“Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor ve sonuç olarak herhangi bir sosyal kurumda çalışan bir yurttaşın hak, yarar ve özgürlüğü eşittir.”   ATATÜRK


Haber-Yorum: Bugün Eşsiz Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün bedensel olarak aramızdan ayrılışının yıldönümü. Ölümünün 77. Yıldönümünde Atatürk’e olan sonsuz bağlılığımızı bir değil, binlerce kez vurguladığımız/vurgulayacağımız bu günde, düzenlenecek anma toplantılarında O’nun asker kimliği, devlet adamlığı ve 100 yılın liderliği üzerinde atılacak nutukları, söylenecek sözleri elbette çok iyi biliyoruz.

Biz bugün, O büyük Önder’in çok iyi  bilinen altı ilkesinden biri olan “Halkçılık” üzerindeki görüşlerini sizlere ‘unutulmaması’ adına yeniden aktarmak ve paylaşmak istiyoruz.

Son yıllarda bilerek, isteyerek ve belli bir plan çerçevesinde algı mühendisliğiyle  unutturulan halkçılık ilkesinin, O’nun izinden gittiğini söyleyenler tarafından da -ne yazık ki- sömürüldüğünü üzülerek görmekteyiz. Atatürk’ün halkçılık ilkesi bu ülkenin çimentosudur, birliğidir, özüdür. Manşetimizde kullandığımız “Türkiye Tek Sınıflı Bir Ülkedir” sözü ile ayrıca verdiğimiz “….yurttaşın hak, yarar ve özgürlüğü eşittir” ifadesinin günümüzde önemi çok daha büyüktür.

Bu nedenle Atatürk’ün “Halkçılık” ilkesine okurlarımızla göz atmak istedik bu günde.

Atatürk’ün düşüncelerindeki halk:  Ekonomik yeteneklere göre bölünmemiştir. Yani sömürenlerle sömürülenler diye bir ayırım yapmak olası değildir. O’nun anlayışına göre halk, sosyolojik kategoride olamaz. Yani tarihin derinliğinden bu yana herhangi bir sosyal toplumun gelişim aşamalarında görülen “klan, kabile, aşiret, boy ya da soylar”dan herhangi birinin karşıtı olarak kabul edilemez.

Halk, yönetilen “ahali” anlamına da gelmez.  Atatürk’ün bizzat kendi el yazması olan “Medeni Bilgiler” yapıtında:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Ulusu denir.” Bu tanımlamanın içinde halk ile ulus  birbiri içinde kaynaşmış ve bir bütün oluşturduğu açıkça görülmektedir. Atatürk, ulusumuzun bütün kesimini “halk” olarak kabul etmiştir. Ayrıca “halkçılık” ile “ulusçuluk” birbirleriyle kenetlenmiştir. Atatürkçü dünya görüşünde Halk-Ulus-Cumhuriyet deyimleri, halkalar halinde birbirine kenetlenen bir zinciri oluştururlar.

Atatürkçü görüşte halkın bir tek anlamı vardır:

“Türkiye tek sınıflı bir ülkedir. Bu sınıfın adı da halktır. Sosyal toplumdaki iş bölümünün ülkemizde alacağı şekil ne olursa olsun, Anayasamız, yasa karşısında bütün yurttaşlarımızı eşit kılar. Hiç kimsenin, zümrenin ve soyun diğerlerine nazaran çıkarlarında herhangi bir üstünlük tanımaz.”

“Kuvvet birliktedir” kuralının Türk bağımsızlık savaşında kazandığı büyük değeri takdir eden Atatürk ve ulusumuzun, Türk toplumunun gerçek kuvvetiyle, bir takım sınıf kavgaları sonunda yitirilemeyeceğini “Halkçılık” niteliği ile belirlemiştir. Cumhuriyet  ve demokrasi kavramları halkın bileşkesidir.

Atatürk’ün ifadeleri ile halkçılık:

“Biz, ülke halkı, bireyleri ve çeşitli sınıf mensuplarının, birbirlerine yardımlarını, aynı kuvvet ve nitelikte görürüz. Hepsinin yararlarını, aynı derecede ve aynı eşitlik duygusuyla sağlamak isteriz. Bu tarz, ulusun genel refahı, devlet bünyesinin kuvvetlenmesi için daha uygun olduğu kanısındayız.  Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor ve sonuç olarak herhangi bir sosyal kurumda çalışan bir yurttaşın hak, yarar ve özgürlüğü eşittir.”

Atatürk’ün halkçılığı, tarihin derinliklerinden gelen bir akımın sonucudur. Zira, Batı uygarlığı halka dayanan , halkı kaderine sahip kılma amacını güden bir uygarlıktır. Atatürk, önce bu nedenle, sonra Türk halkının ezici çoğunluğu olan Türk köylüsünün ne halde olduğunu iyi bildiğinden dolayı da halkçıdır.

O’nun halkçılığı bir insan olması nedeniyle yalnız duygusal bir halkçılık değil, halkı sosyal, siyasal ve ekonomik bir düzenin temeli olarak kabul eden akli, mantıki bir halkçılıktır.

Atatürk’ün siyasal nitelikteki bu halkçılığı yanında bir de “sosyal ve ekonomik” nitelikte halkçılığı vardır. “Herşey halk için ve halkla beraber” anlamına gelen bu ikinci halkçılık anlayışına göre, halk-ulus-devlet birliği ve bütünlüğünü oluşturan sınıfsız, imtiyazsız bir topluluktur. Bu topluluk içerisinde bir taraftan çeşitli grupların karşılıklı çıkarları, öte yandan toplumun  bütünü ile kişilerin hakları devlet tarafından korunup kollanması kuralı öngörülmüştür.

Sonuç olarak Atatürk Halkçılığı: Kişilerin ve toplunun refah ve mutluluğunu öngören, ulusal birlik ve bütünlük içinde kaynaşarak yaşamasını amaçlayan, devlete ve bu amaca ulaşmada yardımcılık görevini yükleyen bir halkçılıktır. Bu nedenledir ki, XX. Yüzyılda yepyeni siyasal kavramlarını ortaya koyan Atatürk’ün uygarlık ve demokrasi anlayışının temelinde yatan diğer devrim ve ilkeleriyle iç içe yaşayan gerçekçi halkçılık budur.

Atatürk’ün halkçılık ilkesinin özündeki anlamı öğrenmeden, bilmeden, yaşam tarzı olarak seçmeden ve eşitlik ve özgürlük yolunda hakça davranılması mümkün değildir. “Köylü Milletin Efendisidir” diyen O Büyük Önder Mustafa Kemal, insanı insan yapan değerleri vurgulayarak bu ülkenin tüm bireylerinin birinci sınıf yurttaş olduğunu her fırsatta ortaya koymuştur.  Ötekileştirerek, dışlayarak, toplumun katmanları arasında ayrımcılık yaparak asla ve asla halkçılık olmaz/olamaz. Atatürk’ün halkçılık ilkesi bugün ülkemizin içinde geçtiği ve bir çok kanın aktığı dönemde çok daha iyi anlaşılmalı ve önemsenmelidir.

Yararlanılan kaynak: Atatürk ilkeleri ve Türk devrimleri-Hacı Angı

Haber: Eyüp Bektaş