Geçtiğimiz hafta sivil toplum kuruluşları ve muhalefet partileri tarafından eleştirilen sistem, şiddet dolu tartışma seansları sonrasında kabul edildi. Eğitim kalitesi açısından yorum yapamayacağımızı belirttiğimiz yazımızın hemen akabinde eğitim fakültelerinden birer birer yeni sistemin sakıncaları hakkında görüşler kamuoyu ile paylaşıldı. Tüm itirazlara rağmen sistem kabul edildi.
Öncelikli korku kız çocuklarının eve kapanması ve erken yaşta evliliklerin daha da artması. Bilimsel araştırmalar genellikle geçmiş yılların istatistik bilgilerinin derlenerek bir model dâhilinde öne çıkan bir eğilimin ortaya koyması şeklinde yapılır. 10-15 yıllık hatta ülkenizin istatistikleri yeterli ise daha uzun dönem istatistikler derlenir ve bir eğilim olup olmadığı araştırılır. Bilimsel araştırmanın bundan sonraki aşaması, elinizdeki modelin geleceği de açıklayıp açıklamayacağını test etmektir. Yani geçmişin eğilimi geleceğe de yansırsa, elde edilecek sonuç ne oluru açıklar. Bu konuda elimizdeki istatistikler okullaşma oranı düşük bölgelerdeki kız çocuklarının erken yaşlarda evlendiklerini ortaya koymaktadır. O zaman doğal olarak gelecekte de aynı eğilimin süreceğine hükmederek, yeni sistemin mevcut sorunu daha da büyüteceğine bilimsel olarak kesin gözüyle bakabiliriz.
Eğitimin kalitesi, eşitsizliğin daha da derinleşmesi bir yana medeniyetler kavşağı durumundaki Türkiye topraklarında binlerce yıldır barınan farklı din, dil, ırk ve yaşam kültürüne sahip toplulukların bir arada yaşayabilmeleri, birbirlerini tanıyabilmelerine ve farklılıklarına saygı duyabilmelerine bağlıdır. İmparatorluk zamanında kesin çizgilerle belirlenmiş sosyal ve ticari hayat, günümüz demokratik yönetim biçiminde böyle sınırlara sahip değildir. Öyle olunca da farklılıklar daha sık birbiri ile karşılaşmakta ve potansiyel çatışma ortamı yaratmaktadır. Bizce sistemin en büyük eksisi budur. Evlere kapanan, okuldaki sosyal ortamdan uzaklaşan çocuklar, gelecekte kendinden farklı olana, tanımadığı, bilmediği kültüre korku ile karışık bir direnç gösterecektir. Okulun en önemli artısı kendisi gibi olanlar dışında farklı farklı aile ve kültürel yapılardan gelen yaşıtları ile birlikte yaşayabilme becerisini geliştirme şansını vermesidir. Okullar bunu iyi bir şekilde yerine getiremiyor olabilir, ancak yeni sistemde bu şansı tamamen sıfırlamış oluyoruz.
Okula gidemeyen çocuklar için (bugünkü gazetelerde 90 bin çocuğun okula gidemediği belirtilmişti ancak bazı kaynaklarda sadece doğu illerinde 250 bin kız çocuğun okula gidemediği belirtiliyor) eğitimi eve taşımak yerine ikna turları beraberinde okullaşma oranının arttırılması çok daha sağlıklı bir yöntemdir. Başarılı örneklerini sık sık medyadan takip ettiğimiz ikna turlarının bir proje dâhilinde Milli Eğitim Bakanlığınca yürütülmesi ve il yerel yönetiminin; valisi, il milli eğitim müdürü, kırsalda jandarması, muhtarı ile, konunun takipçisi olması sağlanabilirdi. O zaman da okula gitmeyen, gidemeyen çocuklar için yeni umut kapıları aralanabilirdi. Ancak evde eğitim, sadece kâğıt üzerinde okullaşma oranını arttırır ama gerçekçi bir çözüm sunamaz. Zaten ev ekonomisine katkıda bulunsun diye okula gönderilmeyen erkek çocukları ya da kız olduğu için evde oturması beklenen çocukların evde eğitim ile de geleceklerini şekillendirmeleri mümkün olamaz. Çünkü tüm zamanlarını aileye destek olmaya harcamak zorundadırlar, kendilerinden beklenen budur.
Yeni sistemin mevcut sorunlara çözüm bulamayacağını bilimsel olarak ileri sürebiliriz. Ancak umudumuz yanılıyor olmaktır. Umuyoruz bilimsel ölçümlemeler sınıfta kalır ve biz 10 yıl sonra, bu yeni sisteme itiraz edenler olarak büyük bir utanç içinde sözlerimizi geri alırız. Ancak ya tersi olursa?... O zaman koskoca bir nesli kaybetmiş oluruz ki bunun telafisi mümkün değildir.
İyi Haftalar,
Umut Vakfı