Türkiye’de ifade özgürlüğüne geçmeden önce ifade özgürlüğünü tanımlamak ne olduğunu ve ne anlama geldiğini  öğrenmekte fayda olacaktır. İfade özgürlüğü; kişilerin hiç bir baskı altında kalmadan, düşünce, fikir, kanaatlerini  açıklayabilmeleri demektir. Diğer bir tanıma göre ifade özgürlüğü: Bireyin çekince duymadan düşüncelerini, duyguların ve kanaatlerini paylaşabilmesidir. Temelde, belirli bir düşüncenin açıklanması ve bu düşüncenin etrafında toplanmanın sağlanması hakkını kapsamaktadır.

Gerçekte, salt düşünce, kişinin iç dünyası ile ilgili bir olgudur. Kişinin düşünme yetenek ve olanağının zaten sınırlandırılması  veya engellenmesi söz konusu olamaz. Bu nedenlerledir ki, düşünce hürriyeti düşüncenin açıklanması hürriyetini de içermektedir. Tanımlamadan da anlaşılacağı üzere “ifade” düşüncenin dışa vurumu şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yani  ifade kavramı düşüncenin tamamlayıcı unsurudur. Nitekim ifade özgürlüğü, kanaat hürriyeti, bilgi ve fikir alma ve sahibi olunan bilgiyi yayma özgürlüğü olmak üzere üç boyuttan meydana gelmektedir. İfade özgürlüğünün tanınması, son bi tahlilde bireysel ve toplumsal yarar ve gelişme amacına hizmet eden birçok düşünce hizmet eden birçok düşünceye  dayanır. İfade özgürlüğü gibi hakka ihtiyaç duyulmasının gerekçeleri, gerçeği aramak, bireysel özerklik sağlamak,  demokrasi kültürü ve kendi kendini yönetme yetisini güçlendirmek, hoşgörülü bir toplum yaratmak şeklinde özetlenebilir.
İfade özgürlüğü, bireylerin kendi eylemleri aracılıyla kendilerini ifade etmelerinin ve bu şekilde, emellerinin gerçekleştirilmesinin yolu sağlandığından, bireysel özerklikte demin eder.
İfade özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Demokrasi, devletin, kendini oluşturan bireylerin
 ifadesini yansıtmakta en önemli bir araçtır. Bireyler demokratik yönetimlerde, yönetime katılabilmede, ifade hürriyetine
ve tartışma ortamına sahip olabilmelidirler. Toplumlar salt bir “tek düşünce” olarak değil birçok farklı eğilimlerden
oluşmaktadır. İşte bundan dolayı demokratik bir yapının korunması için kişilerin ifade hürriyeti sınırlandırılmamalıdır.

Uluslararası sözleşmeler ışığında ifade özgürlüğü

İfade hürriyeti uluslararası alanda bakıldığında, çeşitli sözleşmelerle ve bildirilerle hukuksal  koruma altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’cu maddesinde;“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.
 Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.” Fıkrası ile koruma altına alınmıştır. Bireyler bu hüküm ışığında hiçbir devlet müdahalesi olmaksızın ifade hürriyetine sahiptir. AİHS’nin aynı maddesinin ikinci fıkrasın da ise;“Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya  ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.”Bu fıkra ile sözleşme ifade özgürlüğünü sınırlarını çizmiştir. Yani kişiler devletin ve bireylerin haklarını ihlal ederek bu hakkı kullanamazlar. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19’cu maddesine göre;“Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.”Görüleceği üzere AİHS ve
İHEB’de ifade özgürlüğüne yer verilmiştir. Ancak sınırlamalar da getirilmiştir.
Türkiye’de Anayasa ve Türk Ceza Kanununda ifade özgürlüğü
1-Anayasa
İfade özgürlüğü ilgili madde 1982 anayasasının 25. maddesinde VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında  incelenmiştir. Anayasanın 25. maddesine göre;
Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatle sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
Yine aynı anayasanın 26. maddesinde de düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini güvence altına almıştır. Anayasanın  26. maddesinin ilk fıkrasına göre; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir  almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan  yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” Şeklinde ifade edilmiştir. Ancak aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise; “Değişik: 3.10.2001-4709/9 md.) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” Hükmü ile ifade özgürlüğüne sınırlama getirmiştir. Görüleceği üzere anayasa her iki madde ile  ifade özgürlüğünü anayasal güvence altına almış ve sınırlarını çizmiştir.
   
2-Türk Ceza Kanunu
2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ifade özgürlüğünü 115.m ve 301. maddesinde incelemiştir.
TCK’nın bu hükümlerine bakacak olursak;
Madde 115:
(1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya  değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile  cezalandırılır.
(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir  davranışla engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.
Bu hüküm ile TCK, düşünce ve kanaatlerin açıklanması yani ifade hürriyetini güvence altına almıştır.
Türkiye’de birçok kişinin mahkum olduğu TCK 301. maddeye bakacak olursak;.
Madde 301:
 (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir
 oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
 Bu maddeden dolayı birçok kişi yargılamış, bazıları beraat etmiş bazıları, ceza almışlardır.

Sonuç olarak uluslararası mahkemelere ve raporlara bakıldığında Türkiye’nin karnesinin kötü olduğun ortaya çıkıyor.
Yasal düzenlemeklerin eksik oluşu ve olanların da uygulamalarından kaynaklanan sorunlar insan harı ihlal edilmiş oluyor.
Ancak unutulmamalıdır ki Türk Ceza Hukukuna göre ifadeyi açıklamak suç olmamakta hakaret, toplumu kin ve nefrete  sürükleme gibi sonuçlar doğurabilecek ifadeler suç sayılmaktadır. Keza Avrupa ülkelerine bakıldığında  TCK’nın 301. maddesine benzer hükümlerin olduğu ve çeşitli davaların açıldığı görülmektedir.

                                  CELAL TATAR