Kandilli’de TTK Armutçuk Müesesesi’nin Elektro Mekanik Elektrik Servisi şeflerinden merhum Hüseyin Turgut’un oğlu olan ve gençliğinden bu güne yaşamını demokrasiye ve özgürlüğe adayan öğretmen Mustafa Turgut, görev yeri olan İstanbul’da 6 Şubat 2017 tarihinde bir otobüste geçirdiği kalp krizi sonrasında sonsuzluğa uzanmıştı. 8 Şubat tarihinde İstanbul’da düzenlenen büyük bir törenle Kdz. Ereğli’ye uğurlanmış ve 9 Şubat tarihinde de Pınarcık Köyü’nde toprağa verilmişti. Bilincinin oluştuğu emek kenti Kandilli’deki mücadeleleri ile “Devrimci Mustafa” olarak bilinip tanınan, öğretmenlik döneminde de öğrencileri ve öğretmen arkadaşları ile kurduğu iletişimle “Mutu” olarak ifade edilen Mustafa Turgut’un mezarının 21 Mayıs 2017 Pazar günü ziyaretçileri vardı. İstanbul’daki arkadaşları ve mezun olduğu Ereğli Lisesi’nin Mezunlar Derneği yöneticileri Pınarcık Köyü’ndeki mezarlıkta buluşarak, Mutu’nun mezarının çevresini fidanlarla donatıp  mezarını da çiçek bahçesine çevirdiler.

 

Ağabeyinin mezarında dualar okuyan Hasan Turgut Gazeteniz Önder’e açıklama yaparken “Devrimci Mustafa vefat edeli 100 gün oldu.  Bugün arkadaşları geldi İstanbul’dan , Ereğli’deki Lise Mezunları Derneği geldi, Çağaloğlu Anadolu Lisesi Mezunları Derneği, 8 nolu Eğitim Sen, Cağaloğlu öğretmenleri adına da gelindi. 6 Mayıs’ta yapacaktık yağmur yağdı bugün yapıyoruz. Katılan herkese, duyarlılık gösteren ailemize destek veren herkese teşekkürler. Ruhu şad olsun.” Dedi.





CUMHURBAŞKANLIĞINA DEĞİŞMEM

Hasan Turgut  “Peki bir Devrimcinin kardeşi olmak nasıl bir duygu?” sorumuzu ise şöyle yanıtladı:

“ Çok gurur verici. Gençliğinden beri ben daha iyi bildiğim için tabi gurur duyuyorum. Başka hiçbir şeye değişemem ağabeyimin devrimciliğini, yani Cumhurbaşkanlığını bile istemem.”

Babasının mezarına İstanbul grubuyla gelen kızı  Dilan Turgut’a, “Babanızla ilgili duygularınızı ifade eder misiniz?” sorumuza birkaç kelime edemeden  gözleri dolunca  “konuşamayacağım” sözleriyle yanıt verdi.

 

VASİYET 
  
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, 
ölürsem kurtuluştan önce yani, 
alıp götürün 
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.

Hasan beyin vurdurduğu 
            ırgat Osman yatsın bir yanımda 
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp 
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.

Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın, 
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu, 
tarlalar orta malı, kanallarda su, 
ne kuraklık, ne candarma korkusu.

Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz, 
toprağın altında yatar upuzun, 
            çürür kara dallar gibi ölüler, 
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

Ama bu türküleri söylemişim ben 
                     daha onlar düzülmeden, 
duymuşum yanık benzin kokusunu 
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

Benim sessiz komşulara gelince, 
şehit Ayşe'yle ırgat Osman 
çektiler büyük hasreti sağlıklarında 
belki de farkında bile olmadan.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, 
- öyle gibi de görünüyor - 
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni 
ve de uyarına gelirse, 
tepemde bir de çınar olursa 
taş maş da istemez hani... 
 

                  Nazım Hikmet  

1953, 27 Nisan  Barviha Sanatoryumu