Medyanın kişi hak ve özgürlüklerini hiçe saydığı ve her türlü haksızlık karşısında toplumun bilirkişisi gibi hizmet veren Basın Konseyi, medyada yaşanan olumsuzluklara çekinmeden parmak basmayı sürdürüyor.

Basın Konseyi medyanın olumsuz yönünde yaşananları başvuru olduğu takdirde mercek altına alıp, tarafları öncelikle uzlaştırmaya çağırırken, bu sağlanamadığı durumda konuyla ilgili kararını açıklamaya devam ediyor.
Konsey en son olarak Sabah Gazetesi'nde 20 Temmuz 2009 tarihinde, Abdurrahman Şimşek imzası ile yayınlanan "Deli diye diye delirttiler" başlıklı haberle ilgili uyarı kararı verdi.
Karar şöyle:
ŞİKÂYETÇİ : 1. Seyit Ahmet Altın 2. Sariye Altın 3. Cemile Ayaz 4. Özkan Altın vekilleri Av. Serkan Sılacı, Av. Yalçın Canbaz, Av. Melih Altıkardeş
ŞİKÂYET EDİLEN : 1. Sabah Gazetesi 2. Abdurrahman Şimşek Sabah Gazetesi Muhabiri
ŞİKÂYETİN KONUSU : Şikâyetçiler vekili 20.07.2009 tarihli Sabah Gazetesi'nde "Deli diye diye delirttiler" başlığıyla manşetten ve "Polis Mehmet'i deli diye diye delirttiler!" başlığıyla altıncı sayfadan aktarılan Abdurrahman Şimşek imzalı haberle ilgili başvuruda bulunmuştur.
Başvuru konusu haberde, "Psikiyatri servisinde çalışan Sefaniye Narin, boşanma aşamasında eşi için 'ruh sağlığı bozuk' raporu düzenletti. Bunun üzerine cinnet geçiren polis Mehmet Narin, eski eşini öldürdü" öncü başlığı kullanılmış ve haberin devamında "Mehmet Narin'in iddiasına göre; eşi dava açtıktan sonra, 'Polisliğini elinden alacağım. Seni, benim bilirkişi olarak tanıdığım psikolog Bilge Şener'e sevk ettireceğiz" demişti. Ve bu dediği gerçekleşti! Mehmet Narin, 25 Haziran 2004'te, psikolog Bilge Şener tarafından muayene edildi. Ardından Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Dairesi'ne sevk edildi. Muayene sonucunda Narin'de "paranoit kişilik bozukluğu" olduğuna karar verildi. Mehmet Narin'e akıl hastası teşhisi koyan bu raporu kabul eden mahkeme de çifti boşadı." ifadelerine yer verilmiştir.
Haberde Mehmet Narin'in Emniyet Genel Müdürlüğü Sağlık Daire Başkanlığı tarafından Kütahya Devlet hastanesine sevk edildiği, sekiz hastaneden ruhen sağlıklı olduğuna dair rapor aldığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Sağlık Daire Başkanlığının da bu raporlara katıldığı ve Narin'in emniyetteki görevine devam ettiği, açılan davada AİHM'nin "deli değilim diyen Mehmet Natrin'i haklı" bulduğu, Mehmet Narin'in Adli Tıp raporu nedeniyle dört yıl maaşını çekmesinin ve kızını görmesinin engellendiği ve Şubat 2009 da emekli edildiği bilgileri aktarılmıştır. Haberin sonu ise şu şekildedir; "Narin'in iddiasına göre eski kayınvalidesi telefonu, yedi yıldır birkaç görüşme dışında babasını görmeyen küçük Zeynep'e uzattı. Zeynep babasına "Deli Mehmet" deyince Narin çılgına döndü. Zeynep'in sözleri, Mehmet Narin'i adım adım cinnete ve cinayete götüren yedi yıllık uzun süreçte bardağı taşıran son damla oldu. Eşiyle sorunlar yaşadığı dönemde yakın çevresine, "Bana deli diyorlar. Ben deli değilim. Ama madem deli olduğumu düşünüyorlar bir delilik yapacağım" diyen Mehmet Narin, eski karısı Sefaniye Altın'ı 24 Nisan 2009'da Bursa Esentepe'deki otobüs durağında ruhsatsız tabanca ile beş el ateş ederek öldürdü. Olan, annesi mezara, babası da hapse giren Küçük Zeynep'e oldu" Şikâyetçilerin vekilleri başvuru dilekçelerinde medyanın hak arama aracı ve başvuru yollarından biri haline geldiğinde ciddi sakıncalar doğurabileceğini, kendisini sistem mağduru olarak gören kimselerin mağduriyetlerini ve eylemlerini kamu vicdanında meşrulaştırarak intikam almak için medyayı kullanabileceklerini belirtmiştir. Şikâyetçi vekilleri haberin başlığı ve sunuluş şekliyle Sefaniye Altın'ın ölümü hak ettiği gibi bir izlenim yaratıldığını iddia eden şikayetçi vekilleri, Sefaniye Altın'ın yakını olduğu iddia edilen psikologun kim olduğunun ve hangi kurum adına bu raporun düzenlendiğinin hiç irdelenmediği ileri sürmüşlerdir.
Şikâyetçiler vekilleri haberin yanlı olarak ve kişilik haklarını zedeleyici bir biçimde yapıldığını belirterek başvuru konusu haberle Basın Meslek İlkeleri'nin; "Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez" şeklindeki üçüncü,
"Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez" şeklindeki dördüncü,
"Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz" şeklindeki altıncı,
"Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse "suçlu" ilan edilemez" şeklindeki dokuzuncu, "Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez" şeklindeki onuncu ve
"Gazeteci görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır" şeklindeki on ikinci maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve "kınama" kararı verilmesini talep etmişlerdir.
Şikayetçi vekilleri uzlaştırma mektubuna verdikleri yanıtta uzlaşmak istemediklerini belirtmiş ve Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyesi Sayın İhsan Tunçoğlu'nun, Mehmet Narin'in görev yerlerinden olan Kütahya'da bulunması nedeniyle kendisini tanıyabileceğini belirterek, oylamaya katılmamasını talep etmişlerdir. Ayrıca gazetenin okuyucu temsilcisi olan Yavuz Baydar'ın da haberin hatalı ve tek yanlı olduğunu kabul etmesine rağmen, gönderdikleri tekzip metninin yayınlanmadığını belirtmiştir.
ŞİKÂYET EDİLENİN YANITI: Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak hakkındaki şikâyetle ilgili bilgi veren Genel Sekreterlik mektubu 11 Ağustos 2009 tarihinde, (0212) 354 34 72 nolu faksa iletilmiş, bunun alındığı Ayfer Doğan, Sabah Gazetesi Muhabiri Abdurrahman Şimşek hakkındaki şikâyetle ilgili bilgi veren Genel Sekreterlik mektubu 11 Ağustos 2009 tarihinde, 354 34 20 No'lu faksa iletilmiş, bunun alındığı Gamze Kuvancı tarafından bildirilmişse de Erdal Şafak ve Abdurrahman Şimşek'den herhangi bir yanıt gelmemiştir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ: Basın Konseyi Yüksek Kurulu 17 Eylül 2009 tarihinde başvuruyu görüşmüştür. Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İhsan Tunçoğlu kendi isteği ile oylamadan çekilmiştir. Bu durumun toplantı yeter sayısını etkilememiştir. Şikayet konusu yazı içeriğinde gazeteciliğin ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edildiği izlenimi veren ifadelerin yer almadığı tespit edilmiştir. Sefaniye Altın'a herhangi bir suç atfedilmediği veya kendisinin suçlu ilan edilmediği ve kişilik haklarına saldırı olmadığı belirlenmiştir. Bu suretle Basın Meslek İlkeleri'nin üç, dört, dokuz, on ve on ikinci maddelerinin ihlal edilmediği tespit edilmiştir. Şikayetçi vekilleri gazeteye düzetme ve cevap metni gönderdiklerini belirtmişse de dosyaya metin veya metnin iletildiğine dair hiçbir delil sunulmamıştır. Haberin içeriği incelendiğinde Adli Tıp Kurumundan sahte rapor alındığı bilgisinin yalnızca Mehmet Narinin "iddiasına" dayandırıldığı görülmüştür. Sefaniye Altın'ın arkadaşının nasıl bilirkişi olarak atandığı veya sahte olduğu iddia edilen raporun hazırlanmasında ne gibi bir rol oynadığı araştırılmamıştır. Ayrıca haberde var olduğu ileri sürülen AİHM kararına ve Emniyet Genel Müdürlüğü Sağlık Daire Başkanlığının alınan sekiz rapora katıldığı yönündeki ifadeye rağmen, Mehmet Narin'in Adli Tıp raporu nedeniyle malulen emekli edildiği yönündeki ifadelerin de çelişkili olduğu tespit edilmiştir. Buna rağmen haberde bu bilgiler doğruymuş gibi gösterilmiştir. Bu sebeplerle Basın Meslek İlkeleri'nin "Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz" şeklindeki altıncı maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiştir. Şikâyet konusu yazı haber olarak kaleme alınmıştır. Dolayısıyla yazarın kişisel görüşlerinden çok gerçekleri yansıtmayı amaçlamalıdır. Bu sebeple haberin yer aldığı gazetenin de, haberlerdeki kusurlardan dolayı muhabirle birlikte sorumlu olduğuna karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle Basın Meslek ilkelerinin altıncı maddesini ihlal eden Abdurrahman Şimşek ve Sabah Gazetesinin "uyarılmasına" oyçokluğuyla karar verilmiştir.