Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan, 30 Ağustos'u 'ulusal kurtuluş savaşımızı zaferle taçlandıran büyük taarruzun 90. Yıldönümü olarak gördüklerini bildirdi.

 

Çölaşan 30 Ağustos Zafer Bayramını kutladığı açıklamasında orduyu güçlü ve her zaman hazır tutmanın iktidarın görevi olduğunu belirtti. Çölaşan'ın açıklaması şöyle:

 

ULUSUMUZA KUTLU OLSUN!

 

Askeri güç; ülkenin milli hedeflerine ulaşabilmek amacıyla her zaman elde bulundurulması ve kuvvetli tutulması gereken, vazgeçilmez yegâne silahlı unsurdur. Aynı zamanda yurdun sınırlarına tecavüz etmeye niyetli düşman ülkeler için de caydırıcı bir unsurdur. Orduyu güçlü ve her zaman hazır tutmak ise iktidarın görevidir.

 

Kurtuluş Savaşı, askeri gücü, siyasi hedefi yerine getirebilmek maksadıyla, yerinde, zamanında kullanabilmenin becerisini gösteren birçok örnekle doludur. Bunların en görkemlisi ise büyük taarruzdur.

 

Kurtuluş olmadan kuruluş olamazdı. Bugün, bütün olumsuzluklara rağmen bir vatana ve bayrağa sahip olabilmemizi, ordumuzun zaferi sonrasında, Atatürk ve arkadaşlarınca kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne borçluyuz.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri, halkın içinden gelen ve iyi yetişmiş kadrolarıyla, son döneme kadar ülkemizin ve cumhuriyetimizin güçlü bir koruyucusu olmuştur.

 

Bugün ülkemizi; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu simgeleyen, ulusal bilinci pekiştiren milli bayramlarımızı ulusun zihninden silmek, unutturmak isteyen, onların yerine ithal projelere hizmet eden bir iktidar yönetmektedir.

 

 29 Ekim, 23 Nisan ve 19 Mayıs törenlerini iptal eden iktidar, bu defa Cumhurbaşkanının hastalığını bahane ederek köşkteki resmi törenleri iptal etmiştir.

 

Ne var ki, devlet kurumlarında devamlılık esastır. Bu törenlerin yapılması kişiye bağlı değildir, Padişahım çok yaşa! demek için düzenlenmez. Devlet her koşulda temsil edilir. Esasen 30 Ağustos törenlerinin gerçek sahibi Kurtuluş Savaşı'nı 30 Ağustos'ta taçlandıran Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. 

 

Ne acıdır ki, son 10 yılda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) peşindeki ABD ve önde gelen batı ülkelerinin, bölgede amaçlarını gerçekleştirmekte ulusal duruşuyla engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetleri'ni güçsüzleştirme ve yıpratma faaliyetlerine, örneğini bu gün de gördüğümüz gibi, kendi özel amaçlarını gerçekleştirmek isteyen iktidar da katılmaktadır.

 

Sözde Ergenekon ve balyoz davaları ve burada kullanılan terör örgütü üyesi itirafçı gizli tanıklar vasıtasıyla, Ordunun en üst ve değişik kademelerinde görev yapmış/yapan görevdeki ve emekli general ve subaylar tutsak edilmiştir. Mevcut kadrolara verilen gözdağı ve terörle mücadele vasıtalarının ortadan kaldırılmasıyla, bölünme tehlikesinin sınırına gelinmiştir.

 

Siyasi iktidar; 2002 yılında sıfır düzeyinde devraldığı terör sorununu, bugün, Suriye'deki rejime şekil verme iddiası ve içeride açılım adıyla sürdürdüğü ayrıştırıcı politikası ile içinden çıkılmaz bir hale getirmiş ve sorun; Türkiye Cumhuriyetinin bekasını tehdit eder hale gelmiştir.

 

Yeni Anayasa Projesi gerçekleşirse bu; Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmesi ve laik toplum-devlet düzeninin sonu demek olacaktır.

 

ÜLKESİNİ KENDİ ÖZEL AMAÇLARI UĞRUNA BÖLÜNMENİN EŞİĞİNE GETİREN BU İKTİDAR;

 

1. SURİYE ÜZERİNDE, EMPERYALİST DEVLETLERLE TEHLİKELİ OYUNLAR OYNAMAKTAN VAZGEÇMELİ, İSYANCILARLA DEĞİL, DOĞRUDAN MUHATAPLARIYLA BİR DEVLETE YARAŞIR İLİŞKİLER KURMALI,

 

2. TÜRKİYE'NİN VE ORDUSUNUN ZEDELENEN ONURUNU İADE ETMELİ,

 

3. BÖLÜNME ANAYASASI ÇALIŞMASINDAN, VATANI VE MİLLETİ SONU OLMAYAN MACERALARA SÜRÜKLEMEKTEN BİR AN ÖNCE VAZGEÇMELİ YA DA İSTİFA EDEREK ULUSAL BİR YÖNETİMİN ÖNÜNÜ AÇMALIDIR.