Denetimli serbestlik yasasından yararlanarak halkın arasına karışan şiddet suçlularından geçtiğimiz haftalarda bahsetmiştik. Özellikle eşlerine şiddet uyguladıkları için hapiste olan erkeklerin, serbest bırakıldıkları günden sonra hemen yarım kalan “işlerini” tamamlamaya gittiklerini da basından takip ettik. Ancak bu sefer daha farklı bir durum var. Burada mağdur 8 yaşındayken bir düğünde havaya açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiş olan Damla Karadağ.  Ölümünün ardından başlayan hukuki süreç ne yazık ki ailesini tatmin edecek bir şekilde sonuçlanmadı. Olası kast ile yargılanmasını bekledikleri katilin kaza sonucu adam öldürmek suçundan yargılanması, 5 yıl ceza alması ile sonuçlandı. Ve şimdi 17 ay sonra serbest. Aile ise perişan. Türkiye’de çözüm üretme, adaleti sağlama şansları kalmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapacaklar.

Buradaki suç, ruhsatlı silah ile işlenmiş. Silah köyün muhtarına ait. Silah kanununun izin verdiği şekilde usulüne uygun edinilmiş. Ancak kullanım alanı edinilme amacına uygun değil. Gösteriş için kendi oğlunun düğününde kullanmak üzere bele takılmış. Usulüne uygun biçimde edinilen pek çok silah gibi! Ancak nasıl oluyorsa silahı ateşleyen muhtarın yeğeni. Orası biraz karışık. Neticede olan Damla’ya oluyor ve başından kurşunlanan küçük kız yaşam mücadelesini kaybediyor.

Hukuki süreçte yaşananlar ise sanki ikinci bir cinayet gibi. Silahın tek bir işlevi vardır o da öldürmek. Durum bu olunca silahla “kazara” ölüm olmaz.  Çünkü siz silahı elinize aldığınız anda hangi sonuçlara yol açabileceğini de biliyorsunuz demektir. Bu sonuçları bile bile silahla oynamak, şaka yapmak, eğlence olsun diye havaya ateş etmek, öldürmek niyetinde olmasanız dahi yapacağınız her hareket, bir cana mal olabilir. Silahı eline alan bunu baştan kabul etmelidir ve etmiştir. Öyleyse Damla’nın başına isabet eden kurşun nasıl oluyor da “kaza” olarak kabul ediliyor? Siz hiç neşteri ile kaza yapan doktor duydunuz mu? Doktorun böyle bir tasarrufu yoktur ki! Silah kullanan kişinin de aynı şekilde “kaza” yapma hakkı olamaz.  Neşterin işlevi hayat kurtarmakken “kaza”sına tahammül gösterilmiyorsa, silahın işlevi yaşamı söndürmek olduğu için “kaza” yapma hakkı hiç olamaz.

Türkiye’de ne yazık ki Damla gibi o kadar çok mağdur var ki. Sebep de kanunları değil onları hayata geçiren hâkimleri işaret ediyor.  Damla’nın ölümünden 1 yıl sonra aynı köyde 2 kişinin öldüğü bir başka düğün faciası daha yaşandı. Şimdi silah sahibi 30 yılla, suçu işleyen de 50 yılla yargılanıyor. Aradaki fark ne? Hukukçulara sorduk, dosyalarda delillerin toplanması aşamasında farklılıklar vardır dediler. Evet doğrudur. Düğün tetikçileri o kadar organize olmuşlar ki mahallenin çocuklarına harçlık verip boş kovan toplatıyorlar. Ters giden bir şey olursa ortada delil falan kalmasın diye.  Ve bunu tüm yöre halkı biliyor. Tüm yerel yönetimler biliyor. Ama göz yumuyorlar. Çünkü havaya ateş açmak “adettendir”.

Bireysel silahlanma ile mücadelede valiler, kaymakamlar, muhtarlar, belediye başkanları ve milletvekilleri çok önemlidir. Bu toplum önderlerinin örnek olacak şekilde davranmaları gerekir.  Kendi düğününde havaya ateş açan muhtarlar, milletvekilleri, belediye başkanları ile ölümlerin önüne geçemezsiniz. Hayatın içine, neşeye, eğlenceye, sevince silah karıştırırsanız, öfkede, haksızlıkta, kavgada ilk akla gelen silah olur. Ne ekerseniz onu biçersiniz.

İyi haftalar,
Umut Vakfı