Kadına karşı şiddetin gün geçtikçe arttığı bir süreçte 8.Mart Dünya Kadınlar Gününün önemini yeniden dile getirmek, anlatabilmek bu sütunlara sığmayacaktır.

 

Bugün bizim gibi yazılı Basında köşelerine sığdırmak isteyenler,görsel Basında da sorgulayıcı programlarla katkı sağlamak isteyenler olacaktır.Yinelenecek çok şey olacaktır.Ancak uygulamaya gelince, tüm yasal hükümler ve  söylemler unutulacaktır.

 

Geçtiğimiz günlerde acıyla izlediğimiz TBM Meclisi çatısı altında Liderliğinin tartışıldığı  Büyük Önder Atatürk’ün  1923 yılında biz kadınlar için birkaç cümlesiyle sevgili erkeklere verilen mesajlarla seslenmek istiyorum.

“Daha endişesiz ve korkusuzca daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır.Büyük Türk Kadınını çalışmamızda ortak yapmak,hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk Kadınının Bilimsel,Ahlaki,Sosyal ve Ekonomik hayatta erkeğin ortağı,arkadaşı ve yardımcısı yapmak yoludur.”

 

Atatürk’e göre  Türk Kadını bütün haklarına sahip çıkmalı, erkeğin adaletsiz baskısından kurtulmalı, mutlak bir eğitimden geçmeli idi.Toplum düzeyinin yükselişini de kadının eğitimi ile ölçülebildiğini her fırsatta ifade etmiştir.

Çok yerde okuduğunuz bir sözü de ”Şuna kani olmak gerekir ki ,Dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir.”      

 

Dünya’da gördüğünüz her eserin sahibi kadınlar,son yıllarda ya cinsel tecavüze uğruyor ya da gözler önünde her gün beş kadın eşi,eski eşi,babası,kardeşi veya kendisinde hak gören 3.kişilerce   katlediliyor.Türkiye İstatistik Kurumunun sayısal verilerine göre,tecavüz veya taciz gibi cinsel saldırı suçlarında son yıllarda yüzde 30 artış olduğu görülmektedir.2005-2010 yılları arasında 100 binin üzerinde kadının cinsel saldırıdan mağdur olduğu aynı kurumun verilerinden öğreniyoruz.Bu sayılar, kayıtlara geçen verilerdir.Korktukları ve utandıkları için uğradıkları saldırıları gizleyen kadınlarımızın sayılarının, bir o kadar arttığını düşünmek bile istemiyorum.

 

Hayatındaki kadınları katleden erkeklerin savunmalarında “tahrik” söylemi Yargılama sürecinde lehlerinde uygulama da yeni bir anlayışa pencere açmış bulunmaktadır.Kadın cinayetlerinde Haksız Tahrik İndirimi uygulanması, bu olayların artışının nedenleri arasında sayılmaktadır.

 

Şiddet her yerde ..Özellikle işyerlerinde gittikçe arttığı, ancak bildirim eksikliği nedeniyle gizli kaldığı tespitler arasındadır.Olaylar daha çok ölümlü veya yaralanmayla sonuçlandığında rapor edilebiliniyor.Bu konuda yapılan bir araştırmaya göre sağlık çalışanlarının yüzde 68.1’inin meslek hayatları boyunca en az bir kez sözel şiddete maruz kaldığı,yüzde 15’inin fiziksel şiddete,yüzde 4.4 ünün cinsel tacize uğradığı belirlenmiştir.Yine aynı araştırmaya göre,şiddete uğrama riski yüksek olanlar ise kasiyer, banka çalışanı, hemşire, ambulans personeli,bilet kontrol görevlisi,geçici işlerde çalışanlar  vb’dir.

 

Anayasa,T.Medeni Kanunu,Devlet Memurları Kanunu,Gelir Vergisi Kanunu ve Çalışma Hayatı ile ilgili düzenlemelerle Kadın Hakları, yasal güvenceye bağlanmak istenilmiştir.Ancak kadınlara sağlanmak istenilen haklarla ilgili Yasalar arasında farklılıklar da dikkat çekicidir.Örneğin memur kadın süt izin süresini doğumdan itibaren 1.5 yıl kullanır iken,işçi kadın 1 yıl kullanabiliyor.Önemli olan çelişkilerin kaldırılması ve Yasaların amaçlarına uygun uygulanabilmesidir.

Emek Dünyasında Kadın işgücü ucuz emek olarak kabul edilmektedir.Bugün 10 bin kadın işçimiz gıda,tütün,tekstil hazır giyim işkollarında çalışmaktadır.Kadınlara karşı çalışma ortamında ayrımcılık ilke haline getirilmiştir.Belirli işlere alınmama,görev dağılımında adil davranılmaması,işten çıkarmalarda kadın işçilerin öncelikle işlerine son verilmesi vb birkaç örnek teşkil etmektedir.

 

8.Mart Gününün değişik etkinliklerle anılması 1957 tarihinde New York’ta Tekstil işkolunda çalışan 40 bin kadın işçinin işi bırakma eylemine dayanmaktadır.Kadınların “çalışma süresi” ve “eşit işe, eşit ücret” istemleriyle başlayan direnmeleri sonunda, 100 kadın işçi hayatını yitirdi. Bu olay 1910 yılına kadar iş dünyasında hiç anılmadı.Bu sessizlik, Kopenhang’ta toplanan II.Sosyalist Enternasyonal Toplantısında CLARA ZETKİN tarafından, 8 Mart Gününün “Uluslar arası Kadın Günü” olarak anılmasını istemesine kadar sürdü.Bu öneri oybirliği ile kabul edildi ve üye ülkelerce uygulandı.

 

Birleşmiş Milletler’ ce , 8 Mart günü Kadınlar Günü olarak 16 Aralık 1977 tarihinde kabul edildi ve üye ülkeler  tarafından değişik etkinliklerle anılmaya  başlandı.Bizde de 8 Mart  değişik platformlarda  sorunlar tartışılarak,bugünlere gelindi.

 

Tüm tartışmalara çözüm arayışlarına karşın,Kadın erkek eşitliği anlayışı kabul edilmeden,alınan önlemler ve çıkarılan yasalar sorunları çözemedi.Çözemiyor da.

 

Son yasal düzenleme de 47 Avrupa Konseyi üyelerinin İstanbul’da toplanmasıyla kısa adı “İstanbul Sözleşmesi”ne 13 ülkenin imzalamasıyla  gerçekleşti.Sözleşmeye Ülkemizle birlikte Avusturya,Almanya,Yunanistan,İzlanda,Karadağ,Portekiz,Finlandiya,İspanya,Lüksemburg,

Slovakya.İsveç ve Fransa sözleşmeye imza koydu.Sözleşme TBMM’den hızla geçen yasalar arasında yer aldı.Resmi Gazetede 29.11.2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi.

 

Kadına Yönelik  Şiddete Karşı Yeni Yasa;

 

+Düzenli aralıklarla her türlü şiddet eylemi hakkında istatistiki veri toplamak,

+Şiddet biçiminin yaygınlığı ve eğilimlerini düzenlemek üzere anketler yapmak,

+Şiddeti önlemek için caydırıcı yasal düzenlemeler yapmak,

+Cinsel suç faillerinin tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi programlarının oluşturulması,

+Şiddet mağdurlarına yasal ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim,  öğretim ve iş bulma desteği sağlamak,

 hükümlerini öngörmektedir.

 

Ancak şimdi bu YASAL düzenlemenin uygulanabilirliği tartışılıyor.Kadın-erkek eşitliği sağlanmadan uygulanması mümkün olmadığı ifade ediliyor.

 

Çünkü bu Yasadan 26 yıl öncesi kabul edilen 1985 yılında yasalaştırdığımız CEDAW Yasası “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” ile ilgili Sözleşme hükümlerinin  uygulanmadığı, değişik kuruluşlarca yapılan araştırmalar sonrası belirlenmiştir.

Eşit hakların yazılı olması yetmemekte yaşama geçirilmesi gerekmektedir.Yine rakamlar kadınlarımızın eğitim ve istihdam alanında küçümsenecek sayıda kaldığını göstermektedir.Bir de buna 88 yıl önce yasalaşan Türkiye Cumhuriyetinin temel Yasalarından 3 Mart 1924 tarihli Öğretim Birliği Yasasına aykırı 4+4+4 eğitim politikasını eklersek,geleceğin kadınları kız çocuklarımızı küçük yaşlarda evlerde  göreceğiz.Belki de evlenme yaşını aşağılara çekmeye gerek kalmadan,acıklı durumları  izler olacağız.

 

Erkeklerin ataerkil geleneklerden kaynaklanan kadınlara karşı üstünlük anlayışının devam ettiğini,Ülkemizin dört bir yanından gelen çığlık seslerinden anlıyoruz.Kadının erkeğe hizmet etmesi,erkeğin dediğini ve istediğini yapmasını doğal gören bir toplum içinde yaşamaktayız. Bu nedenlerle yasal ve duygusal haklarını kullanmak isteyen kadınlarımız şiddet görmektedir.Şiddet sözel, ya da fiilen uygulanmakta, hırpalanmakta ve öldürülmektedir.

 

Toplumun en zayıf halkaları olarak görülen kadın ve çocukların yaşadıkları karşısında suskunluğun hiçbir faydası olmadığını anlamak gerek.Artık Kadınlarla Erkekler arasındaki uçurum farkının giderilmesi,kadını toplumsal,ekonomik ve siyasal yaşamda erkeğin gerisindeki konumundan çıkarılması,işyerinde ve işyerleri dışındaki kadınlar için var olan risk gruplarının kaldırılması, 4320 Sayılı Yasa’nın eksikliklerinin giderilerek Kurumlar arası koordinasyonun sağlanması,tüm kadınların sorunları ile ilgilenilmesi açısından İlgili Bakanlık unvanının ”Kadın,Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olarak değiştirilmesi ve her şeyden önemlisi şiddet olaylarında yeni “N.ǔler yaratmamak adına Yargı sürecinde tecavüzcüye alt sınırdan ceza verilmemesi ve “İyi Hal” uygulamasına son verilmesi gerekmektedir.

 

Evde,tarlada,işyerlerinde toplumun her kesiminde türlü sorunları taşıyan ve yaşayan Emekçi Kadınlarımızın  8 Mart’ta da sesi olabilmek istedik.

 

 Sevgiyle,Sağlıklı Kalınız. 

 

 

[email protected]