Kozlu'da dünyaya gelen dört aylık Ayşe Asya bebek, tıbba inat yaşıyor. 'Doğmadan ölür' denen ve attığı tekmelerle son anda annesine karar değiştirten Ayşe Asya bebek, geçirdiği iki ağır ameliyata rağmen hayata tutundu.

Kozlu'da, Gülbahar Küçük, hamileliğinin 5. ayında kontrol amacıyla gittiği Rüzgarlımeşe Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde bebeğinin kalp yetmezliği olduğunu öğrendi. Kontrolünün ardından sevk edildiği Karaelmas Üniversitesi Kadın Doğum Kliniği'nde tedavi altına alınan Gülbahar Küçük, hastalığın ciddi olduğunu ve bebeğin kalbinde bulunması gereken 4 kapakçıktan en önemlisi olan pulmoner kapakçığın bulunmadığını öğrendi.
Çocuğun tedavisi için Zonguldak, Ankara ve İstanbul'da bir çok hastaneyi dolaşan Gülbahar Küçük, bebeğin doğmadan ölme ihtimalinin yüksek olduğu, bebeğin canlı doğması halinde bile yaşama şansının olmadığı cevabıyla karşılaştı. Gebeliğin doğum sürecine kadar devam etmesi halinde annenin de zehirlenebileceği belirtilmesi üzerine bebeği aldırma kararına varan anne Gülbahar Küçük, bebeğinin son andaki tekmeleriyle karar değiştirdi.
Büyük risklere rağmen 17 Mayıs 2011 tarihinde 2 kilo 90 gram olarak dünyaya gelen Ayşe Asya bebek, vurulan iğne ile 24 saat daha yaşamayı başardı. Helikopterle götürüldüğü Ankara'da bir hafta içerisinde iki ciddi ameliyat geçiren Ayşe Asya bebek için şimdi en fazla 21 yaşına kadar yaşayabileceği şansı tanınıyor.
Gülbahar Küçük, olayı öğrendiği zaman doktorların söylediklerini ve yaşadıklarını şöyle anlattı: "Çekilen renkli ültrasonun ardından eşimi içeriye aldılar. Bebekte çok ciddi ve büyük bir hasar olduğunu, anne karnında da ölebileceğini, doğumdan sonra yaşama şansı olmadığını, istersek şimdi hayatını sonlandırabileceklerini söylediler. Eşim, 'durum ciddiyse, istiyorsanız sonlandıralım' dedi. Bebeğin durumunun bir hafta sonra yapılacak konsey toplantısında ele alınacağı söylenerek, bir hafta boyunca düşünme
fırsatı verdiler."
Konsey toplantısında tüm hocaların bebeğin alınması yönünde karar verdiğini anlatan Gülbahar Küçük, sözlerine şöyle devam etti: "Yine tam kararımı veremedim. İmza atmayınca, durumun kendilerini aştığını söyleyerek, Ankara'ya sevk ettiler. Önce Hacettepe'ye gittik 3 gün orada kaldık. Orada da konseye girildi. Kadın doğum doktoru ise, hiç yaşam şansı vermedi. Aksine, anne karnında durduğu sürece, bana zararı olduğunu söyledi. Son ayında su toplayabileceğini ve bu suyun patlaması durumunda beni
zehirleyebileceğini de bildirdi. Yaşanacak sürecin, maddi ve manevi açıdan altından kalkamayacağımız ağırlıkta olduğu anlatıldı. Öyle deyince ister istemez, aldırmayı düşünmeye başladım. Çünkü, bakamayacaksam, çocuğum öyle çekecekse, öyle kalacaksa diye düşündüm bir an. Beynim düşünüyor ama kalbim el vermiyordu. O arada tabi soruşturuyoruz, bu kadar zararı varsa aldırmanın günahı olmadığı da söylendi."

TEKMELERİYLE ANNESİNİN KARARINI DEĞİŞTİRDİ
Umut veren olmadığı gibi bebeği aldırma konusunda ikna çabalarının yoğunlaştırıldığı Gülbahar Küçük, ikna edilmek üzereyken bebeğinin attığı tekmelerle karar değiştirdiğini şöyle anlattı: " O an kalp atışları o kadar hareketliydi ki, dayanamıyorum. 3 defa hoca bize izin verdi. Dışarıya çıkıyoruz, telefonlarla görüşüyoruz. Dışarı da tamam diyorum. İçeriye hocanın yanına girince ise 'yok' diyorum. En sonunda hoca tekrar 'ültrasonla bakalım' istedi. O aşamada ben elinde şırıngayı görünce, korktum. Masaya yattım. Kalp atışını durduracağını söyledi. Sonra da normal doğumun gerçekleşeceğini söyledi. O an çok hareketliydi. 'Bu kızımı, burada bırakacağım ama diğer oğluma kavuşabilecek miyim' diye düşündüm. O anda karnımdaki bebeğim çok hareketlendi. Çok huzursuz oldum. Çok etkilendim. Doktor, korkma, sadece makineyle bakacağım dedi. Elinde de iğne var. Onay verirsem, iğneyi göbeğimden vuracak ve bebeğimin kalp atışı durdurulacak. Birden kalktım, 'hayır olmayacak. Ben istemiyorum, ültrasonla bakmanı da istemiyorum' dedim Ne olursa olsun, her şekilde razı olduğumu söyledim"

Bebeğini aldırmama kararından sonra da çok zor günler yaşadığını anlatan Küçük, konuşulanlardan etkilendiği için sürekli kendisine "Acaba iyi mi yaptım? Nasıl olacak. Çocuğuma bakabilecek miyim? Çok şeyler duyuyoruz, bakabilecek miyim?" gibi sorular sorduğunu söyledi.
Zonguldak'a dönünce her kontrolde ve taburcu olacağı zamanlarda doktorların kendisini, "İstersen bebeğin hayatını sonlandıralım, doğar doğmaz ölecek" gibi söylemlerle uyardığını söyledi. Anne Küçük, doktorların hatırlatmalarına "Bebeğimin sesini duyacağım, dünyaya getireceğim. Öleceğini biliyorum, tamam ama bir kez yüzünü göreyim" cevabını verdiğini ifade etti. Doğumu için Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Kliniği'ne yatırılan Gülbahar Küçük'ün, Çocuk Kardiyoloji Kliniği Yrd. Doç. Dr. Berna Şaylan Çevik'in de desteğiyle sezaryenle doğumu gerçekleştirildi. Dört kalp kapakçığından en önemlisi olan ve akciğeri besleyen kapakçığı bulunmayan Ayşe Asya bebeğin, akciğere giden damarın da gelişmediği tespit edildi. Bu koşullarda yaşam şansı görünmeyen bebeği 24 saat daha yaşatma umuduyla iğne yapıldığını söyleyen Küçük, sözlerine şöyle devam etti: "Sezaryenle doğum gerçekleştirildi. Çocuk kuvöze konuldu. Bir iğne yapıldı. Bu iğne ile çocuk 24 saat boyunca yaşatıldı. Yanıma gelen doktorlar 'gözün aydın, merak etme yapılan iğne ile büyük ihtimal yarına kadar yaşacak."

AMBULANS HELİKOPTERLE ANKARA'YA GÖTÜRÜLDÜ
24 saat boyunca boş yatağı bulunan ve bebeği ameliyat edebilecek bir sağlık merkezi arandı. 24 saatin bitimine yakın Ankara Dışkapı Hastanesi'nde boş yer bulunurken, 112 ile irtibata geçilerek hava ambulansı ayarlandı. Havadaki sis nedeniyle ambulans helikopter Zonguldak'ın merkezine gelemezken, Devrek ilçesinde stada indi. Yaklaşık 50 kilometre uzaklıktaki ilçeye kara ambulansı ile gönderilen bebek, orada bindirildiği helikopterle ameliyata yetiştirildi.
Yaklaşık 4 saat süren ameliyatın ardından akciğerin yeterince oksijenin gönderilebilmesi için kalpten akciğere giden bir damar eklendi. Kendisi de Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Kadın Doğum Servisi'nde yatması nedeniyle bebeğini hiç göremeyen anne Gülbahar küçük, ameliyattan 4 gün sonra bebeğin sevk edildiği Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı, Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde kızını görebildi.
Helikopterle yavrusunu gönderirken çok zorlandığını söyleyen anne Gülbahar Küçük, duygularını şöyle dile getirdi: "Benim için ayrılmak çok zor olmuştu. Ben zamanında Ankara'ya vermedim çocuğumu, ama sonunda yine Ankara'ya geri gitti. 'Tekrar görebilecek miyim' diye düşündüm. Çok çok zordu. Gidemiyorum, elim kolum bağlı. Giderken elini tutamadım, kucağıma alamadım. Tekrar görebileceğimi düşündüm. Çünkü ikimiz de ümitliydik. O da, benden 'ümit bekler' gibi bakıyordu. Dört gün sonra buluştuğumuzda ise rica ettik, bebeğimi gösterdiler bana. Ağlıyordu ama yine masum masum, yaşadığını müjdesini verir gibi bakıyordu bana. Çok şükür halimize."
Ankara'ya gidip bebeğini görmek istediğini anlatan Gülbahar Küçük, şunları söyledi: "Onu gördükten sonra artık, hiçbir şey düşünmedim. O ana kadar her şey çok zordu. Bir de anjiyo ameliyatına alınırken çok zorlandım. Anjiyo ameliyatında da masada kalabileceği söylendi. Anjiyo çok başarılı oldu. Üçüncü bir ameliyata gerek görülmedi. Sağlığı normale dönmeye başladıktan sonra da doktorları şaşırdı. İlaçları var, tedavi kontrolleri sürüyor."
Doğum öncesinde de sonrasında da kimsenin kızının yaşayıp yaşamayacağına dair ufak bir ümit bile vermediğini belirten baba Serkan Küçük de, kızının doktorun iğne vurarak bebeğini öldüreceği sırada eşinin hiddetlenmesi ile dünyaya geri döndüğünü söyledi.
Tıbben yapılacak bir tedavisi olmadığı belirtilen kızlarının yaşayacağına inandığını belirten baba Serkan Küçük yaşadıklarını şöyle anlattı: "Hiç umut veren yok. Artık tükenmiştik. Ne yapsak, ne etsek, kime desek. Kimisi 'aldır' diyor kimisi 'sakat uşakla uğraşamazsın, büyür yarın niye sakat olduğunu sorar. Koşamaz, yürüyemez, arkadaşlarının yürüdüğünü, kendisinin niye yürüyemediğini sorar, vicdan azabı da çekersiniz' diyor. Hep bir arada, derede kaldık. Ankara'da kimseyi tanımıyorum, ağlayacağım deli
zannedecekler. O yana gidiyorum, bu yana gidiyorum. Eşim, 'yanımda dur' diyor. Alacaklarını söylüyorlar, umut vermiyorlar. Belli bir süre annesi karnında taşımış. Bekliyoruz ki kız çocuğu dünyaya gelecek, bir yandan umudumuz var. Benim zihinsel engelli, bir kız kardeşim de var. 'Kızlardan yana şansımız' yok diyorum. Kızım doğsun da, büyütelim elinden su içelim, yemek yiyelim' hasretini yaşıyorum. Doktorların tıbben görebildikleri, umutsuzluktu, eşimin bir hiddetiyle bebeğimiz hayata döndü. Şu an haline
şükür diyorum. Gördük, yaşadık, herkes ölecek ama biz umudumuzu kaybetmiyoruz."
Öte yandan Serkan Küçük, hastalık sürecinde kendisine destek veren Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş, bebeğin yeniden yaşama dönmesinde emeği geçen 112 Acil Servis doktor ve sağlık personelleri, ZKÜ Çocuk Kardiyolojisi Bölümü Doktoru Yard. Doç.Dr. Berna Şaylan Çevik başta olmak üzere tüm doktorlara teşekkür etti.

SAĞLIK DURUMU İYİYE GİDİYOR
Bebeğin geçtiği süreci ve son sağlık durumu hakkında bilgi veren Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Çocuk Kardiyolojisi Doktoru Yard. Doç.Dr. Berna Şaylan Çevik, bebeğin yaşamasında yapılan ciddi ve titiz çalışmaların da büyük etken olduğunu söyledi.
Bebeğin başka bir merkezden kalp yetmezliği hastalığıyla getirildiğini anlatan Çevik, şöyle konuştu: "Tabii ki bu hastamız bebeğini aldırmak istemiyordu. Bebeğin kalpten akciğere giden damarın yeterli gelişmediğini, buna bağlı olarak bir kalp yetmezliği olduğu teşhisini koyduk. Haftalık ve iki haftalık aralıklarla hastanın değerlendirmesini yaptıktan sonra, bebek doğuma hazırlık aşamasına gelindi. ZKÜ Tıp Fakültesi Kadın Doğum ve Çocuk Kardiyolojisi klinikleri tarafından hasta kontrol edildi. Böyle bir
bebeğin doğduktan sonraki şartlarını ayarlamak gerekiyordu. Alınan önlemler, yapılan işlemlerin ardından hastanın doğumunu gerçekleştirdik. Hastamızı, pulmenar kapak çalışmaması teşhisi ile ZKÜ Yenidoğan Kliniği'ne yatırdık. Gereken tedavilerini yaptıktan sonra ilgili merkeze hemen ameliyat edilmesi için yönlendirdik. Ankara Dışkapı Hastanesi'ne giden bebeğin tedavisine orada devam edildi. Hastanın takipleri, yine hastanemizde yapılmaktadır. Genel durumu gayet iyi."
Kendisinin doğumun gerçekleşmesi için ısrar eden nadir doktorlardan biri olduğunu belirten Çevik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben doğumun gerçekleşmesi için çok ısrar ettim. Çünkü, ailenin gözünde o çocuğu aldırmama gibi bir düşünce ve isteği vardı. Aile aldırmak istemiyor ama çocuğa gereken müdahale yapılmasa, tanı gecikse, gereken önlemler alınmasa bebek, doğar doğmaz vefat ederdi. Başka koşullarda olsaydı, vefat edecek bir bebekti, kaybedeceğimiz bir bebekti. Bu bebeğimiz şu an yaşıyor. Ailenin yanında, annenin ve babanın göz bebeği."