TMMOB Maden Mühendisleri Odası Genel Merkezi şehit madencileri 'çoğu fuzuli telef olan' sözleriyle değerlendirdi.  Oda'nın şehit madenciler için telef ifadesini kullanması şaşkınlık yarattı.


3 Mart'ta Kozlu'da, 7 Mart'ta da Kandilli'de meydana gelen grizu facialarının yıldönümünde yazılı bir açıklama yapan TMMOB Maden Mühendisleri Odası Genel Merkezi, şehit madenciler için 'İşveren-Devlet'in bir buçuk yüzyıl boyu biriktirdiği ihmallerin deryasında, çoğu fuzulî telef olan' sözleriyle bir taziye mesajı yayımladı.

'Büyük  gaf' olarak değerlendirilecek açıklamayı aynen yayımlıyoruz.


43. Olağan Genel Kurulumuz nedeniyle, bu anlamlı günde aranızda bulunamayıp, acınızı uzaktan paylaşmak zorunda kaldık. İşveren-Devlet'in bir buçuk yüzyıl boyu biriktirdiği ihmallerin deryasında, çoğu fuzulî telef olan 263 canımızı da, onlardan önceki binlercesini de, hiç mi hiç unutmadık ve asla unutmayacağız… Kendilerini hürmet ve minnetle anıyor; arkada bıraktıkları kederli yakınlarına da sabır diliyoruz.

 Kimi ileri sanayi ülkelerinin ocaklarından, yılda bir buçuk milyar ton kömür çıktığı halde, ölen madenci sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Ama buna rağmen, sendika yayınları Bir Ölüm Bile Haddinden Fazla diye manşet atıyor… Çünkü dünyada rağbet gören çağdaş maden emniyet kavramının parolası: Ocaklarda Sıfır Ölüm!... İleri sanayi ülkelerindeki yüzlerce kömür ocağı, geçen yüzyılın sonunda bu temel hedefe ulaştı. Dünyanın bir tarafındaki manzara böyleyken, yılda üç milyar ton kömür çıkartılan Çin'de ölen madenciler ise, beş haneli rakamlarla sayılıyor. Ülkemizdeki durum da halâ yürekler acısı; Ukrayna'da ve Çin'de kömür çıkmasa, küresel yarışın bütün nallarını öz başımıza toplayacağız. Taze binyılın başındaki vaziyeti bodoslama ifade edersek; dünyanın bir yanındaki ocaklar sıradan birer işyeri, ama öbür yanındakiler ise can pazarı… Elbette ki, hepimiz bir gün öleceğiz ve Azrail'den kaçış yok; ama çağdaş maden emniyet ilkeleri, sapasağlam adamın ocakta çalışırken ölmesini, katlanılmaz bir zillet gibi görüyor artık…

Kırk yıldır dilimizde tüy bitti; ama İşveren-Devlet kulak asmasa da, biz yine söylemeye devam edeceğiz: 'Havza can pazarı değil, madenci de canını ocakta bulmadı!...'

Özellikle küçültme-özelleştirme-taşöronlaştırma programlarının hepten azıttığı ahir zamanda; Havza, henüz Ocaklarda Sıfır Ölüm hedefinin çok uzağındadır. Ama kısmen de olsa, çözüm de vardır, alternatif de vardır. İşveren-Devlet bize kulak asmıyorsa eğer; bizim de öz-denetim gibi geleneksel ehliyet, yetki ve becerilerimiz var. Facia ertesinde edinilen tecrübeyle sabit olduğu gibi; Kozlu'daki madenciler, otuz aylık bir süreyle kısıtlı olsa da, çağdaş hedeflere ulaşıp kara kaderlerini değiştirebildiler. Kozlunun Yeniden Kazanımı sürecinin nihayetinde, madenci taifesi, hem üç yıl kömür çıkarttı, hem de Azrail'i ocaklara yanaştırmadı. Üstüne üstelik, çağdaş hedefi tutturabilme başarısı –tek bölgeyle sınırlı olsa bile– dünyanın en belalı havzalarından birinde gerçekleşti...

Havzanın bugün eriştiği emniyet düzeyinin –Kumpanyalar Devri, Mükellefiyet Cehennemi, vs. beri dursun– Facia'nın bir an öncesi ile kıyaslanması bile, aymazlığın ta kendisi olsa gerek... Öte yandan, İşveren-Devlet'in bir gün malına-mülküne adam gibi sahip çıkacağını beklemek de, şimdilik boşa umut beslemek demek. Yani, iş yine başa düşüyor… Evvela Emniyet düsturunu –kuyubaşına asılan bir ikaz levhası olmaktan kurtarıp– ocağın en ücra köşesinde bile hüküm sürebilecek bir temel ilkeye dönüştürebilmeliyiz. Bu önkoşulu sağladığımız sürece, çağdaş hedefe doğru sağlam adımlar atabilir ve ocaklarımızın can pazarı olmasını engelleyebiliriz. Bunu kotardığımızda ise; yok yere telef olan kara bahtlı madenkeşler, sadece kâğıtlar veya anıt taşlarına kakılan plaketler üzerinde değil, yüreğimizde de asude bir köşe bulabilir. O zaman, göçüp gidenlerin yalnız adları değil, bizzat kendileri de yaşayabilir ve artık yaşamasa bile ölümsüzleşebilirler. Zira, geride kalanların yüreklerinde yaşamak; bir bakıma, zaten hiç ölmemek değil midir?!...

 Kazalarda yitirdiğimiz bütün madencileri bir kez daha rahmetle anıyoruz