Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Bölümünün 3. Sınıf öğrencileri Kandilli’ye geldi. Bu beldeye geliş sebepleri, son sınıf bitirme projeleri kapsamındaydı. Projelerinin konusu ise, 20 dönümlük bir alanda; yer bilimleri araştırma enstitüsü olarak açıklandı. Proje kapsamında araştırma laboratuvarları, sınıflar, müze, karşılama merkezi, konaklama, kafe, yemekhane, toplantı ve konferans salonunun bulunduğu belirtildi. Fiziki olarak uygulanmayacak bu öğrenci projesi için yer seçimi Kandilli belirlendi.




ODTÜ hocaları ve öğrencilerini Kandilli’de, GMİS Eski  Armutçuk Şube Başkanlarından Cihat Kalafat, Kandilli Kültür Derneği Başkan Yardımcısı Bülent Akçakese ve Kandillili Selami Esmer karşıladı. Daha sonra, Zonguldak Şehir Plancıları Odası Temsilcisi Kamuran Ayyıldız’ın da katıldığı etkinlikte, ODTÜ heyetine, Kandilli gezdirildi. Aşağı Kandilli’deki varagel başta olmak üzere, TTK lavuar alanı, Yeni Kuyu Başında tanıtım yapıldı.

Prof. Dr. Celal Abdi Güzer,  Doç. Dr. Lale  Özgenel, Mimar Yeşim Hatırlı, Araştırma Görevlisi Öncü Özelalp  ve 25 öğrencinin katılım gösterdiği gezide, Cihat Kalafat, TTK misafirhanesinde bir sunum gerçekleştirdi.

Kalafat’ın açıklamalarından bir bölüm şöyle:





BURALARA GÖZ DİKİLDİ

1829’da Uzun Mehmet kömürü bulduktan sonra 12 sene kimse bir şey yapmamış yani. Ve Fransızların bu Kırım Harpı dolayısıyla Avrupa’da makine ve teknolojinin ilerlemesiyle kömürün değeri artınca, buralara göz dikiyor ve Osmanlı’ya müracaat ediyorlar. Hazineyi Havzayı Osmanlı diye bir şirket kurarak, Fransızlara 30 bin kuruş karşılığında Havzayı kiraya veriyor. Kömür işletmesine çünkü bizim böyle bir işletmemiz yok, elemanımız yok, teknolojimiz yok. Buranın kuruluşunun temelinde daha çok demir aksamı onun için esas havzanın temelindeki hata metal yorgunluğu her yapılan işte yenilenmemiş. Yenileri kurulmamış, yatırım yapılmadıkça yavaş yavaş çürümeye en son da 24 Ocak kararları var ya 80 yılında ondan sonra kömürün İMF’nin bizden aldık uğraşmayın demesi de biz daha ucuza veririz demesi de ondandır. Bu politikanın kurbanı olduk.



OSMANLI KIYMETİNİ ANLADI

Neyse. Uzun Mehmet dedik ya orada derede kömürü buldu, bu kömür oradan çıktığına göre nerededir o dağın altındadır. Hemen o dağın altına o zaman ki yol imkanları olmadığı için denizden giriş yapıyorlar. Fransızlar geliyorlar İtalyanlarla beraber o tarafa ilk ocaklar Çamlı’da deniz kenarındaki tesisleri kuruluyor. Denizden. 1848’de Çamlı’da ocaklar açılıyor. Devam ediyor, 1809 yılında Osmanlı bunun kıymetini anlayınca, Havza-i Fahriye kanunu ile bunu donanmaya devrediyor. Çünkü devamlı onlar kullanıyor en ihtiyaç savaş biz Balkan Savaşlarını Abdülhamit’in tabiriyle kaybetmiş bir milletiyiz yani. Donanmanın önemini arttırabilmek için Abdüllaliz Sultan hemen kömürü deniz kuvvetlerini devir ediyor. Havzada yeni bir kanun çıkıyor, Mecburi Çalışma Yasası. Her evden bir genç mutlaka çalışacak diye bir yasa çıkıyor. Böylece biz 1921’e kadar geliyoruz. 21’de Atatürk, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasının üzerinden 1 sene çekmesine rağmen, havzanın perişan halini görerek hemen Amelebirliği Kanunu çıkarıyor. Ameleye iyi bakın işçiye iyi bakın işçi ezilmiştir diyor ve hemen işçiler için yeni bir hastane sistemi kurulmaya başlanıyor. Yeni bir sağlık sistemi kuruluyor. Özel Türkiye’de başka bir yerde yok bu. Amelebirliği Hastaneleri. Sonra bu yardım sandığı kuruluşuna döndürüldü. 27 senesinde de mecliste alınan karar ile tren yolları kuruluyor. Ve 35’lik tren yolları havzadan çalışmaya başlıyor.



ÇAMLI’DA 63 ŞEHİT  MADENCİ

Bu arada Fransızlar 15 bin kuruşa Çatalağzı’ndan limanı yapalım liman karşılığına bu işletmeciliği alıyorlar. Biz işletmecilik bilmiyoruz bir tek 1978’de de Fransız Jeoloji Mühendisleri geliyor, havzayı incelemeye o zamana kadar sadece burası çalışıyor Kandilli yani. Zonguldak havzasını inceliyorlar kömürün orada olduğunu da keşif ediyorlar ağırlık buradan oraya gidiyor. Biz gene çalışmaya devam ediyoruz. 43 senesinde büyük grizu patlıyor havzada ilk defa Çamlı ocağında burada 63 işçimiz ölüyor.



NAKLİYAT KOLAYLAŞTI

Ve o ocakları İtalyanlar kapatıyor bu Kandilli’ye ocakları kuruyorlar. Bizim damarlarımız düz dağın içinde gittiği için denizden deniz kıyısından kürekle yukarıdan dağın içine giriyorlar kömür çıkartmaya oralara da kömür siloları yapıyorlar. Çıkan kömürü silolara koyuyorlar slonun altına mavnalar geliyor büyük kayıklar kömür kayıkları oradan silodan mavnaya kömürler naklediliyor mavnalarla da açıktaki gemilere gidiyor. Açıktaki gemileri de oradan küfelerle. Bu iş de uzuyor zaten. Sonra teknoloji ilerleyince bunu ne yapalım liman işine dökelim 1946 yılında da Ereğli’de limanı bitiyorlar. Buradan kömür tren yoluyla açılıyor Ereğli’ye taşınmaya başlıyor. Oradan da bant sistemiyle hani işçilik daha kolaylaşıyor. Teknoloji ilerledikçe de deniz kenarındaki kıyılar terk edildi daha içerlere tren yoluna yakın yere taşındı. Nakliyatının kolaylaşması için. Oradan da kuyu sistemine geçildi. Teknoloji ilerleyince. Çünkü ilk önce 200 metrede çalışıldı. Orada bir alan oluşturuldu bir şehir var aslında yerin altında. Sonra o kattaki kömürler alınınca 300 metreye inildi. Sonra 400 metre ve sonra 450 metredeyiz biz. Zonguldak daha fazla iniyor 550’ye kadar iniyor deniz seviyesine kadar. Bu işte teknoloji ağır ve meşakkatli olduğu için maliyet artıyor. Maliyet arttığı için de; dediler ki, bu kömür havzayı yavaş yavaş kapatalım, hükümette alınan kararlarla yavaş yavaş terk edilmeye başlıyoruz. 52 bin işçimiz 7600-8000 bin çalışan zaten şuan Zonguldak havzasında biz de Armutçuk’ta 7000 işçimiz vardı 680’e inmiş vaziyette. Hani kapattık diyemiyorlar bu işi bitirdik diyemiyorlar. Yavaş yavaş terk ediyorlar.