“Dilimin döndüğü, elimin erdiğince bir şeyler yazmaya çalıştım” diyen okurumuz Güler Önder’in bir iletisi ulaştı elimize.

 

Erdemir emeklisi bu okurumuzun mektubunu, “Konuşabilme ve yazabilme kültürüne”  katkı  vermek isteyen duyarlı diğer yurttaşlarımıza “Siz de yazın ve paylaşalım” çağrısıyla  örnek göstererek yayımlıyoruz.

 

Sözü uzatmadan hemen Güler Önder’in görüşlerini okuyalım birlikte:
 
 
Avrupa Kentinde, Kültür Kentindeyiz, Ereğli’mizdeyiz, ama...amaları çok..
Gürültü kirliliği, trafik kirliliği, çevre kirliliği... Yani tüm kirlilikler bizde.
Asker, düğün v.s.sebeplerle  konvoyların çevreye verdiği zarar evlere şenlik. Gürültü kirliliğinden tutun da çevre ve trafik kirliliğine kadar tüm kirliliği yayan bu kendini bilmezlere dur diyen yok. Ereğli'nin  "odalarından" olan Erdemir caddesi, Meydanbaşı caddesine bir bakın. Bu kirliliklerin hepsi tüm Ereğli de olduğu gibi burada da var.
 
Sağlı sollu park eden araçlar, düzensiz trafik, üstüne üstlük yol istemek için çalınan kornalar. Tek yönlü trafik uygulaması başlatıldı ve bitti. Alt yapı olmadan bu kadar yoğun trafiği olan bir caddede bu iş bu kadar yürür. Ticarethane sahiplerine özel işlem uygulaması yapılan caddeler buralar. Ticarethane sahipleri araçlarını ticarethanelerinin kapısına park ediyor, arabasını getirmediyse onun yerine bir "baba" koyuyor dükkanın önüne, Dükkan da cadde de onun. Müşteri de alışmış mutlaka dükkanın önüne park etmeli, yer olmadığı için 2. sıraya park ediyor yakıyor dörtlüleri, her hak onun. İkaz ettiğiniz zaman da el kol hareketleriyle karşılık alıyorsunuz. Çünkü denetim yok, çünkü ceza yok.

Halk otobüsleri işin başka yüzü. Yolcu alabilmek için ağır ağır ilerleyen, istediği yerde yolcu indirip bindiren, yol ortasında durup da yayalara seslenen otobüs sürücülerine ne demeli. Onlar için kaldırımlar kırıldı, cepler yapıldı ama oraya giriş çıkış otobüs sürücüleri için eziyet(!) yol ortasında durup yolcu indirip-bindirmek varken neden bu eziyete katlansın ki. Yine denetim ve ceza yok. Onlar kullanmazsa biz kullanırız diyor özel sürücüler ve park yasağı levhasının altına arabasını park etmekte hiçbir sakınca görmüyor. Trafikte geçiş üstünlüğü olan ambulanslara bile yol verecek boş yer bulamayan duyarlı sürücüler, kendini bilmez bu kişiler yüzünden yol veremiyor bu araçlara. Bu güzergahta Otoparkı olmayan bir hastane açıldı trafik hepten keşmekeş hale geldi. Oto parkı olmayan bir hastaneye sahibiz, eğer otoparkı olsaydı boş arazileri otopark yaparak cebini dolduramazdı birileri o zaman. Defalarca 155'i arayıp şikayet ettim, Emniyet Müdürlüğü'nün sitesine yazdım, ama bir başına olmuyor bu işler, zaten biraz daha uğraşınca duyarlı vatandaş yerine başka vatandaş deyiveriyorlar insana. Varsın desinler sonuna kadar uğraşmaya hazırım.

Yine Kültür Kentinin bir başka yüzü; Çevre kirliliği; bu kez aynı güzergahta yaya olarak dolaşın; elinizdeki  çöpü atacak bir çöp kutusu bulamazsınız. Duyarlı vatandaş iseniz çöpü elinizde taşırsınız, ama cadde ortasına tüküren bir millet olarak bunu kaç kişi yapıyor. Başta yine ticarethane sahipleri dikkat etmeli bu temizliğe, onlar şikayetçi olmalı öncelikle. Ama onlar için kapılarda içtikleri sigara izmaritlerini sokağa fırlatmak, kül tablalarını, küçük çöpçükleri (!) mazgallara atmak daha kolay. Ya sonra... Sonra yağmur yağıyor mazgallar tıkanıyor en çok zarar gören, kızan yine ticarethane sahipleri oluyor. Akşam ticarethaneler kapanmak üzereyken bir bakın etrafınıza. Ticarethanelerden çıkan her türlü çöp bir direğin dibine atılıveriyor. Çünkü birkaç saat sonra cicili bicili çöp arabası ve personeli gelip alacak o çöpleri. Oysa buralara her türlü atık için (şişe,kağıt, pet şişe,pil) ayrı ayrı bidonlar konsa, bu atıklar tekrar değerlendirilse çok daha hoş olmaz mı? Bu arada bitik pillerle ilgili bir parantez açayım. Bitik pilleri beton harcının içine atarsanız doğaya asla zarar veremiyormuş. Duyarlı okurlarla paylaşmak istedim.Madem dükkan sahibisiniz neden duyarsız davranıyorsunuz, neden bu konunun üstüne gitmiyorsunuz? Bari çöpleri darmadağın atacağınıza koyun ağzı bağlı çöp torbalarına derli toplu atın çöpünüzü. Bırakın “Ereğli'nin salonunu" güzelleştirmeyi, biraz da "odalar" güzelleşsin.
Kültür Kentindeyiz, Avrupa Kentindeyiz...

 

Savaşını verdiğim bir başka konu; haşereleri yok etmek için kullanılan yanmış mazotun doğaya püskürtülmesi. Kendi tabirleriyle ilaçlama.  Belediyeye ait bir araç, aracın üstünde içinde yanmış mazot olduğunu öğrendiğim bir depo, araç ilerlerken arkasından çıkardığı bir duman.  Göz gözü görmüyor, sis kaplıyor her yeri. Bu zehiri solumamak için evlerin camları açıksa kapatılıyor, sokaktakiler kapalı yerlere kaçışıyor. Bu ilaçlama sinek öldürmek içinmiş. Çevre Koruma Derneğinden bir arkadaşımızın Belediye yetkilisinden öğrendiğine göre insanlara zararı yokmuş bu ilaçlamanın. Adı üstünde kendi ifadeleri, ilaçlama. Haşere öldürmekte kullanılan ilaç kimi zehirleyip kimi zehirlemeyeceğini kendi seçiyor herhalde. Yaşadığım mahalle son yıllara kadar köy statüsünde olan ama şimdilerde mahalle statüsüne geçmiş, köy kültürünü yaşayan birmahalle. Geçen yıla kadar yani ilaçlama başlayana kadar arılar, kelebekler, çeşitli böcekler uçuşuyordu doğada. Akşamları tilki, çakal bile görmek mümkün. Bu yıl kelebeğe, arıya börtü böceğe hasret kaldık, hasret kalmakla bitmiyor doğanın dengesini bozuluyor sayın yetkililer.
 
Avrupa Kentinin Sayın Yetkilileri; şimdi soruyorum. Bilmem kaçıncı kuşaktır doğup büyüdüğümüz, yaşamakla gurur duymamız gereken Avrupa Kültür Kentinde (nasıl olmuşsa) ama neredeyse pişmanlık duyacağımız bir Kent haline gelen Ereğli’mizde bilinçli yapılan şu olumsuzluklar;

-Çevre kirliliği
-Trafik kirliliği
-Halk otobüslerinin durumu,
-Geçiş üstünlüğü olan araçların düştüğü zor durum,
-Otoparkı olmayan Hastanelerin durumu
-Sayabileceğim daha nice olumsuzluklar...

 
Ve yine bilinçsiz yapılan, çevreye,insanlara, soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya, doğanın dengesini sağlayan börtü böceğe zarar veren ilaçlamalar.
Daha niceleri...
Eğer biz Avrupa Kentinde isek, Avrupa'nın hangi kentinde şu saydığım ya da sayamadığım olumsuzlukların kaçta kaçı yaşanıyor soruyorum.

-Ereğli’me yapılan bu payenin neye göre verildiğini soruyorum?
-Avrupa Kültür Kenti denince oraya layık nasıl yaşanması gerektiğini soruyorum?
-Avrupa Kültür Kenti denince neyin nasıl anlaşılması gerektiğini soruyorum?

 
Bu soruların cevabı tarafınızca biliniyorsa sessizliğin sesi duyulmadan, bireysel çığlıklar toplumsal çığlıklara dönüşmeden, hepimize düşen görev neyse, kentimiz için, kendimiz için, çocuklarımız için, ülkemiz için
 
-Sendecilik-bendecilik yapmadan,
-Şahsi menfaat gözetmeden,
-Bugünün işini yarına bırakmadan,
-Akıllıca-bilinçlice,
-Resmi-sivil her yaştan, her meslekten halka danışarak,sorarak, fikir alarak-vererek (Halk günleri düzenleyerek)
-Görerek,bilerek,içinde yaşayarak,


Yurttaş olmanın bilinci  ve Atatürk çocuğu olarak Ereğli nüfusuna kayıtlı bir Ereğlili olarak, kendimde hak bulduğum bu istek ve taleplerimin Ereğli mi yönetenlerce önemseneceğini umarak, verilecek bireysel görevi de kabullenerek, sizlere düşen görevlerinizde başarılar getirmesini diliyorum.