Biraz geç de olsa bahsetmek istedim sizlere 9-10 Ocak 2016 tarihinde Ankara Eğitim-Sen Genel Merkezinde gerçekleştirdiğimiz Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) Yürütme Kurulu Toplantımızı..

Türkiye’nin çevre sorunlarının halli için iddialı olsa da en azından yetkililerle sorunlar arasında köprü olma düşüncemizden ve birlikten kuvvet doğar inancımızdan yola çıkarak önce bölgelerde çevre dernekleri olarak birleşerek bölge çevre platformlarını oluşturduk. Bu çalışmalar  2005 yılında Marmara Üniversitesi Enerji Bölüm Bşk. Ve Eurosolar Dünya Güneş Enerjisi Türkiye Bşk. Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR önderliğinde başladı. Biz de Batı Karadeniz’de gönüllülük esasında çabalayan çevreciler Zonguldak, Ereğli, Sinop, Sakarya, Bartın, Amasra Batı Karadeniz Çevre Platformu (BAKÇEP) olarak birleştik.

Ege’de (EGEÇEP), Doğu Karadeniz’de (DOKÇEP), İç Anadolu’da (İÇAÇEP), Marmara’da (MARÇEP), Akdeniz’de (AKÇEP) gibi platformlar da birleştik ve Türkiye Çevre Platformu’nu (TÜRÇEP) oluşturarak ve ne yazık ki bitmek bir yana giderek daha da artan çevre sorunları için mücadelemize devam ediyoruz.

Çevresel sorunu olmayan bölge yok gibi.. Yok hatta. Bizde (BAKÇEP) malumunuz “termik santral” sorunu had safhada.. Bunun yanısıra karayolları kenarlarında ormanlık alanların neredeyse içlerine giren taş ocakları, tersaneler, fabrikalar ciddi sorunlarımız.. Ancak termik santral sorunu da yurt genelinde oldukça fazla. HES’ler de aynı şekilde.. Hidro elektrik santralleri yani.. Enerji temini için gerekli olduğunu var güçleriyle empoze etmeye çalışan güçler aslında enerji temini için “yenilenebilir enerji kaynakları”ndan habersiz de değiller ama neden  canlı sağlığını (insan, hayvan, bitki) çok ciddi olarak tehdit eden kirli enerji kaynaklarını kurmak istiyorlar anlamak mümkün değil.

Bir de bu kirli enerji kaynakları öyle güzel tanıtılıyor ki içinde olmasak inanır bile insan.. Ayrıca ekonomik olarak istihdam (işe giriş diyelim) kaynağı olarak da cazip gösteriliyor ama kananlar bir süre sonra firmalardan yüz bulamayınca bölgelerinde o tür kirli enerji kaynaklarını istemiyorlar, bir faydası oluyor –bazen geç olsa- ; çevreci oluyorlar!...

Mesela, Sakarya-Dilovası bölgesinde dinamitle dağlar parçalanıyor, taş ocakları için.. Birçok yeşil alanda baraj inşaatları için yeşil neredeyse kurutuluyor, sadece yeşil ve ağaçlar da  değil sorun.. O yeşilde birçok canlı türünün üreme bölgeleri de yok oluyor dolayısıyla kuş türleri, orman hayvanlarının türleri de azalıyor yada yok olmaya kadar varabiliyor durum..

Yine mesela, İç Anadolu genel olarak kurak/kurağa yakın durumda yani su sorunu had safhada iken –nedense bilemiyoruz? diyelim- sucul bitkiler (prinç, mısır gibi) o alanda özellikle ekilmesi isteniyor ve normalde susuz olan bölgeye artı suyu çok çeken bu bitkiler nedeniyle enerji sarfedilerek su çekilmek zorunda kalınıyor. Bunu da yapabilen, başarabilen çiftçinin maddi-manevi çilesi de cabası bu saçmalığın..

Tuzgölünde sular akışa geçmiş ve sularımızı tuzlandurması söz konusu.. En fazla 5-6 kat bina yapılabilirliği olan Niğde’de 16-18 katlı binalar yapılmaya başlandı, kentleşme sorunu da doğal olarak başladı..

Ticari kaygıyla turizmin  oluşturduğu baskı sonucu tarihi ve doğal değerler hızla tahrip oluyor, yok oluyor.. Örneğin, Pamukkale artık beyaz değil grileşti, yada tarihi evlerin, binaların olduğu sokaklarda evler oteller tarafından satınalınıp bir levha konuyor sokak başına ve o sokak sadece turistik oteller oluyor, oradaki tarihi binalar, tarihi eserler de tabii ki hızla yok oluyor, aslında  Tarihimiz yok oluyorrrrr…

Siyanürlü yöntemlerle altın ayrıştırmaları yapılıyor, bu ayrıştırma tesisleri kapattırılamıyor..

Ülke  genelinde bazı barajlar sadece sulama için yapıldığı halde yasal olmayan uzaklıkta ve derinlikte kanalizasyon yapıları nedeniyle foseftik çukurları gibi olmuş kokuyor, zehirliyor .. Civarlarında yerleşim alanları, üniversiteler vaaarrrrr…

Nükleer var bir de nük leee  eerrr… Bir de bu santrallerin yapılmasını bekleyen 40 binnnn ton nükleer atık vaaarrr, bize gelmeyi sabırsızlıkla bekleyen canavar topluluğu atıklar vaarrrr…

Sadece bazı notları paylaştım.. Gerisini gerçek gücünüze ayyy hayal gücünüz olsun, bıraktım işte.. Yada hayal etmeyin, gerçeği görmek en iyisi..

Bir de “YENİLENEBİLİR ENERJİ” kaynakları var ve ülkemiz bu anlamda çoookk zengin.. Bir de bunların kuruluşları çok ucuz ve her gün yeniden, zararsız olarak var olabiliyorlar.. Güneş gibi, rüzgar gibi, jeotermal gibi..

Devletimizin bu tür enerji kaynaklarının kurulumu için yardımcı olması dileği ve somut çalışmalarımızla daha güzel bir evrenin gerçeğine merhaba..

 

 

Nilgün DURAK

Türkiye ÇEvre Platformu (TÜRÇEP) Yürütme Kurul Üyesi