Kdz. Ereğli ve Kandilli’deki yaşanmış olayları yazan Nuri Öztürk, kitabını “Seyretmekten çok okumayı tercih edenlere..” ithaf etti.

*

Yazılarına “Kasabanın güzel delileri” anısını kaleme alarak başlayan ve ardından Kdz. Ereğli ve Kandilli’de yaşanmış gerçek olayları anlatan Nuri Öztürk, tüm yazdıklarını bir kitapta topladı.

Ya Birader Kaç Kişi Kaldık?” ismini verdiği kitabı Cinius Yayınları tarafından yayımlanan Nuri Öztürk, duygu ve düşüncelerini, ‘Önsöz’ ile ‘Arka Kapak’ yazılarında ayrıntıları ile kaleme aldı.

Kitabın önce Cinius Yayınları ve sonra da diğer internet siteleri ile kitapçılarda satışa sunulacağını belirten Öztürk, “Ya Birader Kaç Kişi Kaldık?”  sorusuna “Güzel insanlarından bazı anımsamalarla, kasabalıyı biraz tebessüm ettirebilmek ya da okuyanın kendinden de bir şeyler bulabilmesi için (ki muhakkak bulacaklardır) yazılmıştır” yanıtını verdi.

Nuri Öztürk’ün önümüzdeki süreç içinde Kdz. Ereğli’de bir imza günü düzenlemesi bekleniyor.

KİTABIN ÖNSÖZÜ

Bilim insanlarının Galaksi adını verdikleri bir sistemin içerisinde yer alan, adına da Dünya dedikleri bir yerde yaşıyoruz.

Kimileri buna geçici ikamet etme! demeyi tercih ediyor.

Bazıları da tam aksini düşünüyor olmalı ki yaşamını bu düşüncesine göre sürdürüyor.

Her ne şekilde olursa olsun:

Mademki geçici bir süre burada bulunacağız, burada barınıp burada yiyip içeceğiz öyleyse, ahlaken ve insanlık gereği yapmamız gereken, bize bırakılanları bizden sonra gelecek, yeni sahiplerine teslim edinceye kadar, ona zarar vermeden bozmadan kırmadan dağıtmadan ona iyi bakmamız gerekiyor.

İnsanoğlu, doğası gereği hem çok duyarlı hem de bilmediklerini öğrenmeye çok hevesli. Geçmişin ve geleceğin bilinmezliğine karşı da çok meraklı...

Geçmişe ait henüz bilemediği, sırrını, gizemini çözemediği şeylerin, bilinmezliğini alt edip sırtını yere yapıştırmak için uğraştığı şeylerin içerisinde yok yok.

Kasabanın da geçmişini didik didik araştırmakta.

En son gelinen nokta, o da şimdilik kasabanın geçmişinin MÖ 4.500 yıl öncesine kadar dayandığı.

Bu toprakların geçmiş tarihini araştıranların belgelerinden bulgularından, ortaya koydukları bilimsel tespitlerinden anladığımıza göre, bu topraklar MÖ 3500-4000 hatta 4.500 yıl öncesinden buyana, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış.

İnsanlık tarihini, geçmişten günümüze taşımak, bu geçmişin bilinmezliklerine ışık tutabilmek için çalışmalar yapan, bu çalışmalara gönül veren, emek veren herkese çok büyük saygı ve şükran duymamız gerekiyor.

Bu değerli kişiler, bıkmadan usanmadan büyük fedakârlık isteyen bu uğraşılarını, adeta iğne ile kuyu kazar gibi, ömür törpüleyen çalışmalarla, takdir edilesi bir sabır ve inatla devam ettiriyorlar.

O zamanlardan bu yana, kasabanın topraklarında yaşamış insanların, yaşamlarını derinden etkileyen, işte bu bir Milat’tır denilebilecek kadar mihenk taşı değerinde olan, nasıl ve hangi nedenlerden dolayı olursa olsun...

Hayatlarında radikal değişimlere, kırılmalara, yeni yeni planlamalar yapmalarına sebep olan, yaşamlarına yeni şekiller veren dönüm noktaları olmuş mudur olmamış mıdır bilemiyorum ama...

Kasabanın yakın tarihinde, kasabalı adına bu gerçek bir Milat’tır diyebileceğimiz kadar önemli olan olay nedir diye sorulursa, tereddütsüz iddia ederek verilebilecek tek cevap fabrikanın kasabaya gelmesidir denilebilir.

Hep yazılır hep söylenir ya.

Kasaba zamanında Karadeniz’in kıyısında küçük bir balıkçı kasabasıydı. Ahalisi tarım balıkçılık ve yakın bölgedeki maden ocaklarında çalışarak geçimini sağlamaktadır.

O günlerdeki kasaba ve kasabalı için yapılan bu sosyo-ekonomik kısa açıklama, kasabaya fabrikanın geldiği döneme kadar, kasaba ahalisinin gerçek yaşantısının birkaç kelimeyle anlatabildiğin en doğru, en anlaşılır özgeçmiş olabilir.

Fabrika, kasabada faaliyete başlayıp, kasabalının gündemine girmesiyle birlikte, öyle veya böyle, herhangi bir şekilde tüm kasabalının yaşantısını etkilemiştir, hayatına dokunmuştur ve hala da tüm hızıyla kasabanın ve kasabalının bu gününe ve geleceğine yön vermeye devam etmektedir.

En çokta, yaşantısının ekonomik gerçekleri üzerinde söz sahibi olmaktadır, zaman zaman sevindirmekte bazı dönemlerde de üzmektedir.

Yalnızca kasaba ahalisinin yaşamıyla veya ekonomisiyle içli dışlı olmakla yetinmemiştir.

Kasabanın fiziki coğrafyasına da müdahale etmiştir, kafasına göre yeni düzenlemeler yapmıştır, başına buyruk ruh haliyle durmaksızın da yapmaya devam etmektedir.

Fabrikanın, kurulduğu zamanlarda faaliyet gösterdiği alanla, şimdilerdeki faaliyet alanını göz ününe aldığımızda, kasaba coğrafyasında nasıl bir fiziki değişimin olduğunu çok net görebilmekteyiz.

Bu olağanüstü değişimi anlayabilmek için, birçok örneği bir tarafa bırakıp, o zamanlardaki kıyı şeridi ile bu günlerde denize olan mesafesini karşılaştırmak, yalnızca bunu göz önüne getirerek mukayese etmek yeterli olacaktır.

Kasabada Elma Tepe adıyla bilinen, kendine ait bir yeri ve namı olan tepenin yerinde, şimdilerde fabrikanın üretim tesislerinden birisi bulunmaktadır.

Denizlere meydan okuyarak onun alanını işgal eden fabrika, tepeleri de yerle bir ederek oldukça marifetli bir kuruluş olduğunu göstermiştir.

Sıra sıra dalgakıranlarla denizlerin dev dalgalarına kafa tutmakla kalmamakta, toprak ananın verdiği nimetlere dahi dumanlarıyla, kiriyle, pasıyla, pisliğiyle müdahale etmekte, köylülerin pazara getireceği ürünlerine sınırlama getirebilmekledir.

Elinizdeki kitap sosyo-ekonomik bir araştırma, bu yönde yapılmış bir çalışması değildir,

Akademik bir çalışma da değildir.

Kasabanın yakın geçmişteki yaşantısını incelemek, geleceğe bazı belgeler bırakmak iddiasıyla yazılmış bir kitap hiç değildir.

Kitap, kasaba için Milat kabul ettiğimiz dönüm noktasının (yani fabrikanın kasabaya gelmesinin) az biraz öncesini, o dönemleri ve az birazda sonrasındaki kasaba’nın kendine has yaşantısından bazı küçük hatıraları canlandırmak...

Güzel insanlarından bazı anımsamalarla, kasabalıyı biraz tebessüm ettirebilmek ya da okuyanın kendinden de bir şeyler bulabilmesi için (ki muhakkak bulacaklardır) yazılmış...

Az biraz da söz uçar yazı kalır anlayışıyla kaleme alınmış bir kitaptır.

Bu kitaptaki gerçek hikayeler için kronolojik bir sıralama yapılmamıştır.

Elinizdeki kitapta yer alan saygıyla hatırlanan kişilerin hiçbiri hayal kahramanları değildir.

Kasabalının o zamanlarda ki gerçek yaşantısının, olanca saflığıyla, samimiyetiyle, yine o günlerde çok sıradan, çok doğal olan, bugüne geldiğimizde ise, biraz da o günlerin özlenen sohbetlerinden, muhabbetlerinden, bilemediniz sıcacık atışmalarından bazı hatırlamalardır.

Lakaplar, kasabalının olmazsa olmazlarıdır.

Hikâye anlatımlarında, kasaba lehçesinin kullanılması, kasabalıların günlük yaşamlarında vazgeçemedikleri muhabbetlerinin çok özel renkleridir.

Kasabalının çokça da derdini kısa yoldan anlatmasına yardım eden çok nadide, kendine has konuşma dili, samimi sohbetlerinin eşsiz tadıdır lezzetidir kültürünün zenginliğidir.

Eğer kasabalı bu kitabı eline alır okumaya niyetlenirse, yazarının bir dipnotu olarakta bilinmelidir ki!

Bu kitap, şimdilik, zamana yenik düşmeyen kasabalının.

Zaman zaman dost sohbetlerinde.

Denk galipte karşılaştıkları düğünlerde, derneklerde, bayramlarda.

Olmadı en uzun mangallı hamsi festivallerinde.

Veya ne yazık ki önüne geçilemez gerçeklik olan cenazelerde.

Ya bilader gaç kişi galdık be.

Türünden haklı serzenişlerine tercüman olmaya heveslenilerek, üstüne vazife olmadığı halde, biraz da durumdan vazife çıkartılarak yazılmış, kasabalının unutulmaya yüz tutmuş akıllarda kalan bazı gerçek hikayeleri olarak okunmalıdır.

Seyretmekten çok okumayı tercih edenlere, sevgi ve saygıyla.

**

VE DE ARKA KAPAK YAZISI

Tarihçilerin yazdıklarından, araştırmacıların belgelerinden bulgularından, bize aktardıkları bilgilerden öğrendiğimize göre kasabanın yani Karadeniz Ereğlisi’nin serüvenine başlamasının üzerinden çok çok uzun zamanlar geçmiş.

Yine yazılanlara, çizilenlere, bu işe emek veren, gönül veren kişilerin ortaya koydukları belgelerin bilgilerin sonuçlarına göre bu geçmiş MÖ 4500 yıl öncesine kadar dayanmakta.

Coğrafi konumundan mıdır, havasından suyundan mıdır, bilemem ama kasaba zamanında Herkül’ün kenti Herakleia olmakla yetinmemiş, her dönemde bir veya birkaç nedenden dolayı önemli bir yerleşim yeri olmuş, önemli medeniyetlere, kültürlere ev sahipliği yapmış.

Evrile devrile bugünlere kadar gelmiş. Koynundaki Karadeniz’i de yanına alarak, ben artık Karadeniz Ereğlisi‘yim demiş.

Her daim cazibesini gündemde tutmayı başarmış.

Bölge öncelerde önemi çok daha iyi bilinen, kıymetinden dolayı kara elmas olarak isimlendirilen, ülkede başka bir yerde de bulunmayan taş kömürü üretimiyle ülkenin gelecekteki umudu olmakla kalmamış insanlarına da iş, aş, geçim kapısı olmuş.

Daha sonralarda bu heyecan ve umut bölge genelinden kasaba özeline taşındı.

Adına ağır sanayi denilen stratejik sanayi tesisinin kasabada faaliyete geçmesiyle işin, aşın, geleceğin ve heyecanın yeni adresi kasaba oldu.

Her ne sebepten olursa olsun ister denizi, balığı veya çileği isterse mağarası, madeni, kalesi, çeliği, limanı, her nesi olursa olsun bütün bunların bir anlam kazanabilmesi için sıranın ilk başına yerleştirilmesi ve zirvedeki konumuna ‘yeri değiştirilemez’ şerhi düşülmesi gereken; kasabanın kendine has kültürünü kuran, onu yaşatan, ne yazık ki artık iyiden iyiye azalmaya yüz tutmuş olsalar bile bu kasabanın sevdalısı kasabalılar olacaktır!