KESK tarafından “İşimize, geleceğimize sahip çıkıyoruz” sloganıyla “OHAL-KHK Rejimi ve İhraç Kurultayı” yapıldığı açıklandı.   Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’nda uluslararası emek örgütleri temsilcileri ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi temsilcileri, büyükelçilik yetkilileri, siyasi parti milletvekilleri, emek ve meslek örgütleri temsilcileri, akademisyenler ve  kamu görevlerinden ihraç edilen KESK üyelerinin katılımıyla birçok farklı konu başlıklı oturumlarda konunun tartışıldığının bildirildiği açıklama şöyle:

 

Kurultaya Zonguldak’ta ihraç edilen Eğitim Sen yönetici ve üyeleri İsmet Akyol, Gökhan Taner Günsan ve Bülent Kopan ile ESM yönetici ve üyeleri Ercan Acar, Tahsin Kumkumoğlu, Halis Önay ve Nevzat Kaynar da katıldı.

Kurultayda ihraçların hukuksal durumundan psikolojik, ekonomik ve sosyal durumuna birçok konuda tartışmalar yürütüldü. İhraç edilenlerin aile ve sosyal çevre ilişkileriyle çocukların da olumsuz etkilendiği ihraç süreçlerinin toplamsal intihar eğilimini ortaya çıkardığı ayrıca kayıt dışı ve güvencesiz işlerde kendilerine yer bulabildiği ifade edildi.

KESK  Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, AKP eliyle faşizmin kurumsallaştırılmaya çalışıldığına dikkat çekerek, toplumsal ilişkilerin bu temelde yeniden dizayn edilmeye, gerici, mezhepçi, tekçi, otoriter ve totaliter bir anlayışın hâkim kılınmaya çalışıldığını ifade etti. KESK’in bir üyesine yapılan haksızlığı tüm üyelerine yapılmış bir haksızlık olarak gördüğümüze dikkat çeken Özgen, “Bilinmelidir ki, ihraç edilen arkadaşlarımız tekrar görevlerine dönünceye, OHAL kaldırılıncaya kadar, KHK’ler ve iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen düzenlemeler geri çekilinceye kadar kesintisiz bir mücadele yürüteceğiz. Kurultayın Hayır’a güç katacağına olan inancımızı belirtmek istiyorum.” dedi.

İlk oturum öncesi “OHAL ve Kanun Hükmünde Karnameler ve Hukuksal Durumu” Prof.Dr.Metin Günday değerlendirdi. Kurultayın, “İnsan Hakları Açısından İhraçlar” başlığıyla gerçekleştirilen ilk oturumunun moderatörlüğünü ise AİHM Eski Yargıcı Rıza Türmen yaptı. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Avrupa Sosyal İşler ve Sosyal Şart Komite Üyesi Andrej Hunko, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Üyesi Doç. Dr. Öykü Didem Aydın ile İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da ilk oturumda konuşmacı oldular.

 




AVRUPA PARLAMENTER REFERANDUMU İZLEYECEK

Andrej Hunko, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra yaşanan OHAL sürecinin “İkinci bir darbe” olarak değerlendirmesine katıldığını ifade ederek, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi’nin yaşananlar ile ilgili iyi bir rapor hazırladığını belirtti. İfade edilen raporda “OHAL durumun en kısa sürede kaldırılması ve bir kenara bırakılması gerekir” belirlemesinin olduğuna dikkat çeken Hunko, Parlamenterler Meclisi olarak Türkiye’deki referandumu izleme heyeti göndereceklerini, bunların farklı ülkelerden oluşan 30 parlamenterden oluşacağını söyledi. Hunko şunları belirtti, “Göndereceğimiz heyetin içerisindeki 30 parlamenter arasında, bu şartlarda referandumun olmaması gerektiğini düşünenler var fakat referandum önemli, buna rağmen biz bu heyeti göndereceğiz.”

 


HUKUK KİSVESİ ADI ALTINDA SİLAH DOĞRULTULMUŞ


 Doç. Dr. Öykü Didem Aydın da, OHAL’in ilanından bu yana “Üzerimize hukuk kisvesi adı altında bir silah doğrultulmuş durumda” diyerek, temel hak ve özgürlükler için tüm farklılıkları bırakarak bir araya gelinmesi gerektiğini ifade etti.

 


‘OHAL İLE BİR İHBAR İKLİMİ YARATILDI’

 Aydın, ülkeyi 15 yıldır birlikte yönetenlerden birinin yargıç koltuğuna oturmasının hukuk ve vicdani olarak kabul edilemeyeceğini ifade ederek şunları söyledi: “Anayasa yetkisinin KHK’lar ile kullanılmasını vicdan kabul etmez. OHAL’in 16 Nisan Referandumu için bir proje olarak kullanılması kabul edilemez. OHAL ile bir ihbar iklimi yaratıldı, öğrencisinden hocasına, kamu emekçisinden diğerine yapılan ihbarlar ile geniş bir ihbar iklimi yaratılmıştır.”Aydın, ulusal ve uluslararası raporlarda OHAL sürecinden önce bir hukuksuzluk iklimi yaratıldığına dikkat çekerek, 90’ın üzerinde basın kuruluşunun kapatılması, milletvekillerinin tutuklanması ve birçok hak ihlalinin yaşandığı süreçte de bir demokratik seçim olamayacağının altını çizdi.

 


DEVLET KENDİNE OHAL İLAN EDİYOR DİYE BİR ŞEY HUKUKTA YOK

 İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da yaşanan sürecin 15 Temmuz sürecinden önce başladığına dikkat çekti. Yaşan ağır hak ihlalleri, Ankara Gar ve benzeri katliamlar ile Davutoğlu hükümetinin düşürülmesinin büyük fotoğrafın parçası olduğunu belirtti. “Devlet kendine OHAL ilan ediyor” sözünün hukukta bir karşılığının olmadığını ifade eden Türkdoğan, şunları söyledi: “OHAL için hiçbir hukuki gerekçe yoktur. Bir hukuki gerekçe bulamıyoruz. 15 Temmuz’daki askerler derdest edilmedi mi? Darbe bastırılmadı mı? Neden o zaman OHAL ilan ettiniz? Devlet zaten kendi kurumları ile soruşturmalarını yapar.” dedi.

 




ANAYASAL HAKLAR İHLAL EDİLDİ

 Bazı hakların savaş esnasında dahi rafa kaldırılamayacağını da ifade eden Türkdoğan, OHAL ile birlikte, Anayasanın 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasında belirtilen “Kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlayamaz, suç ve cezalar geçmişe yürütülemez ile suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılmaz” ilkelerinin OHAL sürecinde ihlal edildiğini dile getirdi.

Kurultayın “Çalışma Hakkı ve Sendikal Boyutuyla İhraçlar” adlı ikinci oturumunda ise KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Hukuk Sorumlusu Declon Owens ile Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ETUC) Patrick Itschart konuştu. 

KESK Eş genel Başkanı Şaziye Köse, kamu emekçilerinin kıskaç altına alınmasının 7 Haziran öncesi ve sonrasında farklı ivmelerle gerçekleştiğini ifade ederek, baskıların özellikle 7 Haziran akabinde tırmanışa geçtiğini söyledi.


 İŞTEN ATILMALAR HUKUKSUZ

 Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Hukuk Sorumlusu Declon Owens ise KESK’e yönelik kapsamlı ihraçlardan dolayı Türkiye’den bilgi istediğini ifade ederek, ihraçlarla ilgili kaygılarının hala devam ettiğini belirtti. Owens, şunları kaydetti: “İnsanlar herhangi bir soruşturma olmadan işlerinden atılıyor, Türk hükümetinden istese de istemese de uluslararası kuralları uygulamasını istiyoruz. İntikam hırsı ile yapılan uygulamalar ile insanlar işten atılamaz. Çalışanların toplantılara katılmaları, sendikal faaliyetlere katılmaları ihraç sebebi olamaz.

 


YAŞANANLAR  ASKERİ DARBE TARİHİNİN BİR PARÇASI

 Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ETUC) Patrick Itschart da, Türkiye’de darbe girişiminden sonra yaratılan travmanın ülkenin aynı zamanda askeri darbe tarihinin bir parçası olduğuna dikkat çekerek, darbeden sonra kamu emekçilerine yönelik tasfiyenin hiç bir gerekçe ile açıklanamayacağı noktasında daha önce Türkiye’yi uyardıklarını ifade etti.

Avrupa Konvansiyonel Sözleşmesinin birçok maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiğini vurgulayan Itschart, “Yoldaşlar sizler yalnız değilsiniz” diyerek Türk demokrasisinin büyük bir tehdit altında olmasını büyük bir endişe ile karşıladıklarını ifade etti.

SES, BES, Eğitim Sen ve Tüm Bel Sen sendikalarının sunumlarının ardından akademik tebliğlerle ihraçların sosyal, ekonomik, psikolojik ve toplumsal cinsiyet boyutları üzerindeki etkileri değerlendirildi.

 


ARKADAŞIM BANA DEĞİL TELEVİZYONA İNANIYOR

 İhraçların sosyal sonuçlarını değerlendiren Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümünden ihraç edilen Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, KESK’in gerçekleştirmiş olduğu ihraç anket sonuçlarını paylaştı. Ankette katılımcıların yüzde 70’inin akrabalık, aile, komşuluk gibi ilişkilerinin bozulduğu cevabını verdiğini söyledi. Yaşananın işsizlikten öte bir şey olduğunu kaydeden Coşkun, “İnsanlar benimle ilişki kurmaya korkuyor. Telefonlarım açılmıyor. En yakın iş arkadaşlarım arayıp sormuyor. Yediğim içtiğim ayrı gitmeyen iş arkadaşım bana değil, televizyonda söylenenlere inanıyor” gibi cevaplar alındığını söyledi. Ankete katılan ihraç edilen kamu emekçilerinin yüzde 80’inin üniversite mezunu olduğunu belirten Coşkun, statü kaybı yaşandığına ve yurt içerisinde yaşanan zorunlu göçe dikkat çekti.


GÜVENCESİZLİK YAYGINLAŞIYOR

 Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen Dr. Nail Dertli ise ihraçları ekonomik yönüyle değerlendirdi. İllerden gelen tebliğlerden de yararlandıklarını kaydeden Dertli, yerellerin ihraçları nasıl değerlendirdiğini de çalışmaya yansıttıklarını söyledi. İhraçların en temel birincil etkisinin gelir üzerine olduğunu belirten Dertli, ankete katılanların yüzde 63’ünün hanesinde başka gelir getirici bir bireyin bulunmadığını kaydetti. Ekonomik olarak bir başka etkinin borçlanmaya yönelik olduğunu belirten Dertli, ankete katılanların yüzde 31’inin uzun vadeli konut kredisi, yüzde 44’ünün tüketici kredisi olduğunu, sadece yüzde 15’inin hiçbir borcu bulunmadığını söyledi. Borçlarını ödeyemeyenlerin ellerinde bulunan varlıkları satmaya başladığını kaydeden Dertli, ihraç edilenlerin istihdama dahil olmalarının ise çok zor olduğunu söyledi. Dertli, ankete katılanların yüzde 84’ünün iş aradığını ve sadece yüzde 7’sinin iş bulabildiğini, onların da şoförlük, garsonluk, inşaat gibi kayıt dışı ve güvencesiz işler bulabildiğini söyledi. KESK dışında hiçbir sendikada dayanışmanın örülmediğinin gözlemlendiğini belirten Dertli, KESK’in hem hukuksal hem de maddi dayanışma içerisinde olduğunu söyledi.


İNTİHAR EĞİLİMİ YÜKSEK

 İhraçların psikolojik sonuçları sunumunu gerçekleştiren AÜ’den ihraç edilen Araştırma Görevlisi Aysun Gezen ise ihraç edilenlerin büyük çoğunluğunun üzüntü, öfke, kaygı, anlamlandıramama gibi duygusal durumlar içerisinde olduğunu belirtti. İntihar düşüncesinin de ihraç edilenlerde gözlemlendiğini kaydeden Gezen, çocukların da bu süreçten olumsuz etkilendiğini söyledi. Gezen, ihraç edilenlerin çocuklarında içe kapanıklık, altını ıslatma gibi sorunların gözlemlendiğinin altını çizdi. Medya taraması da gerçekleştirdiklerini kaydeden Gezen, bu süreçte 27 intihar vakası yaşandığını, bunların büyük çoğunluğunun kolluk güçlerine mensup kişiler olduğunu ve özellikle KHK yayınlanma dönemlerinde intiharların arttığını söyledi.


FIRSATA ÇEVİRDİLER

 İhraçlar ve kamu emekçilerinin iş güvencesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun getirdiği iş güvencesinin baypas edilmesi için türlü yolların yıllardır denendiğini ve 15 Temmuz darbe girişiminin ise iş güvencesinin yok edilmesine yönelik fırsat olduğunu kaydetti. İhraçlarla KESK’in mücadele anlayışının sindirilmek istendiğini kaydeden Müftüoğlu, özellikle KESK’te yaşanan ihraçların ihraç edilenlerden daha çok toplumu etkilediğini söyledi. Uluslararası sendikalara da çağrı yapan Müftüoğlu, dayanışma ve raporlamalarının önemli olduğunu ancak yetmediği, uluslararası mücadeleyi birleştirecek bir mücadele anlayışına ihtiyaç olduğunu söyledi.

 
2 BİN ENGELLİ İHRAÇ EDİLDİ

 İhraç edilen engellilerin durumunu değerlendiren Mithat Tokur ile Veli Saçılık da, 2 bin engellin kamu emekçisinin ihraç edildiğini söyledi. İhraç edilen engellilerin yüzde 82’si hakkında bugüne kadar herhangi bir soruşturma dahi açılmadığını belirtilirken, yüzde 84’ünün çocuklarına bakmakla, yüzde 18’inin ise kendileri dışında engelli ya da kronik hasta bakımından sorumlu olduğunu ifade edildi.

 İkinci gün birleştirilmiş̧ il tebliğlerinin sunumu, önergeler üzerine tartışma ile devam eden kurultay geçmişten günümüze kamu emekçilerinin iş güvencesi, tüm boyutlarıyla dayanışmanın geliştirilmesi-örgütlenmesi ve mücadele hattımız ile ilgili konuşmaların ardından sona erdi.