7 Mart 1983 yılında Türkiye Taşkömürleri Kurumu Armutçuk Müessesesi'nde 103 maden işçisinin ölümü ile sonuçlanan grizu faciasının yıldönümünde iş kazaları, iş güvenliği ve işçi sağlığı konulu eğitim semineri düzenlendi.

Kandilli Dayanışma Evi Derneği'nin organize ettiği Genel Maden İşçileri Sendikası Armutçuk Şubesi'nin destek verdiği seminer TTK'ya ait Armutçuk Misafirhanesinde gerçekleştirildi. İstanbul İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi'nden İbrahim Sarıkaya ve Avukat Ceren Uysal'ın konuşmacı olarak katıldığı seminerde iş güvenliği ve işçi sağlığı konuları üzerinde duruldu.

ÇİN'DE KAZA VE ÖLÜM
SAYISI BİLİNMİYOR

Avrupa'da taşkömürü üretiminin düşmesine paralel olarak başta Çin olmak üzere bazı ülkelerde kömür üretiminin yükseldiği Türkiye'de ise TTK'nın kömür üretiminin düşmesine rağmen kömür üretimi ve tüketiminin yükseldiğini belirten İbrahim Sarıkaya, dünyada kömür madenciliğinin dünü ve bugüne konula konuşma gerçekleştirdi. Çalışma yaşamının esnekleştirilmesi, özelleştirmeler gibi sermaye lehine yapılan düzenleme ve politikalarla TTK'nın kömür üretimi düşürüldüğü, özel sektörün kömür üretiminin artırıldığı, bu süreçte Türkiye'nin kömür tüketiminin de arttığına dikkat çeken Sarıkaya, Dünyada en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi olan Çin'de madenlerdeki iş kazaları ve ölümlerinin sayısının bilinmiyor. 1960-1970'li yıllarla kıyaslandığında 1990'ların sonundan itibaren 100 bin ton kömür üretimine karşılık olarak ölümlü kazalarda 3 kat artış oldu, bunun da devletin kömür üretiminden çekilerek rödovans, işletme hakkı devri ve kaçak ocaklara göz yumulmasının sonucu ortaya çıkmıştır dedi.

BİLE BİLE ÇALIŞMAYA DEVAM EDİLMİŞ
Avukat Ceren Uysal ise iş kazası yerine iş cinayeti demenin daha doğru olacağını belirterek; son yasal düzenlemelerle az da olsa işçilerin kullanabileceği bazı alanlar olduğunu, iş güvenliği ve işçi sağlığı açısından risk bulunan durumlarda işçilerin çalışmama haklarının bulunduğuna dikkati çekti.
Bu hakkın kullanılmaması durumunda herhangi bir kaza sonrası işverenlerin; İşçi bile bile çalışmaya devam etmiş. Bizi de bilgilendirmedi diyerek  tüm sorumluluğu işçilerin sırtına yıkabileceklerini, bu durumun gözden kaçırılmaması gerektiğini belirtti. Uysal, maden işkolu dışında hiçbir sektörde şehitlik kavramı bulunmadığını, şehitlik kavramıyla insanların madenlerde ölme nedenlerinin ve sorgulamasının önüne geçildiğini; yaşama hakkı ve sorumluların cezalandırılabilmesi için buna karşı çıkmak gerektiğini, emeklilik sonrası meslek hastalığı sonucu ölümlerin de izlenmesi gerektiğini söyledi.

ÜYE SAYISI 700 BİNİN ALTINA DÜŞTÜ
Genel Maden İşçileri Sendikası Armutçuk Şube Başkanı İsa Mutlu ise katılımcılara teşekkür ederek başladığı konuşmasında; sermayenin her geçen gün yeni bir saldırısı ile karşılaştıklarını, yeni sendikalar kanunu ile 30 kişiden az çalışanın bulunduğu işyerlerinde sendikal üyeliğinin engellendiğini bu yolla da 5 milyona yakın kişinin örgütlenme haklarının ellerinden alındığını söyledi.
Kıdem tazminatının ortadan kaldırılmaya çalışıldığını söyleyen Mutlu, Özel istihdam büroları, esnek çalışma, taşeronlaştırma gibi uygulamalarla bir yandan sendikal örgütlenmeler engellenirken bir yandan da iş kazaları ve meslek hastalıklarına zemin hazırlanıyor. 1970'li yıllarda yalnızca Türk İş'in 2 milyonu aşkın üyesi varken, bugün üç konfederasyonun toplam üyesi sayısı 700 binin altına düşmüştür dedi.

HERKES DOKTOR ARIYORDU
Kandilli Dayanışma Evi Derneği yönetim kurulu üyesi Salim Çalık ise konuşmasında şunları söyledi: 1983 yılında 103 maden işçisinin yaşamına mal olan Armutçuk Grizusu sırasında bölgede görev yapan 2 doktor zor bulunmuştu. Herkes doktor arıyordu. 30 yılın sonunda hem TTK Armutçuk Müessesesi'nde işyeri hekimi, hem de saat 16:00'dan sonra belde de doktor bulunmadığını, yıllardır gelir vergisi, sigorta primi ödemiş olan işçilerin ve bugün Hema Kandilli İşletmesi ve TTK Armutçuk Müessesesi'nde çalışan 2000'i aşkın madenciye 1 doktorun çok görülmekte. Yeni iş cinayetlerinin önlenmesi için başta sendikalar olmak üzere tüm kurum ve kişilerin aşağıdan yukarı zorlanması gerekir.
Yürürlükteki mevzuatın bile uygulanmadığı koşullarda üretimden, işçi maliyetlerinden söz etmek doğru değildir. İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen insanlarımızın bulunduğu işyerinde işçilerin canlarının hangi hesaba sığacağının sorulması gerekmektedir

TARTIŞMALAR BÖLÜMÜNDE
Tartışmalar bölümünde ise; işyerlerindeki iş güvenliği birimlerinde çalışan elemanların maaşını aldığı işverene karşı yaptırım uygulayamayacakları, aksi durumda işten atılacakları, görevden alınacakları; bu nedenle tüm iş güvenliği elemanlarının Çalışma Bakanlığı'na bağlı ve bakana karşı sorumlu olmaları, ücretlerinin görev yaptıkları işveren tarafından bakanlık hesabına yatırılması gerektiği; Bakanlık, Bölge Çalışma Müdürlüğü ve kurum içi denetimleri sırasında; işçi ve memur sendikalarından birer kişinin, meslek odası temsilcisinin, denetlenen işyerinin türüne göre bir tabip odası temsilcisinin de içinde yer alacağı bir komisyonun tam yetkili olarak denetimlere katılması gerektiği; İşyeri ve iş kolu ayrımlarının bir kenara bırakılarak işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri başta olmak üzere emeğin meşru haklarının savunulması için ortak mücadele zeminlerinin oluşturulması gerektiği; Var olan yasal hakların sonuna kadar kullanılmasının yanında, yaşama ve çalışma hakkının her şeyin üzerinde olduğundan hareketle, sermayenin kuralsızlığı karşısında emekçilerin başta yaşama ve çalışma hakkı olmak üzere  kendilerine yönelik her türlü saldırıyı emekten yana bakış açısıyla değerlendirmeleri gerektiği; konularında ortak görüş oluşturuldu.