TGC Hukuk Danışmanı Avukat Fikret İlkiz, “Gazetecilerin, gazetecilik görevi iddianame yazmak değildir. Ya da bir başkasını suçlamak asla değildir” dedi

“İleri Demokraside Basın Özgürlüğü” adlı bir panel düzenlendi. TGC Hukuk Danışmanı Avukat Fikret İlkiz’in yönettiği panelde, Radikal Gazetesi’nden İsmail Saymaz ile Ertuğrul Mavioğlu, Habertürk Gazetesi’nden Umur Talu ve Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu konuştu.

TGC Hukuk Danışmanı Avukat Fikret İlkiz, “Her yıl biraz daha azalıyoruz. Şimdi acaba bizim tercihimiz, biraz daha çoğalarak mı yola devam etmektir? Yoksa Metin Göktepe ödüllerinde de gördüğümüz gibi, bu azalmaya razı olarak mı yola devam etmektir? Türkiye’de demokrasi ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasını isteyen insanların, özellikle bu ülkenin gazetecilerine ihtiyaç vardır. Türkiye’nin Metin Göktepe ve arkadaşlarına ihtiyaç var” dedi.

İlkiz konuşmasını söyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Ahmet Şık ve Nedim Şener’in arkadaşlarına ihtiyaç vardır. Ama bunun için özellikle altını çiziyorum. Korkmayın ama netleşin ve lütfen açık olun. Bir başka deyişle gazetecilerin gazetecilik görevi, iddianame yazmak değildir. Ya da bir başkasını suçlamak asla değildir. Gazetecilerin A harfinden Z harfine kadar örgütlenmek suretiyle gücüne inanıyorsanız, o zaman var olun ve arkadaşlarınıza bu anlamda güç verin. Onlar tutuklu cezaevinde… Gazetecilere suç atan zihniyete inanıyorsanız, eğer bu zihniyetin haklı olduğuna inanıyorsanız hiç olmazsa arkadaşlarınız konusunda onlarında aynı zihniyet içerisinde olduğu bir şüpheye kapılmayın. Siz buna inanıyorsanız başkasına söylemeyin. Ama siz lütfen bu anlamda kimseye suç atmayın. Ya da o kişileri o anlamda bu örgüttenmiş gibi şüphelenmeye başladığınız andan itibaren tekrarlıyorum. Türkiye’de ‘düşman ceza hukuku’ yaratırsınız. Ahmet Şık ve Nedim Şener için altını çizerek söylüyorum. Bu uzun bir süreçtir. Uzun bir yoldur. Öyle olacağa benziyor. Deneyimlerim öyle olduğunu gösteriyor. Olana şaşırıyorsunuz. Bekleyin daha çok şaşıracağınız pek çok şeyle karşılaşacaksınız. Bu karşılaştıklarınıza şaşırmamak için bir kere daha tekrarlayarak ifade ediyorum. Bu ülkede ‘düşman ceza hukuku’ olmasın diyorsanız, gazeteciler var olun. Var olma konusunda gerçekten harekete geçin. Aksi takdirde geleceğiniz ve geleceğin hukuku bu ülkede yaratılan ‘düşman ceza hukuku’ tarafından esir alınacaktır”

“EMİR VERENLER HALA GÖREVDE”

Göktepe’nin öldürüldüğünde Evrensel gazetesinde çalıştığını söyleyen Radikal Gazetesi’nden Ertuğrul Mavioğlu, “Metin’in öldürülmesi hepimiz için ağır bir şok olmuştu” dedi.

Mavioğlu, şöyle konuştu:

“Metin öldürüldüğünde ‘sandalyeden düştü’, ‘duvardan düştü’ denildi. Eğer ki resmi devlet görüşüne, inanıyor olsaydık, bu olay tamamıyla bu şekilde kapanıp giderdi. Sözü oradan Ahmet Şık’a bağlamak istiyorum. Ahmet, bu sözlere inanmadığı için doğrudan doğruya bu olayın takipçisi oldu. O zaman ‘Metin Göktepe’nin arkadaşları’ diye bir kavram vardı. Belki de bugün ‘Ahmet ve Nedim’in arkadaşları’ diye bir kavramın ortaya çıkmasındaki sebep buradadır. Yani biz ancak kendi arkadaşlarımızın üzerindeki devlet baskısının üzerine, kendimiz gidebiliyoruz ki bir takım sonuçlar elde edebilelim. Metin Göktepe’nin davası ilden ile dolaştı. Pek çok polis hakkında doğrudan doğruya bu işin içinde sorumlulukları olmasına rağmen, soruşturma dahi açılmadı. İsimlerini biliyoruz. Orhan Taşanlar hakkında, Eyüp İlçe Emniyet Müdürü hakkında, İçişleri Bakanı hakkında soruşturma açılmadı. İçişleri Bakanı üstelik Fadime Ana’dan özür dileme gafleti içine girdi. Bu özür kabul edilmedi. Nihayetinde 6 polis ceza aldı. Emir verenler hala görevlerinin başında.”

“60 GAZETECİ TUTUKLU”

Habertürk Gazetesi’nden Umur Talu da şunları söyledi:

“Bir gazetecinin üstünde hem basın özgürlüğü hem de basında özgürlük kolay kolay bir araya gelmez” diyerek başladığı sözlerine şöyle sürdürdü: “Ahmet Şık, önce basında özgürlük meselesiyle epey çekti. Sonra da gördüğümüz gibi basın özgürlüğü meselesi ile… Benim içimi acıtan şu oluyor. Basın özgürlüğü diye bağıran birçok meslektaşımız, hatta meslek dışı bir takım yerler, samimi bile olsalar bugünkü söylemlerinde, basında özgürlüğünü hiç önemsememiş, tam tersine basında özgürlüğe de bazıları göbekten ihlal etmiş kişiler. Ahmet, şöyle iyi bir örnek bu açıdan, bir gün sakıncalı olarak içeri alan poliste, kendisinin bana yazdığına, söylediğine göre; zaten büyük medya gruplarından birinde ‘sakıncalıdır’ diye damgası mevcutmuş. Yani bu nasıl bir ittifaktır ki, önce özgürlükten söz eden medya yöneticileri yahut onların sessizliğinde, onların aymazlığında bir takım profesyonel medya memurları, bürokrasisi, aristokrasisi, basında özgürlük istedi, fazla mesaisini talep etti diye, bir gazeteciyi ‘sakıncalıdır’ diyerek kovuyor. O bir gölge gibi, bir nevi tetikçi gibi onun gittiği her işte yakalıyor, vuruyor ve yere indiriyor. Diğer medya gruplarında çalışmasını da engelliyor. Sonra zaman geçiyor. Ahmet, yine rahat durmuyor, hem üniversitede sendika meselesi ile uğraşıyor, hem de bildiğimiz İmamın Ordusu kod adlı diyelim. Çünkü kendisi başka bir ad vermek istediğini söyledi, Ekspress’te. O kitapla uğraşırken o sakıncalıdır damgası tekrar tekrar devreye giriyor.”

60 dolayında gazetecinin tutuklu olduğunu da anımsatan Talu, Ahmet Şık ve Nedim Şener'i sevgiyle selamladığını söyledi.

“ARKADAŞLARIM TUTUKLU YARGILANIYORLAR”

Radikal Gazetesi’nden İsmail Saymaz, geçen seneki ödül töreninde Ahmet Şık’ın da olduğunu anımsattı.

Saymaz, şunları söyledi: “Benim için hak haberciliğindeki esin kaynağım Ahmet Şık ve Celal Başlangıç idi. Dolayısıyla Ahmet’i görememek benim için büyük bir sıkıntı kaynağı…”

Şener ve Şık’ı yakından tanıdığını da belirten Saymaz, “Gazetecilik bakışımda ikisinin de ayrı yeri var. Aslında iki arkadaşım tutukluyken bana açılan davalardan, burada ve başka yerde bahsetmeyi çok fazla istemiyorum. Her ne kadar fazla olsa da tutukluluğu gerektiren davalar değil bunlar. Özgürlüğüme sahibim fakat arkadaşlarım tutuklu yargılanıyorlar. Arkadaşlarımızın derhal özgürlüklerine kovuşmasını istiyorum” diye konuştu.

“MEDYAYI TOPLUM İÇİNE TAŞIYALIM”

15 yıldır yayınlama özgürlüğüyle ilgili rapor hazırladığını söyleyen Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu, “Türk basını, 12 Eylül’den sonra öyle bir yere geldi ki toplumdan koparıldı. Devlet operasyonuydu. Aydın Doğan grubu, Ahmet Şık’ın kara listeye geçmesine sebep olan bir gruptur. Orada Ahmet, çok güçlü bir sendikal mücadele yürüttü ve işinden atıldı. Bir daha da çalıştırılmadı. Aynı sendikacılığı gitti, Bilgi Üniversitesi’nde de yaptı. Mücadelesi saygı duyulması gerekir” dedi.

Medya çalışanlarının artık örgütlenmesi gerektiğini vurgulayan Zarakolu, sözlerini şöyle sürdürdü: “1960’lı yıllarda medya onur verici bir durumdaydı. Sendikalığıyla, haklarıyla… Şu anda çok düşürülmüş bir meslek haline geldi ne yazık ki. Bunu, kesinlikle aşacak yolları el birliğiyle bulmamız ve basının düşürülmüş halinden yüceltmemiz gerekiyor. Bu, el ele verilirse mümkün. Yeter ki böyle bir örgütlenmeyi öne koyalım, medyayı toplum içine taşıyalım.”