Birleşmiş Milletler’in 1999’daki kararı ile her yıl 25 Kasım tarihinin “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edildiği belirtilen yazılı açıklamada, ülkemizde, kadına yönelik şiddet, kadın emeği sömürüsü, kadın bedeni sömürüsü, kadın yoksulluğu, kadın işsizliği, çocuk gelinler ve okula gönderilmeyen kız çocukları, tacizciyi, tecavüzcüyü, saldırganı koruyup kollayan hukuk sistemi, kadının özgürleşmesi önünde en büyük engeller olarak durduğu vurgulandı.

 

NAMUS ADINA İŞLENEN CİNAYETLER

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin her geçen gün artarak yükseldiği belirtilen yazılı açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Kadınlar ve kız çocukları, aile içinde sokakta, okulda ve iş hayatında, fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmakta, yaşanan şiddetin kız çocuklarının okuyamamasından, kadınların toplumsal hayata etkin katılamamalarına, istenmeyen evliliklere, sakatlıklardan ölümlere kadar çok kapsamlı sonuçları olmaktadır. Namus adına işlenen cinayetler bu şiddet türünün en ölümcül ve görünür biçimlerinden biridir.

 

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının tanımlandığı” 17. maddesi ile herkesin yaşam hakkını garanti altına almayı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağını” taahhüt eder. Kadına yönelik şiddet bu anayasal hakkın ihlali anlamına gelmekte ve bu ihlalin önlenmesi için devlete önemli sorumluluklar düşmektedir. Kadına yönelik şiddetle mücadele, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslar arası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla da devletin öncelikli sorumluluklarından birisi olarak tanımlanmıştır.

 

BİANET VERİLERİNE GÖRE

Ancak kadın cinayetleri katliam boyutuna ulaşmışken, devlet çıkardığı onca yasaya rağmen kadınların can güvenliğini sağlamada yetersiz kalmaktadır. Bianet’in verilerine göre, 2017'nin ilk 10 ayında erkekler en az 240 kadın ve kız çocuğunu öldürdü, 77 kadına tecavüz etti, 207 kadını taciz etti, 286 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 338 kadına şiddet uyguladı. Kadınların yüzde 23'ü (56 kadın) boşanmak/ayrılmak istedikleri ya da evlilik teklifini reddettikleri erkekler tarafından öldürüldü. Cinayetlerin yüzde 18’i sokak ortası, alışveriş merkezi, otel lobisi, okul, işyeri, adliye önü, otobüs durağı, pazar gibi kamusal alanlarda, herkesin gözü önünde gerçekleşti.

 

“ACI ÇEKMEK, TACİZE UĞRAMAK…”

Kadına yönelik şiddet böylesine korkunç boyutlara ulaşmışken AKP hükümeti, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaları hayata geçirmekte, kadınların ekonomik özgürlüğünü hiçe sayarak, “en az 3 çocuk” söylemiyle kadınları eve hapsetmekte ve erken yaşta evliliğe teşvik etmektedir. AKP’li milletvekilleri tarafından çocuk istismarı faillerine mağdur çocukla evlenmeleri halinde af getiren önerge verilmesi de kadını yok sayan zihniyetin dışa vurumudur. Kadınların da erkekler gibi güven içinde, korkmadan, ürkmeden,  acı çekmeden, insanca yaşamaya hakkı vardır. Acı çekmek, tacize uğramak, öldürülmek kadınların kaderi olmamalıdır.  Eğitim-İş, kadınların karşılaştıkları zorlukları dile getirmeye, onların sözcülüğünü yapmaya; birlikte yaşanılır ve daha eşit bir dünya kuruluncaya dek devam edecektir”