Kdz. Ereğli Eğitim İş Yönetim Kurulu adına açıklama yapan Temsilci Cengiz Başaran, 26 Eylül 1932 tarihinde düzenlenen Türk Dil Kurultayı ile yaşama geçen dil devriminin bayram olarak 77. yılını kutlarken sevinç yerine büyük bir burukluk yaşadıklarını vurguladı.
Başaran, "Yüz yıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277'de  yayınladığı fermanında:" Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil k-ullanılmayacaktır." Diyerek Türk diline sahip çıkarken bu gün bizler ne kadar utanılacak durumda olduğumuzun farkında bile değiliz" dedi.
Tüm halkı kültürümüze sahip çıkmaya, dilimizi özenli kullanmaya davet eden Kdz. Ereğli Eğitim İş Şube Temsilcisi Cengiz Başaran, açıklamasında şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti'nde uluslaşma sürecini tamamlayan Türk Devriminin ya da Atatürk devrimlerinin en önemli basamaklarından ilki cumhuriyetin kuruluşundan beş yıl sonra yapılan Harf Devrimi, ikincisi de cumhuriyetin kuruluşundan dokuz yıl sonra 26 Eylül 1932'de düzenlenen Türk Dil Kurultayı ile yaşama geçen Dil Devrimidir. Dil Bayramı olarak 77. yılını kutladığımız bu günde bayram sevinci ve coşkusu yerine büyük bir burukluk yaşamaktayız.
Dil, toplumu ulus yapan, o toplumda yaşayan bireyleri birbirine kaynaştıran ulusal bir araç, bir iletişim aracıdır. Öğretim ve öğrenmenin biricik anahtarı, bilgi aktarmanın ve biriktirmenin sağlayıcısıdır. Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Bir dil başka dillerin karışımından oluşmuşsa, o dilin söz dağarcığı yabancı sözcüklerle yüklüyse, böyle bir dille açık seçik düşünülemez. Bir toplumun düşünce alanında gelişmesi, öncelikle dilinin yetkinliğine, zenginliğine bağlıdır.
Gelişmiş, yetkin ve zengin bir dilden yoksun toplum düşünce alanında yaratıcı olamaz. Bir toplumu değiştirmek, ona yeni bir yaşama düzeni getirmek geniş ölçüde o toplumun diline bağlıdır. Dilin, bir ulusun varlığının ve kültürünün emrinde, iyi bir anlatım aracı olarak devam edebilmesi; sosyal yapının ortak gelişme koşullarına ayak uydurarak yol alabilmesine ve o sosyal yapının gereksinimlerine yeterince yanıt verebilmesine bağlıdır.
Atatürk: "Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek." Diyerek dilde yapılması gereken devrimin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmıştır. Bu konuda hem kendisinin hem de Türk Ulusu'nun kararlılığını ise:" "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır" diyerek belirtmiştir.
Ancak 1950'li yıllardan itibaren ABD ile başlayan ve AB ülkeleriyle devam eden yabancılaşma, her alanda olduğu gibi dilimiz ve kültürümüz üzerinde de etkili olmuş, hem sözlü ifadelerde, hem yazılı kullanımlarda yabancı özenticiliğini egemen kılmıştır. Ulusal kimliğimizin simgesi olan dilimiz, yabancı dillerin boyunduruğu altına girmiştir. Atatürk'ün dilimiz ve kültürümüz üzerinde gösterdiği özen, günümüz yöneticileri ve aydınları tarafından gösterilememiştir.
Yüz yıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277'de  yayınladığı fermanında:" Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." Diyerek Türk diline sahip çıkarken bu gün bizler ne kadar utanılacak durumda olduğumuzun farkında bile değiliz.
Eğitim-İş  Sendikası ve cumhuriyet devrimlerinin savunucusu eğitim iş görenleri olarak tüm halkımızı, yöneticilerimizi ve aydınlarımızı dilimize, kültürümüze sahip çıkmaya, dilimizi özenli kullanmaya, bir an önce de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya çağırıyor, Dil Bayramınızı kutluyoruz."