KRALLARIN YİYECEĞİ
OSMANLI ÇİLEĞİ;

RENGİNİ EREĞLİ'NİN GÜNBATIMINDAN,

TADINI DA EREĞLİ
İNSANININ İÇTENLİĞİ VE GÜLERYÜZÜNDEN ALIR.

Panelin düzenleyicileri arasında yer alıp sunuculuğunu da yapan Esra Güner Hangün Osmanlı Çileği'nin tanıtımını da şöyle yaptı:

Rivayete göre; Osmanlı Çileği 1920 yıllarda Halil Paşa tarafından Ereğli'ye getirilen Arnavut çileğinin zamanla Ereğli'nin çileği olan kara çilek ile hibritleşmesinden oluşmuştur. Osmanlı çileği narin bir meyvedir. Dalından toplandığı gibi saklamaya uygun değildir. Muhteşem aroması ve kokusu ile sofraların baş konuğudur Mayıs ve Haziran aylarında. 1930 yılında Türkiye'nin devlet tarafından kredilendirilen ilk konserve fabrikası Karadeniz Ereğli'de kurulur.  Bu fabrika Osmanlı Çileğinden reçel üretir. Böylece Osmanlı Çileği üretimi yoğunlaşmaya başlar. 1960'lı yıllarda Karadeniz Ereğli'de Osmanlı Çileği üretimi had safhaya ulaşır ve ülke genelinde adını duyurur. Osmanlı çileğinden yapılan likör sadece Avrupa'nın zengin sofralarında kullanılmak üzere ihraç edilmeye başlanır. Ne yazıktır ki; Osmanlı Çileği'nin üretimi 1960 lı yıllardan sonra büyük bir gerileme sürecine girer. 1980'li yıllara gelindiğinde neredeyse kaybolmaya yüz tutmuştur.
1994 yılında belediye tarafından desteklenir, Osmanlı Çileği üreticilerine ücretsiz çilek tohumu verilir ve yine belediye tarafından kurulan seralarda fide yetiştirilmeye başlanır.
Bugün Kdz. Ereğli'de halen 500'ü aşkın aile Osmanlı Çileği üretiminden geçimini sağlamaktadır. Mevsim normallerinde, Haziran ayı başlarında ilk meyvesini vermeye başlayan Osmanlı Çileği, Haziran ayı sonuna doğru artık meyve vermez.
Hassas bir yapıya sahip olduğundan çok büyük ilgi ister. Sabahın erken saatlerinde zedelenmeden toplanır ve 1-2 saat içerisinde hemen satışa çıkarılır. Toplanan çileğin açık havadaki ömrü sadece 15-20 saat olduğundan hemen tüketilmesi gerekmektedir. Osmanlı Çileği gezginlerin anlatılarından kralların yiyeceği olarak yansımıştır bugüne… Ve çilek likörü kralların içeceğidir.
Derler ki; Osmanlı Çileği rengini Kdz. Ereğli'nin eşsiz günbatımından alır. Tadı ve aroması da Ereğli insanının içtenliği ve güler yüzünden kaynaklanır.
İşte bu nadide meyve bugün bizleri bir araya getirdi.