Kdz. Ereğli’den Zonguldak’a gidiş yolu üzerindeki karayolunun Bayat-Sücüllü köyleri arasında ve Dağlıca-Yalnızçam köylerine doğru uzanan bölgede, “Salı Deresi Kanyonu” bölgesinin doğa güzellikleri refikimiz Değişim Dergi’nin özel haberinde tanıtıldı.

Salı Deresi ve Salı değirmeninin de bulunduğu bölgede, değirmenin kalıntılarının halen daha varlığını sürdürmesi özellikle doğa severler ve fotoğrafçılar açısından keşfedilmesi gereken bir bölge olarak anlatılıyor. Meslektaşımız Hüseyin Aksakal’ın bu haberini (izin alarak) sizlerle paylaşıyoruz:




GÖLETLERDE HAVUZ SEFASI

Karadeniz Ereğli- Zonguldak karayolunun tam ortasında, Sücüllü ve Bayat köylerinin arasında, karayolunun yanındaki çeşmenin önünden sağa dönerseniz, ormanın derinliklerine giden ham bir yola rastlarsınız. Bu yolu Dağlıca ve Yalnızcam köylerinin bulunduğu tepenin eteklerindeki kanyona dek izlerseniz başka yerde görülmesi zor doğa güzellikleriyle buluşursunuz

Eskiden civar köylerin ihtiyaçları için faaliyet gösteren iki değirmenin (Salı Değirmeni) sadece kalıntılarını bulabilirsiniz burada. Fakat burayı özel kılan insan emeğiyle yapılmış yapılar değil, doğal halidir. Şu an artık orta yaşı bulan kişilerin dinlediği kimi efsanelerin de yatağı olan bu cennet parçasında su şırıltısına kuşların türküsü eşlik ediyor. Bir kilometre içinde yedi ve bir metre arasında çeşitli yükseklikte kayalıklardan dökülen, yeşillikler içinde beş ayrı şelale çıkar karşınıza. Şelalelerin dibindeki göletlerin bazıları öyle geniş ki, isterseniz civar köylerden yolu düşenlerin yaptığı gibi serin bir havuz sefası da yaşayabilirsiniz...

Bu cennet parçalarının az bilinmesinin bir nedeni de ulaşımın zorluğudur. Bu cennetlerin en önemlileri arasında yer alan Salı Deresi’nin az bilinmesinin nedenlerinin başında da bu gelir.


MUHİTİNİZDE BİR CENNET

Salı Deresi Kanyonu, Salı Deresi veya Salı Değirmeni olarak bilinen bölge, Bayat-Sücüllü köylerinin sırtını dayadığı tepelerle, Yalnızçam-Dağlıca köylerinin zirvesinde konakladığı tepelerin birleştiği noktadadır. Anılan köylerin her birinden bu bölgeye tarla ve ormanlık alanlardan geçmek suretiyle ulaşılır.

Yalı Bölgesi’nde yaşayan birinin bu bölgeye gidişi, Ereğli Zonguldak yolunun tam ortasında bulunan Seçkin çeşmesinden sağa dönerek bulunabilecek bir arazi yoluyla sağlanıyor. Bir süre ormanlık alanda ilerledikten sonra, daha önceleri Organize Tarım Sanayi Bölgesi olarak düşünülen, arazinin kalanına göre daha düşük eğimli bir boşluğa çıkılır. Yol şu anda boş olan tarlalar arasından yeniden ormana girer, gün ışığının toprağa ulaşmakta zorlandığı bu ormanlık alanda bir süre daha devam ettikten sonra nefes kesici bir manzaraya açılır.

Meşe ve gürgen ağaçlarının arasından çıktığınızda karşınıza çıkan, bugün atıl olan arazi, neredeyse kırk beş derecelik açıyla meyillenir. Karşıdaki tepeler daha da diktir. Bunların tepesinde Yalnızçam köyüne ait tek tük evleri görebilirsiniz. Ayaklarınızın dibinde yemyeşil otlarla, kelebekler ve arıların gezindiği, tek tük ağaçlar veya ağaç kümeleriyle bölünen bir yamaç, karşıda göz alabildiğince uzanan yemyeşil tepeler vardır. Bu noktadan baktığınızda üstünde bulunduğunuz tepe ile karşıdaki ormanlık tepenin kesişim noktasında ne olduğunu algılamanız mümkün değildir. Yine de Salı Deresi Kanyonu tam olarak burada bulunur.

Bu yamacı inerken, daha önce bu bölgeye ulaşımda kullanılan orman yollarının bu noktaya kadar daha bakımlı olduğunu görürsünüz. Yamaçta kimi zaman beliniz seviyesine çıkan dikenler, kimi zaman eğreltiotları, kimi zaman da bölgeyi hayvan yetiştirmek için kullananların yem olarak kullanabileceği otlar arasından geçerek inmeniz gerekir. Bu yokuş öyle çetindir ki inerken bile dönüş yolculuğunu düşünmeden edemezsiniz.

Yokuşun sonuna geldiğinizde kesintisiz, tatlı bir su şırıltısı işitmeye başlarsınız. Bir yandan bu ses yükselirken karşınıza çıkan kırık kayalar, bu noktada karşı tepenin üstünde bulunduğu kaya tabakalarının tektonik bir olay sonucunda üstünde yürüdüğünüz tepenin altındaki kayaların altına girdiğini düşünürsünüz. Çalılarla, ağaçlardan sarkan dikenlerle bir süre mücadele ettikten sonra Salı Deresi Kanyonu’na varırsınız.

Yekpare taş üstünde akan bir dere düşünün. Taşın eğimi nedeniyle kah akım yönünün soluna, kah salına dönüyor, Kanyonu dik kesen kırıklarda dere irili ufaklı şelalelere dönüşüyor. Birkaç şelale görmek için öyle uzun mesafe yürümeye de gerek yok. Sadece bir kilometre içinde beş şelale saymanız mümkündür burada. Şelaleler kendileri gibi irili ufaklı göletlere dökülür. Bölge köylerinde yetişen gençlerin önemli bir kısmı, bazıları hayli derin olan bu göletlerde yüzme öğrenmiştir.


EFSANE VE GERÇEK

Salı Kanyonu’nun kimi yerleri insan ayağı değmemiş izlenimi bırakır ama başka yerler bu görünümün en azından geçmişte doğru olmadığının işaretlerini taşır.

Kanyonda 1960’lı yılların sonuna kadar faaliyet gösteren iki değirmen vardı. Bunlardan birinin kalıntıları hala görülebilmektedir. Kalıntılardan birisi değirmenin çarkını çevirecek suyun aktığı taş örme kısımdır. Dahası, dere boyunca değirmeni çevirecek olan suyu taşıyan taş oluklar bile hala birçok noktada görülebilmektedir. Bu oluklardaki delikler, su miktarını ayarlamakta kullanılıyordu. suyun miktarını arttırmak için bunlara ahşap tapalar takılması, indirmek için de bu tapaların çıkarılması yeterliydi. Değirmenin varlığı nedeniyle kanyon çevre köylerde “Salı Değirmeni” adıyla bilinir.

Salı kanyonu eskiden değişik köylerden bölge halkının buluşma yeri olmasından kaynaklanan efsanelerin de mekanıdır. Kırk yıl öncesine dek bu bölgede içi altın ve mücevher dolu bir mağara bulunduğu söyleniyordu. Sözde bu mağaranın girişi çok özel zamanlar dışında göze görünmezmiş. Bu özel zamanlarda girişi bulanlar da içeri girer ama içerideki değerli nesneleri dışarı çıkaramazmış. Çünkü elinde veya cebinde bu eşyalardan biri varken, girenin arkasından kapanan mağara kapısının açılması imkansızmış. Giren az sayıda kişinin bu şekilde öldüğü söylenirdi. Bu öykü muhtemelen bölge halkının emek olmadan kazanılan şeylerin hayır getirmeyeceği yönündeki ahlaki mesajını aktarmakta kullandığı bir araçtır.

Ayrıca, burada taşın üstünde suyun hayli yükseldiği kış aylarında da su altında kalan taşta bir çeşit ayak izine benzeyen delikler vardır. Bunların Hazreti Ali’nin atı Düldül’ün ayak izleri olduğuna yönelik bir inanış da yakın zamana kadar gelmiştir. Bu öykünün doğru olamayacağı yönündeki itirazlara ise dünyada Düldül’ün ayağının basmadığı yer olmadığı cevabı verilirdi.

Salı kanyonu, mesafe itibarıyla yaklaşık dört ila beş kilometre boyunda olmakla birlikte, şelalelerin yoğunlaştığı alan bir kilometreden daha kısa bir mesafeyi kapsar. Bu mesafeyi aşan sular son şelaleden döküldükten sonra “Üçköy deresi” diye bilinen dereyi oluşturmak, buradan da Gülüç Irmağı’na dökülmek üzere başka akarsularla birleşmek suretiyle yemyeşil ormanların arasında sağa sola dolanarak yoluna devam eder.

İSİMLER

Kanyon adını eskiden salı günleri un öğütülen ve Salı Değirmeni olarak bilinen iki değirmenden alıyor olmalı.

Eskiler kanyonun birçok yerini isimleriyle tarif edebiliyordu. Kanyonun ortasında bulunan küçük gölete Koyun Gölü denirdi. Değirmenin altındaki sekiz metrelik şelaleye Çavlan, hemen üstünde, daha alçak olmakla birlikte geniş bir göleti bulunan şelale ve gölet de Harman ismiyle anılırdı. Değirmenin altındaki uzunlamasına dar göletin adı Kısman, kanyonun üstlerindeki bir göletin adı ise Direkli idi. Salı Deresi diye tanımlanan alanın en üst ucunda ise Mahmutpaşa adında başka bir şelale ve gölet vardır. Bu gölet ve şelalelerin isminin her birinin ayrı bir kökeni bulunur. Çavlan şelalesinin aşağısına iniş zor olduğundan burası Salı Deresi Kanyonunun alt ucu kabul edilir. Harman denilen şelale ve gölet, gençlerin yüzmesi için yeterli genişliktedir ve çevresindeki kayalıkların dibi, suyun zamanla açtığı mağarayı andıran oyuklarla doludur. Buraya harman denilmesinin nedeni büyük ihtimalle göletin yuvarlaklığı ve genişliği olmalı.

Daha yukarıdaki Kısman göletinin adı da muhtemelen biçimiyle ilgilidir. Zira iki tarafı taşla çevrili bu gölet, iki metre eninde on metre boyunda uzunlamasına bir yer... Taşın içinde olması, suyun bulanmasını güçleştirdiğinden, yüzme için tercih edilen yerlerden birisi de burasıdır.

Koyun Gölü adını koyunların sürü halinde buradan derenin karşısına geçirilmesinden kaynaklanıyor muhtemelen . Zira suyun bir tarafındaki taş neredeyse su seviyesindeyken, karşı taraf hafif meyilli bir kumuldan ibarettir. Direkli göletinin ismi bir zamanlar içinden bulunan devrilmiş bir ağaç mıdır, yoksa başka bir nedeni var mıdır bugün bilinmiyor. Kanyonun en üstündeki gölet ve şelalenin niye Mahmutpaşa ismini taşıdığının bilinmediği gibi. Bu isimler de gün geçtikçe daha az kişi tarafından hatırlanıyor. Tıpkı, artık bölge halkının kanyondaki değirmende bir araya gelip birbirlerine haberler vermediği, masallar, efsaneler anlatmadığı gibi bir gün bu isimlerin de unutulması mukadder.