Şair-Gazeteci Ruhi Göktekin'i ölümünün 1. yılında saygı ve özlemle anıyoruz. 25 Aralık 2008 tarihinde Samsun'da ve 70 yaşında yaşama veda eden Göktekin Ereğli sevdalısıydı.
Erdemir emeklisi Ruhi Göktekin, ikamet ettiği Alaplı'da rahatsızlanınca "kısa zamanda dönerim" umuduyla doğum yeri olan Samsun'daki yakınlarının yanına gitti.
Gidiş o gidiş. Ruhi Göktekin bir daha dünya gözüyle Ereğli'yi göremedi.
Ereğli'de yaşadığı dönemlerde, elinde şemsiyesi ve gemici şapkası ile sahil boyunda sıkça yürüyüş yapan Ruhi Göktekin'i sevgi rüzgârlarımızda anıyor ve unutmadığımızı ifade etmek istiyoruz.
Göktekin'in anısına hazırladığımız bu sayfada, ölümünden önce ve sonra yayımlanan bazı haberlerden örnekler sunuyoruz.

Samsun'da yayımlanan Kültür Sanat Dergisi "Ada" da ölümünden önce Ruhi Göktekin'e 10 sayfa ayırdı.
Ölümünün birinci yılında Göktekin'i  Ada dergisinde yayımlanan yazıyı sizinle paylaşarak anıyoruz.

ADA (Samsun)

Yazının vardığı nokta ile arayışa çıktığı, hatta aldığı yol hiçbir zaman aynı değildir. Yazı, zamana ve bilinmeyene işaretler koyarak başka sayfalarda, başka hayatlarda serüvenini sürdürür.

Türkülerle renklenen yağmurlu bir akşam üstü, Ada'da Ruhi Göktekin'le yaptığımız uzun bir söyleşiden 'kalanlar'la 56 yıllık bir uğraşı adlandırmaya çalıştık.

Samsun, Ruhi Baba için 69 yıllık bir ömrün ilk ve son konaklama yeridir. Zaten, Kavafis'ten bu yana bu, hep böyle değil midir?

ÖMÜR ADANMIŞ UĞRAŞLAR

Şiirle, sanatla tanışma yaşı 13'tür. O günlerden bir kesiti şöyle anlatır:

'Bazı gazetelerin matbaa ve yönetim yerleri mahallemizdeydi. Aksiseda, Ahali, Vicdan Sesi, Demokrasinin Müdafii...

Bir bakış derinliği, bir duruluk...

Okul gidiş, dönüşlerinde önünden geçtiğim Vicdan Sesi'ne yazdığımız şiirlerden birini bıraksam, yayımlatabilir miyim diye çok düşündüğüm olmuştu. Bir gün kararı verdim ve girdim içeriye. Gazete sahibi dizelerimi gözden geçirdikten sonra haftalık olan gazetenin yayın günü uğramamı söyledi. İnsanın yazdığının basılmasını ilk kez görmesi bir başka heyecan verici oluyor...

Daha sonraki günlerde muhalefetin yayın organı Samsun'da siyasal içerikli dörtlükler yazmaya başladım. Tabii okuldan atılmak korkusundan R.G. ismiyle.'
Ortaokuldaki Türkçe öğretmeni Adem Gürçağlayan'dır. Nar Bahçesi adlı bir de kitabı vardır. Tahtaya bir dize yazar, arkasını öğrencilerinin getirmesini ister. Sık sık şiirler okutur öğrencilerine.

İlk şiir denemelerini 16 sayfalık bir kitapçıkta toplar. Günün şiirini hiç tanımadan bir araya getirdiği dizelerine Hayattan İlhamlar adını verir.
İkinci kitapçığının adı Sağnak'tır. Bu cüretkâr girişimse 2 yıl sonrasına 1958'e rastlar. Bu kitaplar, 16'şar sayfalık birer ilk gençlik aşkı gibidir.

1960'ta TMTF tarafından açılan "27 Mayıs Özgürlük Şiirleri" yarışmasında 147 şiir arasında 'Mayıslarla Gelen' adlı şiiri birincilik ödülü aldığında henüz 22 yaşındadır.
İlk kitabım diyebileceği Deniz İkindileri 1960'ta çıkar. Onu Amisos Fenerleri izler.
Üçüncü bir kitabı Bir Ak Atlısı Özlemin' dir. Eski ve yeni metinlerden derlediği kitap, bir önceki gibi yine iki bölümden oluşur. Dördüncüsü de Sobe'dir.

Şiir kitaplarından sonra gazete ve dergilerdeki köşe yazılarını, son şiir kitabını yayınlayan Boyut Dergisi Bakış adı altında toplar.
Prof. Gündüz Akıncı'nın yanı sıra Behçet Kemal Çağlar, Prof. Talat Halman ve değer yargısına inanılan pek çok yazın adamından olumlu eleştiriler alır yazdıkları.
Gazeteciliği meslek olarak seçmesiyle birlikte yerel gazeteler de çalışmaya başlar.
1960'lı yılların ortalarına doğru Ankara'ya yerleşir ve yayınevlerinde editör yardımcılığı yapar.
Uzun bir süre Erdemir'de çalıştıktan sonra Zonguldak'ın Alaplı ilçesindeki belediye basın danışmanlığı göreviyle iş yaşamını noktalar.
1993'ten beri emeklidir ve birkaç yıldır doğduğu kente, Samsun'a yerleşir.
Bu kentte başladığı şiir yolculuğunu, bugün havasını suyunu paylaştığı Samsun7da sürdürmeye çalışır.

TOPLUMCU GERÇEKÇİ  BİR BAKIŞ

Sanat görüşü konusunda şunları söyler: 'Şiirde erek önce onu; şiiri yakalamaktır, diyorum sanat anlayışım sorulursa. Bireyci toplumcu klasik tartışmasından önce bu kaygı gelmelidir. Bir de salt güzeli yakalamanın yeterli olamayacağı inancındayım. Her insan gibi çevremize, ülkemize ve dünyaya sorumluluklarımız bulunduğunu biliyorum.
Sanatçı, topluma sırtını dönüp ürün vermeye kalkarsa; yaptığı şeyi eksik bırakmış olur, kanısındayım. Doğruya, iyiye, mutlu olmaya varmanın tadını, ancak başkalarıyla paylaşarak çıkarmanın doyurucu olacağı görüşünü benimsiyorum. Bundan haz alanlardanım.'

Yakın dostu Hasan Kıyafet, Ruhi Göktekin'i şöyle anlatır:
'Şiirsiz bir dünya nasıl düşünülemezse, Ruhisiz Samsun ve bütün bir Karadeniz'de düşünülemez, diyorum. Yalnız Ruhi'yi düşünürken, kıpırtısız dalgasız, uysal, efendi bir iç deniz olarak algılayacaksınız. O hep dinginliğin, ermişliğin ürünü olan alçakgönüllülüğün ozanı olmuştur. Medyatik değildir, belki çoğumuz tanımayız kendisini. Ama Zonguldak'ta kömür, Samsun'da Çaltı, Trabzon'da Savaş ve de Fatsa'da Yeşil Fatsa basını tanır onur. Diyeceksiniz ki, iyinin güzelin değeri ne zaman bilindi ki? Hayır hep de öyle değil. Hiç kimse bilmezse, iyiyi güzeli bir gün tepesini çiğnediğimiz toprak, kirimizi arıtan su biliyor.

Kendisi ile tanışmamıza 1960 sonrası Çaltı Gazetesi neden oldu. Bildiğim kadarıyla Çaltı varlığını Oğuz Koyutürk'e Yeni Selamet Gazetesi ise Ruhi Göktekin'e borçlu idi. Özellikle Çaltı benim gibi yazmaya yeni başlayanlar için bir ilkokul niteliğindeydi. Behzat Ay, Nazım Bayata, Yılmaz Elmas, Nejdet Korkmaz, Hasan Kıyafet, Fazıla Atabek gibi yazarçizerlerin yetişmesinde bu iki gazete ve iki gazeteye hayat veren Ruhi Göktekin'lerin, Erdoğan Alkan'ların, Oğuz Koyitürk'lerin emeği inkâr edilemez. Ruhi öz varlığı bedeni gibi, şiirini sanatını da hep gözden, gösterişten uzak tutmuştur. O su gibi duru dilli, sade anlatımıyla çetrefilli konuları bile şiirleştirmeyi bilmiştir. Talat Halman'ın deyişle o, zekâ ürünü şiirleri ile felsefeyi kucaklaştırmıştır.

Ruhi Göktekin, Sosyalist Gerçekçi Sanat anlayışını sadece sanatının değil yüreğinin de en kuytu yerinden hiç ayırmaz. Bu bakımdan kendisini tam bir basın işçisi olarak tanıtmıştır:

Samsun Kültür Müdürlüğü'nün geçen yıl yaptığı kültür etkinliğinde Ruhi ile birlikte olduk. Sevincim göklere değerdi. Bu arada geçirdiği ciddi rahatsızlıktan dolayı üzüntüm de çok kuşkusuz! Kapitalizmin yarattığı uluslar arası kirliliğinin sonuçlarından bir türü onu da mı bulmuştu ne?
Yürekten dileğim tez zamanda eski sağlığına kavuşup, yine o güzelim şiirlerini, düzyazılarını üretmesidir.'

KARADENİZ EREĞLİ
1972'den 1993'e kadar Ereğli Demir Çelik Fabrikaları'nda çeşitli görevlerde bulunur.
Ereğli'nin tozlu yollarında şemsiyesi ile dolaşırken görülür çoğunlukla. Bir de denizci şapkasıyla doğal olarak...
Yaşamının çoğunluğunu geçimini gazetecilik, yayıncılık, basın danışmanlığı gibi uğraşlarla kazanırken, bir gün Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları'nda bulur kendini. Nereden bilecek ki 12 Mart'ın bütün yayınevlerini kapatan baskısını. Yayınevi sabiyken bir anda kendisini işsiz bulur. O da Erdemirli emekçiler gibi çeliğin üretimine katkı sağlar. Emekli olduktan sonra da ayrılmaz bu güzel kentten. Ta ki o rahatsızlığın pençesine düşünceye kadar. Hastalanınca memleketi olan Samsun'a gelir, yakınlarının yanına. Ameliyatlar, istirahatlar ikinci adresi oluverir birdenbire. Yakın bir zamanda dönme umuduyla gittiği Samsun'da kalakalır. Dönemez de bir daha Ereğli ve evinin bulunduğu Alaplı'ya.
O bir şair, gazeteci. Yazmadan okumadan yaşayamaz. Hasta yatağında bile yazmaktan geri duramaz.

ORDA, O GECEDE "*"
              "Ruhi Göktekin'e"

Orda, o  Samsun gecesinde
O hastanenin odasında üç hasta yatmaktadır, birisi bizim Ruhi.
Orda, o Samsun gecesinde
Uzanır halasının kızı Edibe'nin eli Ruhi'nin yanaklarına
Çileli bir ömür tükenirken
Orda, o gecede.
İnce, soluk parmakları halasının kızı Edibe'nin  avucunun içinde?
Orda, o doğup büyüdüğü Samsun gecesinde ve parmakları hala
kızının avucundayken
Sorar ki, öylesine yorgun, öylesine duyulmasız?
Orda, o gecede işte.
"Edibe ölüyor muyum"?...
"Ölüyor muyum Edibe"?...
Orda, o gecede?
Ve, o ince parmaklar, son sözcüğü söylerken düşer halasının kızı
Edibe'nin avucundan?
Gözleri bir noktada sabitlenir, öylesine?
Orda, o gecede işte?
Orda, o gecede Edibe'nin göz yaşları dökülür dayısının oğlu
Ruhi'nin parmaklarına.
Orda, o Samsun gecesinde 25 Aralık 2008 tarihinde ve saatler
01.11 i gösterdiğinde.
Bir kuş havalanıp gider Samsun'dan.
?Canik dağlarına?
Pazar Mahallesi'ne
Doğduğu yer " Pazar Mahallesi bura mıydı ?..."
Uçup gider Karadeniz üzerinden, deli dalgalar kıyılara vururken,
köpük köpük?
Orda, o gecede?
Alaplı'dan Ereğli'ye kadar.
Orda, o Samsun gecesinde?
Yetmiş yaşının bitmesine az kala.
Orda, o gecede,
Uçup gitti bir kuş, dönmesiz !...
***
Ne kaldı geride ? 
Yağmurun yağdığı ertesi güne
O geceden
O Samsun gecesinden?

                                                    
Neşet KARAÇALTI                 
Samsun / Atakum 14 Şubat 2009 (*) " N.K. nın Basıma hazır (Samsunlu Şair Ruhi Göktekin'in Kısa Yaşam Öyküsü) Kitabından

AMİSOS'LU ŞAİR RUHİ

İkimiz de Samsunluyuz. Ben köyde, Çırakman'da doğdum. Ruhi kent merkezinde. Tanışmamız 1957, 58'lere rastlar. Ben Güneş Tozlarını yayınlamıştım, Ruhi'nin henüz şiir kitabı yoktu. Tanıştık ve ısındık birbirimize. Ruhi, "Deniz İkindileri" (1960) adlı şiir kitabını; çıkardı ben Paul Verlaine, Yaşamı, Sanatı ve Şiirleri adlı çeviri ve araştırma kitabımı (1961) çıkardım Samsun'da. Maiyet memurluğum yıllarında Ruhi'yle birlikte çeşitli sanat etkinlikleri düzenledik. "Yeni Dergi"yi çıkardık. Çaltı'nın çalışmalarına ortak olduk. "Yeni Ses" gazetesini eli yüzü, içeriği düzgün, kültür sayfası olan bir gazete haline getirdik. Özünde, kendi yazdıklarımızı kendimiz okuyorduk ama dünyalar bizimdi. Benim yazılarım bir yandan da o zamanlar pek ünlü olan "Yön"de de çıkıyordu. Ama beni mutlu kılan daha çok Samsun basınında ve Yeni, Çaltı, Filiz gibi dergilerde çıkan şiirlerimdi.
Tiyatro sahneye koyduk. Turgenyel'in yapıtı: Parasızlık. Sonraları öğrenci lideri olacak Harun Karadeniz de oyuncularımız arasındaydı.
Düzenlediğim, Aşık Veysel, Behçet Kemal, Osman Atilla, Bekir Sıtkı Erdoğan, Jülide Gülizar gibi, şairlerin katıldığı etkinliklerde hep yanımda oldu Ruhi.
Hep sürdü onunla ilişkilerim. Ben Mülkiye'de okurken Ruhi'nin annesi ve babalığı'da okulun ardında, yurda yakın sokakta ev tutmuştu. Kocasını ve çocuğunu bırakıp kaçan annesi artık Ruhi'ye sahip çıkmaya başladı. Aydınların ve öğrencilerin gezici Demokrat Partisi'ne baş kaldırdığı 1959, 1960 yıllarında Ankara'da beraberdik. Kızılaydaki 555 K yürüyüşüne katılıp en ön safta yürüdüğümde sevgili Ruhi bana fiziksel bir zarar gelmesinden, kör bir kurşuna hedef olmamdan korkarak saftan çıkarmaya çalışmıştı beni. Kaymakamlık yıllarında ayrı düştüm Ruhi'den. Ruhi Ankara'da bir yayınevinin yönetim yardımcısı olarak kitaplar çıkarıyor,  ben Hakkı Tonguç'un hayranı idealist köycü dağda, belde köy yolları yapmaya uğraşıyordum. Daha çok siyasal baskılar nedeniyle, bireysel çabaların toplumsal çalışmalarda bir işe yaramadığını görüp kaymakamlıktan ayrıldım. Ankara'da Turizm Bakanlığında görev aldım. Dost Ruhi'yle böylece yeniden başladı birlikteliğimiz. Akşamları Sıhıye'de bazen Tavukçu'da, bazen Buhara'da demlenir, hep şiirden söz ederdik. Ruhiyle söyleşilerimiz de zaten şiirden ve şairden, en çok da, tanıştığımız şairler çevresinden başka şeyler yer almazdı. O Ankara yıllarında ben Ekuanil Çiçekleri adlı şiir kitabımı yayınladım, Ruhi Amisos Fenerleri'ni.

12 Mart cuntası benim de, karımın da işine son verdi. Bir süre, sanırım iki yıl kadar, evimi Altın kitaplara Fransız klasiklerini çevirerek kıt kanaat geçindirmeye çalıştım. O kapıda kapandı sonra. Ankara bürokrat kenti, kaleminle geçinemezsin. İstanbul'a taşındık. Günaydın gazetesinin Ayrıntılı Haber ekine girdim. O yıl sevgili Ruhi'de İstanbul'daydı. Deniz Yayınevi'ni kurmuştu. Oylumsuz, ince kitaplar çıkarıyor, onları, tanıdığı öğretmenler kanalıyla pazarlıyordu. Kendisini geçindirebilecek, hatta, geçimine katkıda bulunabilecek bir gelir sağlamıyordu Ruhi'ye. Ama onun istediği de zaten bu gelir değildi. Yeter ki edebiyatın, yazın'ın içinde olsun. Yeter ki işsiz-güçsüzler, haytalar safında yer almasın. O günler de önce Beşiktaş'ta, bahçe içindeki sevimli iki katlı ahşap bir evde pansiyoncu olarak kaldı. Bir gece Ruhi'yi götürdüğümde ev sahibi teyzeyle de tanıştım. Çok seviyordu Ruhi'yi. Burda bir saplama yaparak Ruhi'nin asla değişmeyen bir alışkanlığından, ilkesinden söz edeyim. Ruhi asla kendi yatağından başka yatakta, kendi kaldığı evden başka bir evde yatmazdı.

Daha sonra Ruhi Çemberlitaş sinemasının arka sokaklarındaki bir otelde kaldı.
12 Mart Cunta'sı, göstermelik, düzmece bakanlarıyla hem devrimcilerin, hem gelişmekte olan kültürün başını aldı. Enkizisyon yargıçları aydınların evlerine  baskın yaparak kitaplarını topladı, yaktı. Kitabevlerinden ilerici yayınları topladı yaktı. Yayınevlerini darmadağın etti. Bu arada Ruhi'nin Çemberlitaştaki küçük yayınevinden, benim Petrolün Sırları adlı çevirimi ve nice kitap tasarımlarını alıp götürdüler ve bir  daha getirmediler.

Ruhi'nin babalığı Erdemir'de muhasebe müdürüydü. Ruhi'ye de iş sağladı. Şairimizin zamanını artık, meyhaneler yetmiyormuş gibi, bir de bürokrasi yemeye başladı.

Yaşlanınca kalbi tekledi.
Ankara Kalp Vakfında ameliyat oldu. Medya'da övgüyle anılan bu Kalp Vakfındaki ameliyat Ruhi'nin uzun yıllar sürecek yıkımının başlangıcı oldu. Dikkatsizlik, özensizlik, kayıtsızlık yüzünden ameliyat sırasında kanlar damlamış Ruhi'nin bağırsaklarına. Ve kuruyan o kan damarları delikler açmış.
Korkunç bir sancıyla yetiştirmişler hastane'ye. Delinen bağırsaklar ameliyatla alınmış. O gün bugün iflah olmadı Ruhi.

Genç yaşta ölen, Karadenizli, sanırım Zonguldaklı iki şair var: Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur. Zonguldaklı bu iki şair gibi Ruhi'yle Samsun'lu iki şair kardeş dayanışması içinde olmak istedim. Ama yazı ki bu arzum gerçekleşmedi. Çünkü Ruhi zamanını şiir çalışmalarından, şiir araştırmalarından, okumaktan çok rakıya ve meyhanelere, meyhane sohbetlerine ayırmıştı.
Yazıma "Amisos'lu Şair Ruhi" başlığını koydum. Çünkü tepeden tırnağa dek Samsunlu bir şairdir Ruhi. Her şeyidir Samsun onun. Canik dağlarıyla, Çaltı Burnuyla, Canik, çocuğudur sanki onun. İkinci şiir kitabına "Amisos Fenerleri" adını verdi. Amisos Samsun'un ilk çağ tarihlerindeki adı. Samsun'un ilk çağlarına kadar iniyordu. "Sen bizim Cenevizimiz/suyumuz, aşımız, ekmeğimiz/yorgunluğumuz kalemkaya'dan öte(...) Belki bir yay Amisoslardan kalma (...) O bizleri nerde bakan Çaltı'dan/kalyonları nerde, saçları nerde/yenilgilerden önce daha yaşamak/Harap ve tükenmiş Cenevizler'de."
İlk şiir kitabı Denizikindilerinin daha ilk şiirinde Samsun'u ve Samsun'lu küçük kızı anlatır: "Elektrik ışığı vurmasaydı/Un yüklü arabaların tekerlerine. Böyle güzel olmazdı memleketimin akşamları/Bu kız böyle gezmedi/Pervasız/gözlerinde sevginin taze ısısı."
Bazen Samsun'un antik çağlarına inerdi. "Ko yerleşsin içime /Tanrı yalnızlığıyla Pan / Derim Senide bir kaval gibi / üfleye üfleye tüketsin zaman."
Üçüncü kitabı Bir Ak Atlısı Özlemin' de de özneleri ve konuları değişmedi. İnsanlar, insan sevgisi, deniz ve deniz, ve de çocuk, çocukluk, ve hep Samsun'a özlem: "Eski bir Samsunlu angara'dan dönende/Alabildiğine küçülürdü şehir(...) Biraz şaşkın/Yanılgın daha çok/Bir fincan kahvenin hatırını bilecek/Dost bulamama hüznü içinde."

Amisos'lu Şair Ruhi sevdiği, çocuk gibi belediği, kollarında salladığı Samsunda öldü. Şimdi aynı sevgiyi gösterme sırası Samsunlu'larda. Şairimiz aynı sokakta doğdu aynı sokakta öldü. Niçin o sokağa, bir vefa borcu olarak, "Ruhi Göktekin sokağı" adı verilmesin.

Erdoğan Alkan