Eğitim-Sen Zonguldak Şube Başkanı Orhan Yılmaz, “Halk İçin Bütçe İstiyoruz” başlıklı yazılı bir açıklama yaptı.  Ekonomik krizin ücretli kesimleri ve dar gelirlileri adeta cendereye aldığı bir süreçten geçtiklerini belirten Orhan Yılmaz “Yaşam ve çalışma koşullarımızın her geçen gün daha da zorlaştığı bu yakıcı süreçte başta emekçiler ve dar gelirliler olmak üzere 81 milyonun geleceğini yakından ilgilendiren 2020 yılı bütçe yasası, yapılan görüşmeler sonucu TBMM tarafından kabul edildi” dedi.

Yılmaz açıklamasına şöyle devam etti:

“2020 bütçesinden de emekçilere bir şey verilmeyişi ile ağızlara pelesenk olmuş büyümenin yalnızca bir masal olduğunu görüyoruz. Ekonomi üst üste üç çeyrek dönemdir küçülmektedir. Resmi işsizlik %14,2 ile son 15 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Her 100 gençten 28’ i, her 100 genç kadından 43’ ü işsizdir. Bu veriler TÜİK tarafından açıklanan devletin resmi verileridir. İş bulma ümidini kaybedenleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanları, mevsimlik ve zamana bağlı eksik çalışanları da ekleyerek ulaşılan geniş tanımlı işsizlik oranı ise %20,6’ ya, işsiz sayısı ise 7 milyon 305 bine ulaşmıştır. Sadece işsizlik değil, hayat pahalılığı da artmaya devam etmektedir. TÜİK’ e göre Ekim ayı itibari ile tek haneye inen enflasyon emekçilerin yanına / yöresine uğramamıştır. Yıllık resmi enflasyon baz etkisinin yanı sıra arkası gelmeyen Ali Cengiz oyunları ile yüzde 8,55 ile tek haneye inmiş gözükse de on iki aylık ortalamalara göre resmi enflasyon yüzde 16,81 ile yıllık enflasyonun yaklaşık iki katına ulaşmıştır. İğneden ipliğe zam yağmurunun hız kesmeden sürdüğü koşullarda TÜİK resmi enflasyonu ile bizim yaşadığımız gerçek enflasyon arasındaki uçurum büyümektedir. Özelikle elektrik ve doğalgaz fiyatlarına yapılan fahiş zamlar kış aylarına girdiğimiz bugünlerde kabusumuz olmaktadır.

Artmaya devam eden hayat pahalılığı sonucunda halkımız tüketimini alabildiğine kısmıştır. Diğer taraftan resmi veriler gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğin de artmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimler gibi eğitim emekçileri olarak bizlerin de sorunları artmaktadır. Toplu sözleşmelerle sefalet oranında artırılan maaşlarımız yaşanan hayat pahalılığı karşısında erimeye devam etmektedir. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan çeyrek altın sayısı 15 yılda 13,35 adet azalmıştır. Maaşlarımıza yapılan sefalet oranlı artışlar, yıllardır sürdürülen adaletsizlikler sonucunda cebimize girmeden gelir vergisi olarak geri alınmaktadır. Adaletsiz gelir vergisi dilimleri ile yılın ikinci yarısına varmadan maaşlarımız kırpılmaya başlamakta temmuz zammı (!)  vergi kayıplarını karşılamamaktadır. Öte yandan artan işsizliğin, yoksulluğun insanlarımızı intihara sürüklediği, kapılarında “Dikkat siyanür var, polisi arayın, içeri girmeyin, yazan, yoksulluğun sindiği evlerden cansız bedenlerin çıkarıldığı 2019’ un Türkiye’ si milyonların yaşadığı çaresizlikler rakama, veriye ihtiyaç bırakmamaktadır. İktidarın suni gündem yaratma çabaları ve çizilen pembe tablolar emekçi sınıfları, yoksullaştırılan halkın yaşadığı gerçeği perdelemeye yetmemektedir. Milyonlarca işsiz iş, yoksulluğa sürüklenen emekçiler  insanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir gelir dağılımı, başta maaşlarından-ücretlerinden kesilen gelir vergisi olmak üzere omuzlarına bindirilen vergi yükünün azaltılarak vergide adaletin sağlanmasını, ülkenin kaynaklarının %1’ lik mutlu azınlık için değil, %99’ un genel yararı için kullanılmasını beklemektedir .

Bütçeler, kaynakların kimlerden toplandığını ve söz konusu kaynakların kimlerin ihtiyaçları için kullanıldığını gösteren belgelerdir. Dolayısıyla bir ülkede mevcut sistemin, iktidarın kimden hangi sosyal sınıf ve tabakadan yana olduğunu anlamanın en kolay yolu bütçesine bakmaktır. Maalesef bütçeler ülkemizde yıllardır ülke kaynaklarının, emekçilerden, halktan alınan vergilerin sermayeye-patronlara, yandaşlara aktarılmasının bir aracı haline dönüşmüştür. Bu yıl da ekonomik krizin, tutturulamayan hedeflerin faturasının başta emekçi sınıflar olmak üzere dar gelirlilerin üzerine yıkıldığı bir bütçe ile karşı karşıyayız. 2019 yılında 81 Milyar TL olması hedeflenen bütçe açığı, Merkez Bankasının “kefen parası” olarak nitelenen ihtiyaç akçesinden 21 Milyar TL’lik bir tutar aktarılmasına rağmen, 10 ayda 101 milyar TL’ye çıkmıştır.

Bütçe açığına neden olan kalemler en başta hükümetin çeşitli düzenlemelerle vazgeçtiği vergilerdir.  Alınmaktan vazgeçilen bu vergilerin büyük çoğunluğu sermaye kesimlerinin ödediği vergilerdir. Dolayısıyla çok kazananlardan, holdinglerden, şirketlerden, patronlardan vergi al(a)mayanlar tüm yükü kamu emekçilerine, işçilere yıkmaktadır.

Veriler geçtiğimiz yıl ülkemizde 806 bin Kurumlar Vergisi mükellefinden sadece 6 bininin, yani yüzde birinden bile az bir bölümünün vergisini ödediğini göstermektedir. Yüzde 60’ ı zarar beyan ederken, %39 " luk kısım ise yanında çalıştırdığı asgari ücretlinin bir yılda ödediği vergi kadar bile vergi ödememiştir. Buna rağmen emekçilerin gelir vergisi adaletsizliğine son verilmesi taleplerine yıllardır kulaklarını tıkayanlar mevcutta  %22 olan Kurumlar Vergisi oranının bir kısım mükellef için 2020’de %20’ ye, 2021’ de ise %18’e indirecek düzenlemeyi geçtiğimiz haftalarda TBMM’ den geçirmiştir.

Özelleştirmelerin, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılması sonucunda ödediğimiz vergiler de artık bize  “yol, su, elektrik"  olarak dönmemektedir.

Bizler mevcut gelir dağılımı adaletsizliğini daha da derinleştiren, yıllardır omuzlarımıza yıkılan vergi yükünü daha fazla artıran, bizim cebimizden alıp işverenlere-patronlara, yandaş müteahhitlere teşvik, prim desteği, ‘hazine garantisi’, faiz olarak aktarmayı, savunma ve güvenlik adı ile savaş araçlarına çevirmeyi temel alan bu BÜTÇEYİ KABUL ETMİYORUZ! Kamu hizmetlerinin tasfiye edilmesine, güvencesizliğe, insafsız vergi düzenine ve yoksullaşmaya karşı demokratik ve adil bir ülke için tüm emekçileri birlik olmaya davet ediyoruz.”