KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Orhan Yılmaz, “Toz Duman Dağılırken !” başlığı ile yayımladığı açıklamasında “15 Temmuz darbe girişimi diğer darbeler gibi demokrasi tarihimize kara bir leke olarak düşmüş, ardında yüzlerce ölüm, yaralı ve ne zaman biteceği belli olmayan bir cadı avına dönüşmüştür.” Dedi.

Darbelerden en çok acı çekmiş  ve bu acılara dair  pek çok anısı olan bir kesim olarak  lanetlediğimiz 15 Temmuz darbesinin ardından dağılan toz dumanın, 14 Temmuz’ da  ülkemizin içinde bulunduğu duruma dair tespitlerine, bugünden  yarınlara dair taleplerinin değişmediğini  söylemekten geri kalmayacaklarını kaydeden Orhan Yılmaz sözlerine şöyle devam etti:

Bizler  hukuk sisteminin doğru çalışmadığını, bireysel hak ve özgürlük alanlarının kısıtlı olduğunu, barışçıl ve demokratik tepkilerini gösteren insanların canlı bombalarla kitlesel olarak katledildiğini, sokaklara çıkanların  gaz ,cop ve tomalarla dağıtıldıklarını, anayasa ile teminat altına alınmış basın açıklamalarına bile tahammül edilmediğini söylerken  yasama ve yargının kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerine değil çoğunlukla hükümetin istediği gibi  kararlar aldığını da haykırıyorduk ancak sesimizi duyan yoktu.

Doğanın; maden aramaları, HES ve termik santraller ile katledildiğini, elektrik kısıntısı  korkutması ile dayatılan nükleer santrallerin yapımına başlandığını, yalnızca elektrik hatlarındaki kayıpların giderilmesi ile  genel olarak tüketilen enerjiden yaklaşık %20  tasarrufun sağlanacağını, mahkeme kararlarına rağmen elektrik kayıp kaçak bedelini bile vatandaşın sırtına yıkmanın yasallaştırıldığı bu dönemde yaşanan gerçek enflasyonun daha da artacağını söylüyoruz.

Kamu emekçilerinin Sosyal Sigorta Sistemini tamamen tasfiye etmeyi hedefleyen zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi dayatmasından, sınırlı iş güvencelerinin tamamen ortadan kaldırılmasına ve bunun bir parçası olarak objektif olmayan - keyfi kriterlere dayalı bireysel performans sisteminin hayata geçirilmesi hedefine,   kadrolu yerine sözleşmeli öğretmen alımı politikasına geri dönüşe kadar bir dizi yeni saldırı ile karşı karşıya olduğunu da söylüyoruz. Hesaplanmasında gerçek anlamdaki harcamaların yanı sıra  insanların çok az kullandıkları mal ve hizmetlerinde bulunduğu  enflasyonun gerçekte açıklananın çok üzerinde olduğunu   ve yandaş konfederasyon tarafından büyük bir lütuf gibi reklamı yapılan Temmuz maaş zammının, vergi dilimi nedeni ile   elimize geçmeden büyük oranda kesildiğini de söyledik.

 

Bugün yandaş konfederasyon yönetimi toplu satış sözleşmesi için ‘tarihi başarı’ nutukları atadursun kamu emekçilerinin hem sendikal hak ve özgürlükleri sınırlanmakta hem de ekonomik kayıpları artmaktadır.

Ekonomik taleplerimiz karşısında  “ne yapalım bütçemiz bu kadar” bahanesi ile milyonlarca çalışan ve emekliyi oyalayanlar, demokratik taleplerimizi  kimi zaman terörle, kimi zamanda paralel yapı ile mücadele gerekçesiyle ötelemiş, 15 Temmuz darbe girişimini de  kamu alanında cadı avına dönüştürerek Cumhuriyet tarihinde görülmedik bir tasfiye girişimine başlanmıştır.

15 Temmuz sonrasında   toplumun tüm kesimlerini  kucaklaması beklenen hükümet,  “toplumun yarısı bana yeter diğer yarısına hayatı cehennem ederek yoluma devam ederim” düşüncesine  girmemelidir. Çünkü bu yol asla toplumu bir araya getiren değil ayrıştıran, kutuplaştıran bir anlayış olacaktır.

Yıllardır kamu kurum ve kuruluşlarında F tipi örgütlenme ile TSK, yargı, emniyet, Milli Eğitim başta olmak üzere hayatın her alanının kuşatıldığını söylediğimizde, bugün cadı avına çıkanlar cemaat evlerinde “MAKLUBE” ile karınlarını şişiriyor, buralarda alınan kararları yaşama geçirirken  binlerce insanın mağdur olmasına yol açıyorlardı. Her zaman olduğu gibi bizlere kulak tıkayanlar ise süreç güç kavgasına dönüştüğünde “cemaat ne istedi de vermedik” diyerek bir dönemin itirafını yapıyorlardı. Koskoca bir dönem “kandırıldık” savunması ile geçiştirilebilecekse       

Soruyoruz;

Darbe destekçisi oldukları gerekçesi isimlerinin  bir günde nasıl belirlendiği belli olmayan  binlerce hakim ve savcının bugüne kadar vermiş olduğu kararların sorgulanması  bir yana, yargı bundan sonra bağımsız ve doğru  kararlar  verebilecek mi?

On bine yaklaşan İç İşleri Bakanlığındaki  tasfiye işlemleri sonrasında ülkemiz çok daha güvenli olacak  ve demokratik haklarımızı, özgürlüklerimizi artık rahatlıkla kullanabilecek miyiz?

Doğanın katledilmesine dur denilerek termik santral yapımlarından vazgeçilecek, var olanlar doğaya zarar vermeyecek duruma getirilecek mi?

Cerattepe’ de maden aramasına son verilerek gezi parkına AVM yapılmasından vaz mı geçilecek? TTK’ nın özelleştirilmesi yerine üretimin arttırılması için daha çok işçi alınıp kömürün  ekonomiye katkısı sağlanacak mı?”

Eğitimdeki yanlışlıklardan geri dönülerek, eğitim bireylerin ilgi, istek ve yeteneklerine göre planlacak, işsiz öğretmenler atanacak mı?Atamalarda yandaşlık yerine liyakat ve hakkaniyet gözetilecek mi?

Bundan sonra “ne yapalım bütçemiz bu kadar “ bahanesi  kullanılmayarak  çalışanlar ve emekliler enflasyon karşısında ezilmeden hiç değilse asgari geçim standardına  kavuşacaklar mı?

İnsan ve uyuşturucu kaçakçılığı ile kara para trafiği bitecek, rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlıklar son bulacak mı?

Ülkemiz bugünden itibaren birbirine tahammül edemeyen insanların  boğazlaştığı, toplumun bir kısmının diğer kısmını düşman  olarak gördüğü, yolsuzlukların alabildiğine arttığı, kamunun soyulmasına izin verildiği, kayıtsız kalındığı, güvenlik güçlerinin ve yargı işlemlerinin alabildiğine hukuksuz olduğu, insanların geçim sıkıntısı ile boğuştuğu doğanın alabildiğine katledildiği bir ülke olma yolu ile evrensel hukuk normlarının geçerli olduğu, bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırıldığı, ekoloji ve çevrenin korunduğu, ekonomik olarak insanların sıkıntılarının olmadığı bir ülke olma tercihleri arasında  yol  ayrımındadır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tercihlerimiz doğrultusunda yaşayacağız. Sorun neyi ne kadar istediğimizle ilgilidir. Bizler, demokrasi, özgürlük, barış, huzur ve herkesin kardeşçe yaşamasını istiyoruz. Ya siz?