Son günlerde yine bir gazeteciler kongresiyle ilgili çok şey yazılıp söylenmeye başlandığını görüyoruz.

Aman kongreyi şu kazanmasın bu kazansın.

O’nun arkasında şu; bunun arkasında da öteki var.

Arkadakilere bakarak yapılan yönlendirmeler devam ederken benim takıntım ise şu:

Kongre yapan kim?

Gazeteciler!

Peki “gazeteci kim?” diye baktığımızda gerçek ne?

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi”ne göre gazeteci şu:

“Düzenli bir şekilde, günlük yahut süreli bir yazılı, görüntülü, sesli veya elektronik basın ve yayın organında, kadrolu, sözleşmeli ya da telif karşılığı, haber alma, işleme, iletme veya görüş, fikir belirtme görevi üstlenen ve asıl işi ile başlıca geçim kaynağı bu olup, çalıştığı işletme ile ilgili yasalar karşısındaki konumu bu tanıma uygun olanlar gazetecidir.”

Bu kadar açık ve yalın.

Gazeteci emekçidir, patron değildir.

 

Ülkemizde özellikle yerel düzeyde, gazeteciden daha çok gazete patronu vardır. Patron ile gazeteci arasında tam fark ise tam 180 derecedir.

Patronluk ile gazetecilik birbiri ile hiç bağdaşmaz!

Çünkü:

Patron adı üstünde patron; gazeteci ise haberi kovalayan, araştıran, sorgulayan ve nihayetinde bir olayı kamuoyuna aktaracak noktada pişirerek servis edendir.

Ama…

Patron ile gazeteci arasında bunca uç fark var iken, genel olarak dernek veya cemiyetlerin (her ikisi de aynı isimdir. Ülkemizdeki tüm cemiyetlerin resmi adında …....cemiyeti derneği yazar) yönetimlerini her nedense gazeteciler değil  patronlar eline geçirip tutar.

"Ben gazete sahibiyim muhabir değilim ha!" diye böbürlenmenin sebebi de budur.

Soruyorum: gazeteci derneklerinin başkanı patron olur mu?

Burası Türkiye olur ise böyle olur.

Patrondan  gazeteci örgütlerinin başkanı olur ise iş hemen abone reklam ilan işleri ile endekslenir ki, mesleğin temel etik kuralları da böylece sırtından hançerlenir.

Oysa adında “gazeteciler” olan derneklerin başkan ve yönetimleri gazetecilerden oluştuğunda, iş farklı boyutlara gider.

Nedir bu?

Gazeteciler, SSK’lı olmak ister.

Gazeteciler sosyal hak ister.

Gazeteciler sansür ve oto-sansüre hayır demek ister.

Gazeteciler iletişim özgürlüğüne karşı örgütlü mücadele ister.

Gazeteciler meslek eğitimi ister.

Gazeteciler patronlara karşı tek yürek olarak demokratik haklarını korumak ister.

 

Bir başka soru da;: ülkemize baktığımızda patronların ele geçirdiği bu dernekler gazetecilerin hak ve çıkarlarını mı korur yoksa patronların özel ilişkilerini yönetmek için mi kullanılır?

 

İkinci sakat nokta da, bu derneklerin gazetecilerin adını kullanarak patronlar yararına kullanılması sürecinde, yayın organlarının üzerinde veya temsil eden  bir kurum gibi lanse edilmesidir.

Özünde; üyeleri her kim ise (kurumların üyelikleri yoktur, üyelikler kişi bazında ve isteğe bağlı olarak yapılır)  basın özgürlüğünü korumak adına sorumlulukları bulunan bu dernekler,  kurum ve kuruluşlar ile abonelik ve ilan görüşmelerini hiçbir hakları olmadan sürdürerek mesleki yozlaşmaya çanak tutmaktadırlar.

Olayın bir değişik ve acı boyutu da, bu dernekleri yönetenlerinin yaptıkları her türlü etik dışı söz ve davranışları tüm camiaya mal edilerek çok çirkin ve hoş olmayan görüntüler ortaya çıkarmalarıdır. Bu kötü fotoğraf kirlenmeye karşı duruş içindeki gazetecileri de halkın gözünde itibarsızlaştırmaktadır.  

En ayıp ve acı yönü de budur...

 

Bakın size kötü bir örnek: 

Bir dernek “gazetecilerim aç” diye kurumlara başvurarak yardım kolileri talep edip almakta ve bu kolilerin dağıtımını yaparken de hizmet yaptığını ortaya koyan  fotoğraflar çektirebilmektedir. Yani bu patron yöneticiler, hem işçi haklarını çiğnemekte hem de tüm camiayı aç ve muhtaç bir sektör olarak kamuoyuna afişe edebilmektedirler.

 

Kötü örnekler o kadar çok ki, ne saymakla ne de yazmakla bitmez.

 

Sonuç noktasında ilk gerçek şudur:

*Adı “gazeteciler” olan sözüm ola meslek örgütleri, gazete sahiplerinin yönetimini ele geçirdiği derneklerdir.

*Durum bu olunca da, derneklerde gazeteciliğin hak ve çıkarları değil patronların çıkarları ve özel ilişkilerine zemin yaratılmaktadır.

Bu nedenle "ha Ali ha Kel Ali" Hiç değişmez.

 

ÖNDER KADROSUNUN TAVRI NEDİR?

 

Önder Gazetesi kadrosu uzun yıllardır bu tür kongre süreçlerinden uzak durmakta ve her türlü kulislere katılmamaktadır/katılmayacaktır. 

 

Önder Gazetesi'nin adını, logosu hiç kimse veya kurum izinsiz  kullanamaz, adından söz edemez!

 

Önder Gazetesi adı özde dernek olan cemiyetlerin veya bir başka kurumun abone, reklam, ilan gibi pazarlıkların içinde yer almamıştır ve bu tür organizasyonların içinde olmayacağını her dönem kamuoyuna açıkça deklare edecektir.

 

Önder Gazetesi bir kurumdur. Bu kurum her gün altı sayfa haber ile okuyucularının karşısına çıkmakta olup, bir ilan gazetesi değildir. Önder Gazetesi, yayımladığı gazetesini bayiler veya aboneleri aracılığı ile okuyucularına ulaştırır. Meslekte devamlıllığın sağlanması, sektörün gelişmesi ve istihdam yaratılmasına katkı vermektedir. 

 

Bir fırın ekmek, kasap et, lokanta yemek, Erdemir de sac satar. Gazeteler de gazete yayımlar ve gelir kaynakları olarak yayımladıkları gazetelerini satışa sunar. Yerel basına destek olmak ile sorumlulukları bulunan veya sorumluluklarının bulunduğuna inananlar da, ticaretin genel kuralı olan yayımlanan gazetelerden satın almalıdırlar. Böyle bir durum yayımlanan gazeteler ile yayımlanmayan gazeteler arasındaki ilan-reklam eşitsizliğini de ortadan kaldıracağı gibi, matbaa sektörüne de destek verecektir.  

 

Daha önce vurguladığım gibi, kongre sonucu bizi hiç ilgilendirmiyor

 

Ha Ali, ha Kel Ali'dir...