Geçtiğimiz hafta, cumartesi gecesi saat 23.00 sıralarında Alsancak Meksika Sokağı'nda yaşanan silahlı çatışmada 50'den fazla kurşun sıkılmış, olayda 1 kişi ölürken, olayla ilgili 2 kişi ve o sırada yanlış yerde olan ilgisiz 1 vatandaşımız yaralanmış.

Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde görevli Cumhuriyet savcısı Hakan Kılıç, sokak ortasında silahlı saldırıya uğramış. Gazetede çıkan haberlere göre adalet öyle olmaz benim yaptığım gibi olur diyerek silahını ateşlemiş. Olayla ilgili olarak İçişleri Bakanı Şahin, bir terör saldırısı olmadığını açıkladı. Şahin, "İlk değerlendirme terör saldırısı yönündeydi; ancak daha sonra olayın münferit olduğu ortaya çıktı. Hakkında gasptan mahkûmiyeti olan ve ruhsal dengesi yerinde olmayan bir kişi tarafından yapıldığı tespit edildi. " dedi. Aslında ruhsal sağlığı yerinde olmayan terimi ne kadar acı bir durumda olduğumuzu ortaya koyuyor zaten. Silaha erişmek ne kadar kolay!

Artık kalabalık meydanlarda, halkın yoğun olduğu bölgelerde dahi masum insanlara zarar vereceğini düşünmeden, yakalanma korkusu olmadan uluorta silahlı hesaplaşmalar yapılıyor. Sanki film seti gibi. Sanki her hafta seyrettiğimiz dizilerdeki sahneler gözümüzün önünde çekiliyormuş gibi. Bir farkla; setlerde ölüm senaryo gereğidir.

En acı olanı da hepimiz kanıksamışız bu görüntüleri. Kimse müdahale etmiyor. Alışveriş merkezinin ortasında, hazır yiyecek bölümünde eşinin boğazını bıçakla kesen adama kimse engel olmayı aklından bile geçirmiyor ama durup sonuna kadar seyrediyor. Tepkisizlik en korkuncu.

Bu olaylar giderek daha da sıklaşacak. Uzman olmaya gerek yok. Yıldan yıla katlanarak artış gösteren bireysel silahlar ortada. Bunların içerisinde ruhsatsız silah oranı daha da hızlı artmakta. Hafta sonu yine sınır kaçakçılığı ile ilgili haberler vardı. Cep telefonu ile çekilmiş görüntüler ana haber bültenlerinde tekrar tekrar gösterildi. Denetim, denetim, denetim. Öncelikli konu bu. Daha sonra da cezaların caydırıcı olacak şekilde uygulanması geliyor.

Bir de elbette bayram, ramazan, asker uğurlaması, misafir karşılaması gibi artık havaya ateş açmak için bahane üretmek üzerine kurulu bir gelenekten de bahsetmek gerekiyor. Tablonun bu ürkütücü halinin altında kültürel yönelimlerin etkisi olduğu çok açık.

Evde bulunan silah, ev sakinlerini korumak yerine doğrudan hedef tahtasına alıyor. İstatistikler silahların yabancılara, dışardan gelen tehditlere karşı olmaktan ziyade hane halkına çevrildiğini doğruluyor.

Peki, o zaman daha neyi bekliyoruz? Bu olayların daha ne kadar artması gerekiyor ki meclis çalışma gereği hissetsin ve silah kanun tasarısını, bu sefer gerçekçi bir biçimde, ele alsın. Daha kaç masum insan yanlış yerde yanlış zamanda bulunduğu için ölmeli ki yetkililer harekete geçsin?

İyi haftalar,
Umut Vakfı,