Kemal Anadol’un gönderdiği iletide bu kez merhum Ahmet Çakal öğretmenin tahmini olarak 1955 yılında yazdığı “Ah… Bu Kızıl Akşamlar” başlıklı şiiri vardı.
Anadol’un notu da şöyle:
Bu sene aramızdan ayrılan senin de yakından tanıdığın Ahmet Çakal hoca Ereğli'nin eski ailelerindendir. Şu anda İsviçre'de olan kardeşi Timuçin de benim kuşağımdan çok hemşehrimizin arkadaşıdır. Babaları Zonguldak'a sefer yapan Karaburun takasının sahibiydi. ERDEMİR kurulmadan önce Göztepe sırtlarından bugünkü Genel Müdürlükteki kıyılara uzanan arazi onlara aitti. Biliyorsun oraya kara yolu yoktu; ancak sandalla gidiliyordu. 1950'li yıllarda Ahmet abi İstanbul'da üniversitede öğrenciydi. Edebiyata, şiire meraklıydı. Ama şiirlerini yayınlamayacak kadar mütevazi bir kişiliğe sahipti. O günlerde yazdığı bir şiiri ölmeden bir iki yıl önce bana gönderdi. Tarihin karanlıklarında kaybolmasın diye sana gönderiyorum. O günlerdeki Ereğli ve Göztepe'yi anlatıyor:
AH... BU KIZIL AKŞAMLAR
Güneş batıyor Baba Burnundan.
Kıpkızıl oldu ufuk...
Taş plakta Bayrı'nın şarkısı
"Bu ne sevgi ah! Bu ne ıstırap"
Saat on yedi, aylardan eylül.
Dostlar, arkadaşlar, gidenler gelecek.
Kiremitte nar gibi palamut.
Vur Memedim şişenin dibine vur...
Etrafta kekik, yasemin, mersin kokusu.
Dalgalar Viyana valsi yapıyor.
Lodos elimi yüzümü öpüyor, kediler gibi
Martılar dolanıyor, etrafımda hahkahalar atıyor
Acaba onlar mı gönderdi? Bekliyorum.
Gelmediler. Yoksa gelmeyecekler mi?
Uzaklardan motor sesleri...
Tak Tak Tak... Taka Taka Tak...
Mazot kokuları ve çilek kokularından
Düdüklerinden. seslerinden tanıyorum teker teker
Sevimli Poyraz, Muinbey, Mavra,
Hüdaverdi, Kaptıkaçtı, Anafarta
Gramafonda bir ses "Gün batar kuşlar döner.
Dönmez bu yoldan beklenen"
Başımda gemici feneri sallanıyor
Gözlerim Akçakoca taraflarına dalıyor.
Dudaklarım kuruyor, ellerim donuyor.
Ufukta kıpkızıl güneş
Ha battı ha batacak... Acaba?
Hiç battıktan sonra gelmemişlerdi
Sahile vuran dalgalar bir şeyler söylüyor.
Anlamıyorum. An la mı yorum.
Du yu ra mı yorum
Ne re ler desiniz...