‘Mizahın ve Çizginin Işığında Basın Özgürlüğü’ konulu panelde konuşan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, “Topun ağzındaki gazetecilerin başında karikatürcüler geliyor” dedi. Panelde konuşan Akdağ Saydut ve Semih Poroy, gazetelerdeki karikatürlerden siyasi tarih kitabı çıkabileceğine dikkat çektiler.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Karikatürcüler Derneği, dün Basın Müzesi’nde ‘Mizahın ve Çizginin Işığında Basın Özgürlüğü’ konulu bir panel düzenledi. Panele TGC Başkanı Orhan Erinç, Karikatürcüler Derneği adına Akdağ Saydut ve karikatürist Semih Poroy konuşmacı olarak katıldı. Panelde konuşan TGC Orhan Erinç: “Türkiye, basının özgür olmadığı ülkeler arasında yer alıyor. Bunun karikatüristler açısından değerlendirmesi şöyle olabilir: Topun ağzındaki gazetecilerin başında karikatürcüler geliyor dersek sanırım abartmamış oluruz” dedi. 

SANATÇININ ÜRETİMİ KISITLANIYOR

TGC Başkanı Orhan Erinç, bir yandan ceza davalarının bir yandan tazminat davalarının  karikatür gazetecilerinin ya da sanatçılarının üretimlerini sınırladığına dikkat çekerek şöyle konuştu:

“Hepimizin bildiği gibi Türkiye, Avrupa Konseyi kurucuları arasında. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de Avrupa İnsan Hakları Sözlemesi’nin 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kavramını daha da genişletmek için çalışmalar yapıyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplanıyor. Komitenin aldığı tavsiye kararlarından biri de mizah ve karikatüre yargının, siyasetçilerin, bürokrasinin hoşgörü göstermesinin gerekliliği üzerine. Bu tavsiye kararlarının altında tabii Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden kamu görevlilerinin ya da bakanların imzaları da var. Ama bu tavsiye kararlarının altına imza atanlar, bu kararların uygulanması için, özellikle Türk Ceza Yasası’nda gerekli değişikliklerin yapılması için adım atmama konusunda tutarlı bir yaklaşım sergiliyorlar. Türkiye, basın özgürlüğü konusunda 138. sırada. Avrupa açısından baktığımızda ise doğal olarak son sırada yer alıyor.”

“DEMOKRASİ HEM VAR HEM YOK”

Panelde yaptığı konuşmada  karikatürcülere son 200 yılda uygulanan baskılardan örnek veren Akdağ Saydut, “Basın özgürlüğünün olduğu ülkelerde “basın özgürlüğü, gazetecilere özgürlük” gibi tepki gösterileri yapılır mı? Ya da “basın özgürlüğü” konulu paneller, açık oturumlar düzenlenip, basın özgürlüğünün demokrasilerde ne denli vazgeçilmez bir ilke olduğu anlatılmaya çabalanır mı?” diye sordu ve ekledi:

“Bence bugün burada yanlış bir toplantı yapıyoruz. Demokrasilerde, şayet demokrasi varsa ‘basın özgürlüğü gereklidir’, ‘basın özgürlüğü demokrasilerin vazgeçilmezidir’ gibi söylemlerle toplantı yapmak, Sayın Süleyman Demirel’in söylemiyle abesle iştigaldir. Yani biz demokratik bir ülkede yaşıyorsak, basın özgürlüğü doğal bir özgürlüktür ve bu özgürlüğün reklamını, propagandasını ve tanıtımı yapmaya gerek yoktur. Peki durum şöyleyse, yani demokrasilerde demokrasi yoksa. Yani bir ülkede demokrasi hem var, hem yoksa. Demeye çalıştığım şu; bir ülke basın özgürlüğü açısından 196 ülke arasında 112'inci sırada, yarı özgür kategorisinde yer alıyorsa, bu ülke Batı Avrupa ülkeleriyle ilgili bölümüne dahil edildiğinde bu listenin son sırasında yer alıyorsa, o ülkenin aydınları  basın özgürlüğü sorunsalını tartışabilir mi?. Bence yine yanlış yapıyoruz. Yarım özgürlük, yok hükmünde bir özgürlüktür! Demokrasilerde ‘basın özgürdür, basın özgürlüğü demokrasilerin vazgeçilmezidir’ mesajı kime ulaşacak? Hedef kitlemiz kim? Sayın Başbakan mı? Hükümet mi, siyaset kurumu mu?

Meşrutiyetimiz de, demokrasimiz de bize özgüdür. Özetle bizim demokrasimiz ironik  olmakla beraber aynı anda oksimoroniktir. Bu bağlamda, matbuat kanun dairesinde serbest ve aynı zamanda izne tabi olup, neşriyat da sansüre tabidir. Örgütlenme özgürlüğü varken düşünce özgürlüğü yoktur. Düşünce özgürlüğü varken basın özgürlüğü kısıtlanır. Düşünmek serbesttir, ne düşündüğünü belli etmek sakıncalıdır. Bugün konumuz Mizahın ve Çizginin Işığında Basın Özgürlüğü.Bu başlık çok güzel. İktidarlar açısından bakınca basını denetleme ve yönlendirme mücadelesi, bizim açımızdan bakınca özgür yayıncılık savaşımı. Gazete ve dergi yayıncılığı açısından mizah ve çizginin önemi yadsınamaz. Bunun en tartışmasız tanığı mahkemelik, davalık karikatürler, toplatılan veya kapatılan mizah dergileridir. Meşruti monarşi sürecinden bu yana mizah ve karikatür sakıncalı görülmüştür. Hatta mizah yayınlarının yasaklanması için Meclis-i Mebusan’a takrir bile verilmiştir. Buna bizim hikayemiz de diyebiliriz.”

SEMİH POROY: KARİKATÜRLERDEN SİYASİ TARİH KİTABI ÇIKABİLİR

"Mizah, kökeninde dalga geçen bir şeydir" diyen karikatürist Semih Poroy, "İnsanlar büyük güç sahiplerine bir şey yapamayacaklarını fark ettiklerinde ancak dalga geçerek başa çıkıyorlar. Büyük güç sahipleri de sadece siyasi iktidar değildir. Her şeydir. Okul, aile gibi" dedi.  Bir araştırmacının gazete karikatürlerinden başlıbaşına bir siyasi tarih kitabı oluşturabileceğine dikkat çeken Semih Poroy, şöyle konuştu:

“Mizah-karikatür çelişkilerden beslenir. Çelişik durumların, karşıtlıkların en çok görüldüğü yerlerin başında mahkeme salonları gelir. Bu nedenle karikatürün, mizahın konu bakımından sık işlediği bir kaynaktır adalet mekanizması. Platon’un Sokrates Savunmasından başlayarak mahkemeler üstüne sayısız edebiyat yapıtı, sinema filmi, tiyatro oyunu ve tabii mizah öyküleri ve karikatürler üretilmiştir.”

Türkiye’de karikatürcülere açılan davalardan örnekler veren Poroy, Musa Kart’ın Başbakanın dava açmasına neden olan karikatüründen de söz etti:

“Bu karikatür Musa Kart’ın en iyi karikatürlerinden biri değildir. Ortalama bir karikatürdür. Ama dünyanın en ünlü karikatürlerinden biri oldu. Musa Kart da zaten şöyle diyor: ‘Başbakana çok teşekkür ederim, Babamın bende emeği çoktur ama, başbakanın bana yaptığı babalığı babam yapmamıştır’  Yine de şunu söylemeliyim, karikatürcüyü tahrik eden şey politikacılar değil, önündeki boş bir kağıttır."