Eğitim-Sen Şube Başkanı Yılmaz, Anayasa Değişikliği Paketi'ni değerlendirirken, demokratik mücadelenin önündeki engellerin kalkmasını istedi.

Eğitim-Sen Zonguldak Şube Başkanı Orhan Yılmaz, istedikleri anayasa modelinin eğitim hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri genişletmek ve güvence altına almak olması gerektiğini, ancak AKP'nin taslağının bunun çok uzağında olduğunu vurguladı. KESK'e bağlı sendikanın Şube Başkanı Yılmaz, anayasa değişikliği konusunda şu görüşleri öne sürdü.
NİTELİKLİ EĞİTİM VERİLSİN
"Anayasa'dan çalışma yasalarına kadar birçok alanda temel hak ve özgürlüklerden, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, siyasi partiler yasasından, seçim yasalarına kadar hemen her alanda yaklaşık otuz yıldır 12 Eylül zihniyeti egemenliğini sürdürüyor. AKP hükümeti, yeni bir anayasa değişikliği paketini TBMM gündemine getirdi. Ancak AKP'nin getirdiği taslağın, eğitim hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri genişletmek ve güvence altına almaktan uzak olduğu görülüyor. Anayasa değişikliği tartışmalarında diğer pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanına yönelik herhangi bir düzenlemenin yer almamış olması dikkat çekicidir. Eğitim-Sen olarak Anayasa değişikliği sürecinde değerlendirilmesi gerektiğine inandığımız düzenlemeler şunlardır: Bütün ulusal-uluslararası belgelerde herkesin eğitim görme hakkına sahip olduğu yazılır. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimliği ne olursa olsun herkes; insan olduğu için, kendini geliştirme, kendini oluşturma hakkına sahiptir. Eğitimde var olan eşitsizliklerin, sınırlamaların ve yoksunlukların ortadan kaldırılması, özgürlükçü eğitim anlayışına dayalı bir eğitim hakkının yaşama geçirilmesi için yeterli değildir. Eğitimin temel bir insan hakkı olması, bu hakkı kullanırken hak sahiplerinin taleplerini özgürce, demokratik yollarla dile getirebilmesine imkân verilmesini olanaklı kılar. Bu durum ancak eğitimin kamusal, bilimsel, demokratik ve laik olarak yapılmasının yasalarla güvence altına alınmasıyla mümkündür. Eğitimin bir hak olabilmesi için sadece belirli düzenlemeler yapmak yetmez. Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı,  bilimsel ve nitelikli yapılabilmesi mümkün olmalı ve bu nitelikler anayasal güvence altına alınmalı."

YÖK KALDIRILMALI
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, zorunlu din dersinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olduğuna karar verdi. Benzer bir şekilde Danıştay 8.Dairesi'nin zorunlu din dersinin bu içeriğiyle zorunlu tutulmasını hukuka aykırı bularak kaldırılması gerektiğine karar vermiş olması önemli. Danıştay'ın kararı, daha önce verilen AİHM kararının doğruluğunun iç hukuk açısından da görülmesini sağladı. Buna rağmen zorunlu din dersi uygulaması, din ve vicdan özgürlüğünün açıkça ihlal edilmesi demektir. Din dersi, din eğitimi ya da ismi ne olursa olsun (üniversitedeki bilimsel kürsüler hariç) din eğitimi devlet tarafından verilemez. Aksi durumda devletin laiklik ilkesinin tartışmalı hale gelmesi kaçınılmazdır. Zorunlu din dersi uygulamasının laiklik, din ve vicdan özgürlüğü açısından çözümü basittir.
 Dünyanın pek çok ülkesinde de olduğu gibi, devlet din işlerinden bütünüyle elini çekmelidir. Bütün dinlere ve inanmayanlara eşit mesafede durmalı. Bunu sağlamak için atılması gereken ilk adım zorunlu din derslerinin kaldırılması olmalı. Bu durum, ulusal ve uluslararası yargı organlarının daha önce vermiş olduğu kararlar gereği aynı zamanda bir zorunluluktur. Yüksek Öğretim Kurulu, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından üniversiteler üzerinde denetimin sağlanması, üniversitelerin toplumsal bağlarından koparılarak denetlenir hale getirilmesi için 6 Kasım 1981'de kurulmuş anti-demokratik bir kurum olarak varlığını sürdürmektedir. 12 Eylül ile birlikte, toplum ırkçı-gerici düşüncelerin etkisi altına alınırken, üniversitelerimiz de bu etkiye paralel olarak ırkçılığın ve gericiliğin hegemonyası altına sokulmaya çalışılmıştır. YÖK, bu zihniyetin kurucusu, temsilcisi ve güvencesi olarak bugün de bu görevini sürdürüyor. YÖK, üniversiteler üzerinde düzenin baskı aygıtı işlevi ile birlikte, üniversitelerin yeni liberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılmasında da etkin rol aldı. YÖK'ün kuruluşu ile birlikte özel üniversiteler kurulmuş, kamu üniversiteleri öğrencilerden alınan har(a)çlarla adım adım paralı hale getirildi. Bilimin özgürleşmesi, kamusal, özerk ve demokratik bir üniversite anlayışının hayat bulmasının önündeki en büyük engel YÖK'tür. YÖK kaldırılmalı, özgür bilim ve sanat, demokratik-katılımcı yönetim ve özerk-bilimsel üniversite anlayışının hayata geçirilmesi için gerekli adımlar atılmalı."

EŞİTLİKÇİ ANAYASA
"Türkiye'nin de altına imza almış bulunduğu uluslar arası sözleşme hükümlerine rağmen AKP hükümeti, kamu emekçilerinin grev ve toplusözleşme hakkı ile ilgili olarak direnç gösteriyor. Anayasa değişikliğinin gündemde olduğu bugünlerde kamu emekçilerinin grev ve toplusözleşmesi hakkı Anayasal güvence altına alınmalıdır. Sadece Anayasa açısından değil, çalışma yaşamında, örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan, hatta engelleyen yasaların kaldırılması, demokratik bir ülke ve örgütlü bir toplum olmanın ilk adımları olabilir. Bunun için öncelikle askeri darbe koşullarında hazırlanan 12 Eylül Anayasası yerine, gerçek anlamıyla sivil, eşitlikçi ve özgürlükleri güvence altına alan yeni bir anayasa hazırlanması gerekmektedir. Bununla birlikte; 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 4857 Sayılı İş Kanunu, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Türk Ceza Yasası ile 12 Eylül döneminde hazırlanan, toplumun örgütlenmesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünde en büyük engel olarak duran yasaların tümü değiştirilmeli ve demokratikleştirilmeli. Ruhunda ayrımcılık değil, bireylerin ve grupların temel hak ve hürriyetlerini güvence altına alan yeni bir anayasaya ulaşmadan, özgürlüklerin herkes için geliştirilebilmesi mümkün değildir. Anayasaları değerli kılan, özgürlük ve hak temelli genel ilkeler üzerinde demokratik bir uzlaşma sağlanması ve toplumu oluşturan farklı kesimlerin taleplerini yansıtmasıdır."