TGC Hukuk Danışmanı ve Gazetemizin de köşe yazarlarından olan Fikret İlkiz'in düzenleyicileri arasında bulunduğu, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük hukuk kongresi 20-27 Eylül tarihleri arasında İstanbul'da yapılacak.

XVIII. Dünya Hukuk Kongresi, merkezi Paris'te bulunan Dünya Ceza Hukuku Derneği'ne  (AIDP)  üye Türkiye Ceza Hukuku Derneği'nin ev sahipliğinde İstanbul'da 20-27 Eylül 2009 tarihleri arasında İstanbul'da yapılacak. Türkiye'nin dünya ceza hukuku açısından kilometre taşlarından biri olacağı bu kongreye hazırlıklar devam ederken, düzenleyicileri arasında, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC)  Hukuk Danışmanı ve Gazetemizin de köşe yazarlarından olan Fikret İlkiz'in de aralarında bulunduğu ekip gecesini gündüzüne katarak büyük özveriyle çalışıyor.
Fikret İlkiz, kongreyle ilgili Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan söyleşisinde düşüncelerini şöyle dile getirdi:

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ
Güvenlik güçleri, gündelik hayata müdahale ediyor. Sizin özgürlük alanınız hukuk yerine polis/kolluk güçleri belirleye biliyor.  Sorunları temel hak ve özgürlükler, eksenin de çözmek gerek. Yasalar, bilimsel ve hukuka uygun olmalı? Yaşamın bir parçası haline gelmesinden korkulan terörün önlenmesi daha çok demokrasiyi gerektirir. Yaşanan acılar tek başına sınır aşan suçların cezalandırılmasında ne kadar önemli ise; insan haklarının korunması da bir o kadar önemli? Uluslar arasında, topluluklar arasında bir birine aykırı görüşler var? İnsan haklarından güvenlik için vazgeçmeyi kabul eden ülkeler; insan haklarının kısıtlanmasını "hak" olarak görmeye başladıkları andan itibaren "olağanüstü" haller olağanlaşıyor? Oysa çağımız, insancıl ceza hukukunu yaratmak zorundadır. Bu zorunluluk temel insan haklarının her koşulda korunmasını zorunlu kılar. Terör, aslında böyle önlenebilir. İnsan haklarının sınırlandırılması sınır aşan suçların önlenmesine değil çoğalmasına nadan olur.
Panik mevzuatı yaratılır ve panik kanunlarının hâkim olduğu bir toplumda endişe, tedirginlik ve korku içinde yaşarsınız. Korku imparatorluklarının kan tüccarları da ekonominize hâkim olur. Yaşamınızı savaş alanına çevirir. O nedenle uyuşturucu ve yasa dışı silah kaçakçılarının, göçmen kaçakçılarının sınır aşan suç çetelerinin egemenliklerine hukuk yoluyla son vermek her devletin görevi olmalı ve bu dünya üzerin de bu görev, bu anlayışla paylaşılmalıdır. Kongre, hem Türkiye hem de dünya açısından kilometre taşı olacak.

ÖRGÜTLÜ SUÇLARLA
MÜCADELE KORKU YARATIYOR
Türkiye'nin cezaevleri, cumhuriyet tarihinin en dolu günlerini yaşıyor.  Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri cezaevi içinde yapılan yargılamalar, gizli tutulan dosyalar, insanların dinlenilmesi ve takip edilmesi haliyle endişe yaratıyor. Yaratmaz mı? Düşünün, bu ülkenin geçmiş yargı tarihinde "DGM'lere hayır" mitingleri yapılmıştır. Başarılmıştır? Bugün geldiğimiz noktaya bakarsanız; artık hiç kimsenin gündeminde "devletin güvenliği" için yapılan yargılamaların tabii hakim ilkesine aykırı olduğu konusunda bir karşı çıkış zihniyeti yok.  Öyle ki; artık ülkemiz ceza ulus sisteminde. "Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri" nin kuruluşu ve çalışmaları "yasal" ve olağan bir dönemin parçası oldu.
Herkes ve yasa koyucu; Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve özel yetkili savcıları çoktan benimsedi? O nedenle cezaevi inşaatları çoğaldı. Cezaevleri artık "kampüs" olarak anılıyor? Cezaevleri "kampüslarında" kurulan mahkemeler ve yargıları olağan kabul edildi ve içselleşti.
Çünkü bizde yargının geçmiş tarihinden elde edilen deneyimlerle oluşmuş bir yargı kültürü yok? Olan yargı kültürüne de karşı çıkıyorlar zaten? Bu durumda; olağan yetkilerle donatılmış kolluk güçleri, özel yetkili mahkemelerdeki yargılamalarda yargının tarafsızlığını zedeliyor. Bağımsızlığını ortadan kaldırıyor ve yargılanan insanlarda temel hakları için ulaşmaya çalıştıkları yargı teminatından yoksun kalıyor? Bu tedirginliktir, güvensizliktir.