En baştan söyleyeyim bu uzun bir veda yazısıdır. Nail Güreli benim için baba ile ağabey arasındaki bir yerdedir. Onu babam gibi sayıp, abim gibi sevdim. Elbette mesleki ve hayat tarzıyla örnek aldığım rol modeliydi. Yanındayken bile ona karşı bir özleme duygusu hakim oluyordu. İçimden hep “ne olur gitme Nail Abi” diyordum. 
Ama bir gün gideceğini ve böyle bir yazı yazacağımı biliyordum. Hele son yaz, yani 2016 yazında Nail Güreli’nin Balıklı Rum Hastanesine yattırılmasından sonra bu sürenin fazla uzun olmayacağını da tahmin ediyordum. 
Oysa Nail Abim bu ilkbaharda “90 Yaşına kadar yaşamak istiyorum” demişti. Ne kadar sevinmiştim. Son taşındığı evinde gelini Figen Güreli (ki kızım derdi hep) ona çok güzel bir çalışma odası hazırlamıştı. Bu yeni evinde Nail Abime bir yaşama sevinci de gelmişti sanki yeniden… 
Nail Güreli’yi bilenler bilir, her zaman iyimser olmayı görev addederdi. Yanına gidip de “Nasılsınız Nail Abi?” soranlara şaşmaz bir yanıt verirdi:
-İyiyiz mecburen! Mücadele edebilmek için iyi olmaya mecburuz! 
Böylece iyi olmanın bir görev olduğuna vurgu yapardı. Tıpkı Ataol Behramoğlu’nun “Yaşamak görevdir/Yangın yerinde” dizelerindeki gibi. Ataol bu şiirini 1993 Sivas Katliamından sonra yazmıştı. Nail Abi ise biz onu bildik bileli bu direniş ruhlu hal hatır sohbetini yapardı.
Yine bilinler bilir, Nail Abim inatçıdır. Hem gazetecilikte, hem toplumsal mücadele alanında hem de özel yaşamında… İlk ikisine bir diyeceğimiz olamaz elbette. Onlar Nail Güreli’yi Nail Güreli yapan özellikler. Ama özel yaşamındaki inatçılığı kabul edilir boyutları aşabiliyordu. Özellikle kendi sağlığı konusunda… Mesela vitamin dahil hiç ilaç almamakla övünürdü. Bunu 70’li yaşlarında da sürdürdü. Balıklı Rum Hastanesinde üç yıl önce ilk yattığında üç ay yoğun ilaç tedavisi gördükten sonra fikrini biraz değiştirmişti! 
Yürürken dengesini kaybettiğini söylediğinde ona bir sportif baston almıştım. Nail Abi dedim, bu ihtiyar adam bastonu değil, dağ bayır yürüyüşleri için yapılmış trekking bastonu hiç çekinmeden kullanabilirsin yaylı bir aparatı var. Hayır, inatçı Nail Abim ünlü inatçılığını devreye soktu, bastonu duvarda asılı tuttu. 
Yaz ortasında bastonsuz olarak evin içinde dolaşırken dengesini kaybetti, düştü. Düşerken başını portmantoya çarptı. Bayıldı. Öğle saatlerinde gelmesi gereken kadın yardımcının içine kötü bir şey doğduğu için sabah erken gelmesi sonucu hayatta kalabildi. Başındaki yaradan bir pıhtı attı. Akciğerine gitti. Bu gelişme Balıklı Rum Hastanesindeki doktorları bir hayli uğraştırdı. Ama sonunda Nail Abimi kurtardılar. 
Bu sefer de düşme kaygısıyla yatağı tercih etti. Bütün kalkıp dolaşma önerilerini geri çevirdi. Yaşlanmaktan kaynaklanan sorunlar meydana geliyordu. Sadece inadı alabildiğine “sağlam” duruyordu!..
Ben ve yakın arkadaşları onun bu inadını bile seviyorduk. 
Çünkü o Nail Güreli’ydi… Babıali’nin yaşarken efsane olmuş gazetecilerinden biri oldu. 
Nail Ağabey TGC Başkanı olduğu yıllarda gerek basın özgürlüğü, gerek gazetecilerin özlük hakları en çok da gazetecilerin yaşama hakları üzerine verdiği mücadeleyle iz bıraktı. 
Bunların başında da elbette Metin Göktepe Davası geliyor. Evrensel muhabiri Metin Göktepe sarı basın kartı olmadığı için keyfi olarak gözaltına alındı ve kaba dayakla katledildi. Sonra da devletin olmadık fırıldakları başladı. 
Sandalyeden düştü dediler.
Olmadı, “duvardan düştü”ye çevirdiler. Bunlar alt düzey dolanmazlıklardı. Dava İstanbul’dan Aydın’a oradan da Afyon’a sürgün edildi. İstediler ki, dava gözlerden uzaklaşsın tavsasın katilleri de kurtulsunlar. 
TGC Başkanı olarak Nail Güreli davanın her duruşmasını yerinde izledi, gözledi, yazdı, raporlaştırdı. Bir anda dava Türkiye’nin gündemine oturdu. Polis teşkilatı adamlarını iki yıl sakladı. Nail Güreli ve onun çevresinde halkalanan genç gazeteci arkadaşları sayesinde Başbakan ve Cumhurbaşkanı davaya müdahil olmak zorunda kaldılar. Sanık polislerin teslim olmaları için talimatlar verdiler. 
Nail Güreli gazeteciliğin fikri takip kuralını bizzat uygulayarak tüm aleme gösterdi. Bu yüzden 1998’de düzenlenen Metin Göktepe Gazetecilik Ödüllerinin birincisi Nail Güreli’ye verildi. Davayı izleyen tüm gazetecileri en fazla Nail Güreli temsil ediyordu.
Nail Güreli bir anlamda Metin Göktepe’nin “manevi babası” oldu.
O yıl TGC’nin genel kurulunda bütün gerici yapılar seferber oldular. Nail Güreli’yi TGC’nin başından uzaklaştırmak için. İstihbarat teşkilatı elemanlarının özel mesai yaptıklarını eski tüfek baba gazeteciler bizzat söylemişlerdi. Ama Nail Güreli o kongreyi en farklı şekilde kazanmıştı.
Böylesine taarruzlara dayandığı TGC’den istifa ederek 2001’de ayrıldığında “buna daha önce yapacağımı yakın çevrem biliyordu” dedi. 
Sessizce veda etti görkemli görev yaptığı yere ve yıllara…
Tıpkı Milliyet’e veda ettiği gibi…
2012’de günlük köşesinin altına minik bir not koydu:
“Biliyorsunuz eşyanın tabiatına uygun diye bir deyim vardır. Biz de medyanın tabiatına uygun olarak Milliyet’ten ayrılıyoruz. Sevgiyle esen kalın!”
Kesintisiz 35 yıldır yazdığı gazetesine böyle sade ve kısa bir notla veda etmişti. 
Bu kadar işte!
Neden istifa ettiğini ona sebep olan bile bilmez. Belki burada okursa öğrenecektir. Milliyet’in o dönem ki genel yayın yönetmeni Derya Sazak’tan randevu ister Nail Abi… Özel bir konu hakkında değildir bu isteği. Milliyet Ödüller Komitesi Başkanı olarak 2012 Ödüllerinin organizasyonu hakkında bilgi vermek ve görüş almak için. Derya Sazak biraz dalgın, çokça yoğun olduğundan Nail Güreli’nin odasının önünden geçerken bile bu isteği hatırlayamaz. Nail Abi bunun bir “yönetim tavrı” olduğu kanısına varır. Çekitini alır ve çıkar gider. Nail Abinin istifasından Derya’nın bile okurla birlikte haberi olur. Ona karşı bir “tavrı” falan da yoktur. Ama kararını vermiştir ve gitmiştir. O kadar!
Nail Güreli’nin Milliyet’te epeyce üst düzey görevleri vardı. Milliyet patronuyla doğrudan temas eden az sayıdaki gazete mensubundan biriydi. Bir seferinde (1991 veya 1992 olabilir) Abdi İpekçi Ödülleri için Yunanistan’dan 90 kişilik bir delegasyon geleceğini öğrenince sinirlendi bu talebi geri çevirdi. Sonra da aynı odayı paylaşan bu satırların yazarına “Abdi İpekçi benim arkadaşım valla bana kalsa iptal ederim bu organizasyonu” dedi:
-Biz buradan Atina’ya 18-20 kişi gidiyoruz, adam torunun okul arkadaşlarını aileleriyle almış geliyor 90 kişilik delegasyon olur mu?
Yunanistan’daki ödül yöneticisi kalkıp İstanbul’a geldi. Aydın Doğan ile görüştü. Aydın Bey de Nail Güreli’ye ricada bulundu:
-Nail Bey bu seferlik kabul etseniz! Adam buraya kadar gelmiş şimdi. Ben söz veriyorum, bir dahaki sefere olmaz!
90 kişi İstanbul’da beş yıldızlı otelde bir hafta kaldı. Milliyet de bunu karşıladı. O tarihte Nail Güreli’nin maaşı ancak muhabirler ile kıyaslanabilecek seviyedeydi. Nail Güreli kendi maaşını bu “cömert” patrona söyleseydi, anında beş katına çıkartabilirdi. Çünkü o yıllarda bütün köşe yazarlarının cebinde sınırsız kredi kartları bulunuyordu. Ekstreleri elbette gazete muhasebesi tarafından ödeniyordu. 
Nail Güreli yıllar boyu kendisi için hiçbir şey istemeden üst düzey ilişkiyi yürüttü. Patronu sormadı. O da söylemedi. 
Bu yüzden Nail Güreli’nin gazete patronu sırtından edinilmiş villası, yalısı, çiftliği, lüks otomobilleri, atı, katı, yatı olmadı. 
Nail Güreli’nin sadece kendi bilip uyguladığı bazı ilkeleri vardı. Mesela TGC Başkanı olduğu yıllarda makam aracına sadece TGC Başkanı sıfatıyla katılacağı toplantılara, yapacağı ziyaretlere giderken binerdi. Onun dışında toplu taşıma araçları kullanırdı. Vapurlar, belediye ve halk otobüsleri, dolmuşlar ve ara sıra da taksiler. Mesela oğlu Gür Güreli’nin nikah günü bir panelin yöneticisiydi. Sabah TGC Başkanı olarak makam aracıyla toplantı salonuna geldi. Öğlenden sonra oğlunun nikahına –özel iş- gideceği için aracını yolladı ve taksiyle son anda nikaha yetişebildi. 
Bir gün Nail Abime bir “tuzak” kurdum. Büyükada’da bir “Hayatlar, insanlar ve aşklar” konulu bir panelin yönetici olarak onun ismini önerdiğimi başka alternatif de olmadığını söyledim. Pazar günüydü. Bostancı’da panelistler ve katılımcılarla buluşup adaya geçtik. Önce yemek yiyeceğiz diyerek Fıstık Ahmet’in Prinkipo adlı lokantasına gittik. Bir iki saat geçti. Nail Abim sordu:
-Panel kaçta başlayacak?
-Panel falan yok abi!
-……. …… ….. ?
-Şimdi size deseydik ki, gelin adada balık eşliğinde iki duble içip sohbet edeceğiz… Siz ya Burdurlu gazetecilerin seminerine, ya Adıyaman yerel gazetecilik eğitimi toplantısına gidiyorum diye kabul etmeyecektiniz. Ayrıca oralara da sayısız defa gittiniz. Bir kere de kendiniz için gelin!
Güldü Nail Abim “haklısın” dedi:
-Ben bütün hafta sonlarımı dediğin toplantılara ayırıyorum. Doğru söyleseydin gelmezdim! 
Nail Güreli kendisini hep erteledi. En küçük özel bir keyif anını bile çok gördü. Ancak böylesi tuzaklarla, İstanbul’da yaşadığını ona hissettirme operasyonları yapabiliyorduk. 
TGC ve TGS Başkanı gibi son derece saygın makamlarda görev yaptı. İlkeleriyle kurumlara saygınlık kazandırdı. Köşe yazıları, dizi röportajları, kitapları, öğrencileriyle herkese kısmet olmayacak bir paha biçilmez bir servetin sahibi oldu: Toplumsal itibar! 
İnsanın malı-mülkü, hisse senedi, arsası, tarlası olabilir. Ama Nail Güreli’nin sessizce gelip geçtiği bu onurlu yol, pek çok gazeteciye nasip olmaz!
Nail Abiyi çok sevdik, çok saydık, çok örnek aldık, çok arayacağız, çok özleyeceğiz! Çünkü o sadece Babıali emekçisi değil;
Bir gazetecilik anıtıdır! 
İlhan Selçuk bir yazısında, “Her insan yaşarken kendi heykelini yontar” demişti. Bu ölçüyü bakarak rahatlıkla Nail Abim için “Gazetecilik Anıtı” yakıştırmasını yapabiliriz. 
Bu anıt benzetmesini en çok Nail Abim hak ediyor!
Şimdi kendisine sorulan o ünlü soruyu bize sorsa “nasılsınız?” diye… Düşünmeden yanıt veririz:
-Hiç iyi değiliz Nail Abim, çünkü sen yoksun!

 

Nazım Alpman