Ben Şevket Salcı’nın kendisi ile hiç çalışma şansı bulamadım.

Biz başka gazetelerde mesleğimizi yapıyorduk o zamanlar.

18 yıl öncesinden bahsediyorum tabi ki.

Ama, kimi akşamlar birlikte oturup, yaşadığımız kent olan Karadeniz Ereğli’nin gündemiyle ilgili bilgi paylaşımı yapıyor ve birbirimizin haberlerine nasıl destek vereceğimizi konuşuyorduk.

Birbirimizin haberini yalanlama gibi ucuzluk değil, destek vererek konunun üzerine gitme anlayışında buluşmanın güzelliğini yaşıyorduk çünkü.

Ne yıllardı o yıllar!..

Meslek dayanışmasının kültürüyle yürek yüreğe oluverirdik.

O yıllar ama… sadece o yıllar…

 

Şevket Salcı; Gazeteniz Önder’in kurucusu.

22 Nisan 1992 tarihinde kendi ofset tesislerinde yayına geçen günlük bir gazetenin başında tanıma şansı bulduğum mesleki bir büyüğümdü Salcı.

Önder’i  izlerdim o dönem çalıştığım Gündem Gazetesi’nden.

Şevket Salcı kalitesi ile yön verirde yayın yaşamına.

Güçlüydü olanakları  ve kadrosu.

İmrenirdik!..

 

Şevket Abi’nin gerçekten de bilgisi ve duruşu bizi heyecanlandırırdı. Şadan Sönmez arkadaşımız erken yaşta aramızdan ayrıldığında o dönem kuruluşunda görev aldığım ERT’de (Haziran 1995’de) bir anma gecesi yaptık televizyonda.

Canlı yayında konuştuk Şadan Sönmez’i. Şevket Abi, Fikri Cinokur ve Suat  Eser ile birlikte.

Hey yıllar hey!

TV programının sonunda  “Şimdi Şadan Sönmez’i  O’na yakışır biçimde anlamaya  gidiyoruz” diye de anons  etmiştim.

Andık o gece Şadan Sönmez’i bir kez daha.

Dostluğumuzu,  dostça paylaşmanın erdemini konuşurduk her fırsatta.

Böyle güzeldi mesleki dayanışma.

Böyle anlamlıydı.

Ve böyle sonuç alınırdı toplumsal konuların kördüğümünü çözmekte.

 

Yıllar acımasız!

Ve çok dolu.

1995’de ERT’deki  o görev süremle ilgili bir tek kayıt yok elimde.

Ne pişmanım.emek verdiğim kayıtların bir örneğini almadığım için.

Şimdi Şadan Sönmez’i andığımız o gecenin görüntüleri  saygının yitip gittiği, vefanın ise çoktan raflara atılıp da nankörlüğün prim yaptığı  içinden geçtiğimiz şu  dönemde;  geçmişin dayanışma kültüründen bir tarih sayfasını örnek olarak çıkarırdık öne.

Yok ki kayıtlar.

O yılların bir belgesi olarak kalırdı bugünlere ve yarınlarımıza…

 

Atilla Öksüz verdi acı haberi.

Önce “başımız sağolsun” dedi  msn’de.

Şok oldum.

Başımız sağolsun da kim için?

Şevket Baba’yı yitirdik dediğinde düğümleniverdi  boğazım.

Vay be vay!..

Baba Şevket’te terk etti bizi ha!

Turan Kayalı, Fazlı Vural, Seda Tahan, Şadan Sönmez, Yılmaz Yaman, İlhan Yapıcı ve en sonunda da Şevket Salcı…

Ateş düştü işte yine bir kez daha yüreğimize.

Parçalayarak.

Kar  tanesinin soğukluğunda.

 

Sevgili  eşi Sevgi’yi aradım hemen.

Başımızın sağ olması dileğimi ilettim.

“Allah rahmet eylesin” dedim.

Acısını “acım” bildiğimi dile getirdim.

Paylaştık acımızı telefonun ucunda.

 

Yıllar hey yıllar.

Bak alıp götürüyorsun birer birer.

Büyüklerimizi.

Dostlarımızı.

Meslektaşlarımızı.

 

Şevket Salcı’da bizi terk edip gitti.

Kim kaldı geride?

Kaç kişi?

Mesleğin her açıdan çilesini çeken ve işi gücü sadece gazetecilik olan alaylı takımından kim kaldı?

Sıra sıra gidiyoruz işte.  Kimi zaman sıra mıra da şaşıyor ya!

Aramızdan ayrılan her meslek büyüğüm ve meslek yaşıtım canımı çok yakıyor.

İyici çivisi çıkan mesleğimizde, “dost” sözcüğünün içini doldurmak zorlaştı çünkü.

Ben Şevket Abi’yi özellikle hep bu konuda hatırlayacağım.

Sevgi dolu gözlerini.

Gülümseyişini.

Kirli sakalını.

Sımsıcak dostluğunu.

Ama hiçbir zaman.

Asla ve asla unutmayacağım.

 

Toprağın bol olsun ustam.

Bol bol olsun.

Selam söyle diğer büyüklerimize.

Onları da unutmadık.

Unutmayacağız.

Bir avuç kalsak da!..

 

                           -Eyüp Bektaş-