Haftaya başlarken bazı gazetelerin iç sayfalarındaki küçük bir haber dikkatimizi çekti. Kuzey Kore'de bir anaokulunda yer alan düşman ve onunla mücadele için oyuncak da olsa silahlı eylem. Şiddetin, düşmanın, kendinden farklı olanı öldürmenin terbiyesi bu kadar küçük yaşta verilince dünyada barış için nasıl bir zemin hazırlamış oluyoruz?
Kuzey Kore'de bir anaokulu sınıfında eğitimleri sürdüren çocuklardan birinin temsili olarak konulan bir Amerikan askerine oyuncak silah ile ateş açması Kuzey Kore'deki Amerikan düşmanlığının küçük yaşlarda toplumun belleğine yerleştirildiğini kanıtladı. Kuzey Kore'deki eğitim müfredatında Japonya ve ABD her zaman düşman olarak tasvir ediliyordu ancak bu düşmanlığın anaokullarına kadar indiği ise pek bilinmiyordu. Anaokul sınıflarında çocukların ABD askerlerini 'dövebildikleri' resimler asılı olduğu belirtilirken, derslerde de 'Amerikan emperyalizmini yok edelim' gibi sloganlar atıldığı kaydedildi.
Çocuklarımızı yetiştirirken aslında geleceğimizi de şekillendiriyoruz. Şiddetle, savaşla sorunlara çöz çözüm arayarak dünyayı karanlığa boğuyoruz. Bizim gibi değil diye, bizim gibi düşünmüyor, konuşmuyor, giyinmiyor diye dışlayıp ötekileştiriyoruz. Peki, düşman ne zaman ve nasıl yaratılıyor?
Doğduğumuz günden itibaren dış dünyayı idrak edişimiz ancak bir öteki ile, annemiz ile mümkün oluyor. Annemiz aynamız oluyor. Dış dünyayı algılamamız hep küçük kırılmalar ile gerçekleşiyor. Kendi bedenimizi, farklılığımızı anlayarak gün be gün ötekinden farklı olduğumuzu anlıyoruz. Ben olmaya başlıyoruz. Buradan itibaren öteki ile olan serüvenimiz başlıyor. İnsanların varoluşsal olarak ötekini yaratmaya ihtiyaçları vardır. Böyle olunca insanlar kendilerini yaratabilmek için farklı fikir ve değerlere karşıt olmaya yatkın görünüyorlar. Gruplar önce bizi oluşturmaya çalışıyor. Yavaş yavaş diğer gruplara negatif tanımlar verilmeye başlanıyor. Kimlik ve aidiyet duygusu sağlanıyor. Vamık Volkan'ın açıkladığı şekilde Düşman kavramının oluşumuna bakarsak önce önemsiz, sonra olumsuz, daha sonra onlar ve en son da düşman oluyorlar. Bu durumda kendini savunma kolaylaştırılıyor. Savaş için gerekli zemin sağlanıyor.

O zaman ötekisiz bir dünyanın mümkün olmadığını anlıyoruz. Bu durumda ne yapmalıyız? Ötekiyle beraber yaşamayı öğrenmek durumundayız. Ben – Sen ile Ben – O arasındaki tek farkın iletişim olduğunu anlamalıyız. Bu anlayışı gelecek nesillere aktarmak için elimizden geleni yapmalıyız. Geçmişte ticaret yollarının kavşağı olan ülkemizin aynı zamanda kültürlerin de kavşağı olduğunu hatırlamalıyız. Dünya için bir şans varsa o şansı bu topraklarda yaşayanların yaratabileceğinin bilincine varmalı ve bu sorumluluğu üstlenmeliyiz. Gelecek nesillere her şeyden önce farklılıklardan korkmamayı öğretebilmeliyiz. Hoşgörünün ötesinde, birlikte yaşama normuna uygun nesiller yaratabilmeliyiz. Bunun yolu da küçük yaşlardan itibaren düşmana karşı oyuncak silahlı gösterilerin yapıldığı okul müsamereleri değildir.
İyi haftalar,
Umut Vakfı