10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı'nda sektörün çözümlenmeyen sorunları bir kez daha gündemde.

  

Kayıt dışı bir çalışma sisteminin oluştuğu basın sektöründe sigortasız çalıştırılan gazetecilere sahip çıkan kurum yok. KADİM kapsamında sorumluluk taşıyanlar da görevlerini yerine getirmeyerek, gazeteciliği kimlik olarak kullanma alışkanlığındakileri teşvik ediyor.  

 

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı. Sosyal güvenceden yoksun olarak çalışan-çalıştırılan gazetecilerin bayramı olarak öne çıkan bu önemli günde çok süslü sözlerle bayram kutlamaları yapılacak.

 

Gazetecilik mesleğinin etik değerlerinin çiğnendiği, basın özgürlüğünün kelepçelendiği bu günde, sektörün sorunlarıyla ilgili bir rapor yayımlayarak, çalışan gazeteciler bayramını her zaman olduğu gibi buruk kutluyoruz.

 

*Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin her yıl ülkedeki meslek örgütleri ve temsilcilerini İstanbul'da bir araya getirerek  yıl sonu değerlendirme toplantısı düzenliyor.  2010 yılında düzenlenen toplantıya  Zonguldak'tan TGC Zonguldak Temsilcisi Osman Sav, TGC Kdz. Ereğli Temsilcisi  Mustafa Kemal Bektaş ve Karaelmas Gazeteciler Derneği'nin o dönemdeki Başkanı Atilla Öksüz davet edilip katılmıştı.  TGC'nin davetlisi üç gazeteci toplantıya gitmeden önce bir rapor hazırlayarak Medyanın Sorunları ve Çözümlerini meslektaşları ile paylaştılar.

 

Hazırlanan bu raporun tam metni şöyle:

 

Türkiye'de gazeteciliğe bakış, sadece yaygın basın penceresinden olmamalıdır.  Yerelde yaşananlar, yaygın basından çok daha zorlu ve çilelidir.

 

Bu nedenle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği yılsonu değerlendirme toplantılarında iğneyi kendimize batırarak, özeleştiri yapmamız zorunludur.

 

Yerelde en önemli sorunların başında, iletişim özgürlüğünü engelleyen olaylar, sansür ve oto sansür dışında gazeteciliğin gazeteci olmayanlar tarafından işgal edilmesidir. Ne yazık ki, bu işgale de en çok kayıt dışı istihdam ile mücadele konusunda sorumlu olan kamu görevlileri ve haksız rekabete dur demesi gerekenler, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyerek göz yumuyorlar.

 

Bu olumsuzluklar sırası ile şöyledir:

 

1- Bugün birçok yerel gazetede, sahibi ve sorumlu müdür aynı kişidir. Bu doğru mudur? Değil ise, neden bu yasa dışılığa göz yumulur?

 

2- Sorumlu müdürlerin Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK'daki gazeteci statüsü ile) bağlı olmaları gerekmekte olduğuna göre, bugün ülkemizde özellikle de günlük gazetelerin dışındaki yayın organlarının büyük çoğunluğunda sorumlu müdürler SGK'nın kayıtları dışındadır. Bu nedenle sosyal güvenlik primi ve stopaj ödemiyorlar. Bu da hem haksız rekabet yaratıyor, hem de kayıt dışılığa yol açıyor.

 

3- Naylon gazeteler dediğimiz bu tür yayın organlarının;

                a) İşyeri açma ruhsatı,

                b) İşyeri çalıştırma ruhsatı,

                c) TSO veya bir başka resmi meslek örgütüne üyeliği ve ödentisi,

                d) ÇTV ve tabela vergisi,

                e) Çalıştırdığı SSK'lı bir gazetecisi,

                f) Hatta ve hatta bir tek bilgisayarı, bürosu bile yoktur.

 

Oysa her yayın organı sonunda bir ticari kuruluştur. Ticaretin de yasaların belirlediği şartlar çerçevesinde yapılması gerektiğine göre; herhangi bir işletme hizmete girerken istenen birçok belge ve koşullar neden gazetecilerden istenmiyor? İstemesi gerekenler neden görevlerini savsaklıyorlar?

 

4- Cumhuriyet savcılıklarına verilen yayın izni başvuru dosyalarındaki belgeler bile tam araştırılamadığı ve sorgulanmadığı için, ne yayın organının sahibi, ne sorumlu müdürü, ne muhabiri, ne de işyeri olarak gösterdikleri adresler konusunda birçok belirsizlik vardır. Yayın izni almak, bir işyeri açmak için gerekli şartları yerine getirmemek gibi kabul edilmemelidir.  

 

5- Birçok yerel gazetede emekliler çalışıyor. Sahibi veya başka sorumluları ben emekliyim diyerek Sosyal Güvenlik Kurumları ile bağlantılarının olmadığını iddia ederken, aylık maliyetlerini bu şekilde düşük tutabiliyorlar. Oysa emekli de olsa, sosyal güvenlik destekleme primi ödemesi gerekenler de, yerel basındaki naylon gazeteciliği hortlatıyor.

 

6- En başta Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olmak üzere devletin tüm ilgili birimleri, yerel basının tümünde görev alanları, sosyal güvenlik primi veya sosyal güvenlik destekleme primi ödenip ödenmediğini çok kolaylıkla tespit edebilirler. Bu kriterlere uymayanları da, hem Sosyal Güvenlik Kurumlarına, hem de vergi dairelerine bildirerek, yerel basının bu naylon gazetecilikten kurtulmasına katkı verebilirler. Aynı şekilde, kayıt dışı istihdamla mücadele konusunda devletin valisinden kaymakamına, emniyet müdüründen belediye başkanına kadar çok geniş bir yelpazede sorumlulukları olanlar, basın sektöründeki kayıt dışılığa bildikleri halde göz yumuyorlar.

 

7- Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü; Türkiye'de yerel düzeyde bir araştırma yapsa, gazeteciden daha çok gazete sahibi olduğu ortaya çıkaracaktır. Bu gerçek bile çok önemlidir. Anadolu'da ne yazık ki, SGK'da kayıtlı gazeteciden daha çok gazete sahibi vardır. Bunların büyük çoğunluğunun da sosyal güvenlik primi ödemediklerini de herkes biliyor. Ve de ne yazık ki, bu gazete sahipleri de tek kişilik yayın organlarıdır.

 

Bu konuda sanıyoruz ki, farkında olmadan seminer ve panel düzenleyen kurum ve kuruluşlarda bu naylon gazeteciliğin değirmenine su taşıyorlar. Mesleki ve ticari statüsünü yerine getirmediği halde kendilerini gazeteci diye lanse eden kişilerin de farklı seminerlere edildiği görülüyor, bu durum asli işi gazeteci olan camiayı yaralıyor. Anadolu'nun pek çok yerinde bu durumda olan pek çok kişinin bu katılımları maddi ve manevi ranta dönüştürme çabasına üzülerek tanık oluyoruz.

 

Oysa böyle olmamalıdır. Bir seminere katılmak için bazı şartlar aranmalı ve kesinlikle naylon gazetecilere bu tür davetiyeler gönderilmemelidir. Devlet kurumları ve sivil toplum örgütleri bu konuda duyarlı olmalı, kayıt dışılığa prim vermemelidir. 

 

8- Aynı şekilde yerel basını desteklemeyi amaçlayan yarışmalarda da, katılımcıların gazeteci kriterlerine uymaları istenebilir.

 

9- Bir tespitimiz de şudur ki: Basın toplantıları artık işkence oluyor. Günlük gazete çıkaran, yani zamanla yarışan gazeteciler basın toplantılarında zor anlar yaşıyorlar. Gerçek işi gazetecilik olmayan ve basın toplantılarını geyik muhabbetlerine dönüştürenler, dakikanın bile değerini bilen günlük gazete muhabirleri ve ajans çalışanlarının önünü, toplantıyı düzenleyenlere yönelttikleri ipe sapa gelmez sorularla kesiyorlar. Basın toplantılarında bu naylon gazeteciler nedeniyle soru sorma gibi önemli bir kavram hızla yok oluyor.

 

CEMİYETLER VE ÖRGÜTLENME

 

Türkiye'de ciddi örgütlenme konusunda en dağınık durumda ne yazık ki, gazeteciler vardır. Bugün ülkemizde gazeteciler adına kurulmuş veya kurulan derneklerin büyük çoğunluğunun başında (yerel düzeyde) gazeteci patronu bulunuyor. Bu da çok ilginç bir durumdur. Adında gazeteciler ifadesi olan derneklerin başında gazete patronu bulunması da naylon gazeteciliğin vardığı boyutları bize çok net ifade ediyor. Elbette gazete patronları da kendi derneklerini kurabilirler, bu onların en temel hakkıdır. Ama gazeteci derneklerinin başında ve yönetiminde gazete patronu bulunmasına da özellikle dikkatlerinizi çekmek isteriz.

 

Anadolu'daki bir tuhaf durum da, gazeteci meslek örgütlerinin başkan ve yöneticilerinin kendilerini yayın organlarının üzerinde görmeleridir. Üyelerini değil, yayın organlarını temsil ettiklerini bile iddia edebiliyorlar. Oysa meslek örgütlerinin ilk hedefleri;  gazetecilerin en başta sosyal haklarını elde edebilmesini sağlamak ile iletişim özgürlüğünü engelleyenler ile sansür ve oto sansürle mücadele etmek olmalıdır.

 

Son dönemlerde aktif bir duruş sergileyen Gazeteciler Federasyonumuzun değerli başkanı ve yöneticilerinin de, kendilerine bağlı tüm meslek örgütlerinin başkan ve yöneticilerine büyük görevler düşüyor. Federasyona bağlı tüm meslek örgütlerinde, üyelikler yenilenmeli diye düşünüyoruz. Gazeteci olmayan gazete patronlarının üye olamadığı ve gazetecilerin üye olabildiği meslek örgütleri bu nahoş tablonun önünü hızla kesecek, daha saygın bir yerel medya yaratma yolunda önemli adım atılacaktır.

 

Bu yapılanmada Gazeteci tanımı Türkiye Gazeteciler Cemiyetimizin hazırladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesindeki:

 

'Gazeteci tanımı:  Düzenli bir şekilde, günlük yahut süreli bir yazılı, görüntülü, sesli elektronik veya dijital basın ve yayın organında, kadrolu, sözleşmeli ya da telif karşılığı, haber alma, işleme, iletme veya görüş, fikir belirtme görevi üstlenen ve asıl işi ile başlıca geçim kaynağı bu olup, çalıştığı işletme ile ilgili yasalar karşısındaki konumu bu tanıma uygun olanlar gazetecidir. Basın ve yayın alanındaki her işletme, çalıştırdıkları gazetecileri, yasaların gazetecilere tanıdığı haklardan yararlandırmak zorundadır ifadesi esas alınarak gerçekleştirilebilir.'

 

Örgütlerin bu sorumluluk ve anlayışla, demokratik ve şeffaf bir katılımcılıkla hareket etmeleri, sorunun ahlaki ve mesleki zeminde giderilmesinde çok önemli bir başlangıç sağlayacaktır.

Pek çok medya kuruluşunda, ajansta ve gazetede bugün ciddi emek sömürüleri yaşanmasına karşın, gerçekte gazetecilik duygusu ile hareket eden binlerce çalışana haksızlık yapılıyor ve bu haksızlık karşısında yeterli örgütlü çalışma yapılamıyor. Bu sorun bütün medyanın sorunu olduğundan yayın politikaları ne olursa olsun her kesim tarafından benimsenip daha önce belirlenen eylem platformu tarafından ortak adım atılmalıdır. Fikir işçiliğinin öneminin yeniden kavranması anlamında, başkalarının fikir ve çalışma özgürlüğünün kavgasını yapan gazeteciler, köşe yazarları, basın meslek örgütleri artık kendileri için adım atmak zorundalar. Türkiye Gazeteciler Sendikası'na bu bağlamda destek verilmeli destekler lafta kalmamalıdır. Başta yaygın medyanın köşe yazarları bu mücadeleye dahil edilmeli ve onlarda mesleki sorumluluklarına yakışır desteklerde bulunmalıdır.

 

 

VASIFLI GAZETELERİN SORUNLARI

 

1- Basın İlan Kurumumuzun yönetmelikleri birçok ilde farklı uygulanıyor. Örneğin bir ilde yaygın dağıtım şartı getirilmez iken, hemen komşu ilde yaygın dağıtım ağı ile günlük gazete satışının yapılması istenebiliyor.

 

2- Anadolu basını, yaygın basının olanaklarına sahip değildir. Anadolu basını, aylık abone satışlarıyla okurlarına ulaşırken, yaygın dağıtım kurumları aracılığı ile bayi satışına zorlanıyorlar. Altı aylık ve yıllık abone ile günlük satış rakamını tutturabilenlere bile ayrıca yaygın dağıtım aracılığı ile de bayiye ulaşacaksın zorlaması yapılıyor. Örneğin, bir il merkezinde günlük 250 adet gazete satmak zorunda olan bir vasıflı gazete, bunu en az altı aylık abone ile yerine getirse bile, yine de, belli bir miktarı yaygın dağıtım kurumu ile bayiye ulaştırıp öyle satacaksın gibi yaptırımlar altında eziliyor. Bu konuda çok somut bir örnek de, daha bu yıl birçok vasıflı gazeteye, genel yayın yönetmeni, sorumlu müdür, haber müdürü gibi sıfatları bulunanları köşe yazısı yazamayacağı sözlü olarak bildirilmiş, bu konu Kurumumuzun Genel Müdürüne iletildiğinde bu yanlışlığa son verilebilmiştir. Bu konuda Genel Müdür Sayın Mehmet Atalay'a anlayışından dolayı özellikle teşekkür ediyoruz. Uygulamaların her ilde aynı gerçekleşmesi yönünde ciddi bir çalışma yapılması gerektiğine inanıyoruz. Basın İlan Kurumumuzun, genel kurulları öncesinde vasıflı gazetelerden alacağı görüş ve önerilerin önemine inanıyoruz.

 

Resmi ilanlarla ilgili yerel gazeteler önünü tam olarak görememekle birlikte daha önce 2013 yılında sona erdirileceği ifade edilen uygulamanın ne aşamada olduğunu merak ediyoruz.  Yerel gazeteler bu bağlamda önlerini göremiyor. Resmi ilanların gazete yoluyla yayınlanma zorunluluğunun sona erdirilmesine Avrupa Birliği'nin getirdiği şartlar ve zorunluluklar gerekçe gösterilmişti. Avrupa ülkelerinin standartları ile Türkiye'deki standartların birbirinden çok farklı olduğunu düşünürsek, Türkiye'de bu standartlar sağlanmadan uygulamaya geçilmesi gerçek bir kıyıma dönüşebilir. Yerel gazetelerin bütçeye aktardıkları vergiler ile yarattıkları istihdamın göz ardı edilmemesi gerekiyor.

 

VERGİLENDİRME VE DESTEKLER

 

Yerel televizyon ve radyolarda elde edilen reklam gelirleri üzerinden yüzde 5 Üst Kurul Payı, yüzde 5 Eğitime Katkı Payı olmak üzere toplam yüzde 10 oranında vergi alınıyor. Televizyon ve radyoların gelirlerinin büyük kısmını oluşturan reklam gelirlerinden yüzde 5 Üst Kurul Payı ve yüzde 5 Eğitime Katkı Payı alınması, zaten reklam almakta zorlanan yerel yayıncı kuruluşlarını zor durumda bırakıyor. Bundan dolayı yerel medyanın reklâm gelirlerinden alınan vergilerin hiç alınmamasını, alınacak ise de ciddi oranda düşürülmesini talep ediyoruz.

 

Yerel gazetelerde ilan ve reklam gibi benzeri yayınlar karşılığı yüzde 18 olan KDV oranlarının düşürülmesi zorunludur. Bu oranın yüzde 8'in altına çekilmesi için çalışma yapılması gerekiyor. Bunun yanında yerel basının başta AB fonları olmak üzere benzeri organizasyonlardan yararlanmasına ağırlık verilmelidir. Eğitim, doküman ve malzeme konularından yararlanması yolunda çalışmalar yapılması ve nasıl yararlanabilecekleri yolunda mesleki örgütlerle ortak hareket edilmesi bekleniyor.

 

SONUÇ

 

Türkiye'de yerel basının sorunları ötelenemeyecek kadar acil bir biçimde ele alınırken, kayıt dışı ile mücadele etmesi gereken kurumların yöneticilerinin de burada bulunmasında büyük yarar vardır. Naylon gazetecilikle mücadele yılsonu değerlendirme toplantılarının sonuç bildirgesinden öteye taşınmalı, ilgili bakanlıklar ve kurumlara resmi başvurular yapılmalıdır.

 

Bu konuda SGK ve vergi müdürlüklerinin dışında; başta valiler, savcılar; kaymakamlar, belediye başkanları, emniyet müdürleri ve diğer tüm kamu kurumları, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi'ndeki (KADİM) sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı olmayan ve sosyal güvenlik primi ödemeyenlere prim verilmemelidir. Gazeteci kriterlerine uymayanlarla ilk mücadele de, kamu kurum yöneticilerinin düzenledikleri etkinliklere naylon gazeteciler çağrılmayarak atılabilir.

 

5187 Sayılı Basın Kanunumuzun da yapılacak olası değişikliklerde de katılımcılık anlayışı ile hareket edilmesinde sayısız yarar vardır. Meslek örgütlerimizin dışında tüm yayın organlarından ve gazetecilerden görüş ve öneriler istenmelidir.

 

Özellikle haber hırsızlığı ile mücadele konusu başlı başına ele alınması gereken bir olaydır. Bir haberin servise konulmasına kadar geçer süreçte harcanan emek, haber hırsızları tarafından asla çalınamamalı ve bu hırsızlık mutlaka önlenmelidir. Haber hırsızlığı, cezasız bırakılarak teşvik edilmemelidir.

 

Türkiye'de Sarı Basın Kartı önemi konusunda da büyük sıkıntı vardır. Bir görev sırasında bile Sarı Basın Kartı'nın hiçbir yararı görülemiyor. Bu konuda yaşanan olumsuz örnekler o kadar çoktur ki. Gazetecinin; habere ulaşma, alma ve iletme görevini yürütürken, Sarı Basın Kartı'ndan en üst düzeyde yararlanma hakkının bulunduğunu, tüm kamu kurum ve kuruluşları ile çalışanları artık çok iyi bilmelidir. Kurumlar bu konuda bilgilendirilmelidir.

 

Yerel yönetimlerin abone konusunda belli kriterlere bağlanması şarttır. Belediyeler ve kamu kurumlarının kendileriyle ilgili eleştirel veya övgü haberlerine göre abone yapmaları engellenmelidir. Araştırmacı ve soruşturmacı gazetecilik anlayışının kamu eliyle baltalanmasına engel olunmalıdır.

 

Aynı şekilde yerel basının abone sayısını artıracak, kahve, kafeterya, lokanta, çay bahçesi gibi kütüphane kurma zorunluluğu olan işletmelerin de bu konuda sorumlulukları bulunmasına rağmen uygulanmıyor.

 

Basın İlan Kurumumuzun yaptığı Gri Pasaport uygulamasında elbette bizler de yer almak isteriz. Bu çalışmaya, gazete patronu olmayan meslek örgütlerinin başkanları, Türkiye Gazeteciler Cemiyetleri temsilcilerinin de katılması daha şık olacaktır. Ayrıca, vize konusunda sorun yaşayan Sarı Basın Kartı sahibi gazetecilerimizin de, ilgili büyükelçiliklerde engel ile karşı karşıya kalmamaları açısından dışişleri düzeyinde girişimler yapılmalıdır. Birçok Sarı Basın Kartı sahibimizin vize alamadan büyükelçilik kapısından dönmesi hoş olmuyor.

 

Bu önerilerimizin ilgili kurumlarca dikkate alınacağına inanıyor, ilgi ve destek olacaklara şimdiden teşekkür ediyoruz.