Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Kdz. Ereğli Şubesi tarafından yapılan yazılı açıklamada, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasını suni gündem yaratma çabası olarak değerlendirdi.

HALKIMIZI GÖREVE DAVET EDİYORUZ: Sorun sivilleşmek değil özgürleşmektir. Sivilleşmenin özgürleşmek anlamına gelmediğini en derinden hissettiğimiz bugünlerde, darbe ve diktatörlüğün yalnızca silahlı kuvvetlerle ilgili olmadığını görüyoruz.

*Genelkurmay'ın önceki Başkanı Orgeneral  İlker Başbuğ'un tutuklanması Türkiye'de 'sivil darbe' olarak yorumlanacak kadar bir gerilim yaratırken, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Kdz. Ereğli Şube Yönetim Kurulu tarafından 'Kdz.Ereğli Kamuoyuna' başlıklı açıklamasında da aynı konudaki görüşleri bildirildi.

Yönetim Kurulu'nun açıklamasının giriş bölümünde 'Temel hak ve hürriyetlerin hukuk adı altında yok sayıldığı, kişi ve kurumların henüz tarif edilmemiş bir terör tanımı ile suçlandıkları, temel dayanaklardan yoksun, iddianamelerle insanları mahkum edebilen siyasallaştırılmış bir yargı düzeni' yapılarak şöyle derildi:

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst kademelerine kadar yükselmiş ve terörle mücadele konusunda ömür harcamış üst düzey komutanlar, bugün terör örgütü üyeliği ile yargılanıp tutuklanabilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, uzun bir süredir çeşitli isimlerle sürdürülmek istenen Yeni Adalet Düzeni çerçevesinde görevde olan komutanlarını dahi kaybetme noktasına gelmiş ve tüm kurumların yaşadığı gibi bu dönüşüme maruz kalmıştır.

35 kişinin öldürüldüğü Uludere olayının yankıları sürerken ve gerek basın gerek kamuoyu bu sürece ciddi bir şüphe ile bakarken, suni gündem yaratma çabasının bir parçası olarak gözler eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ani tutuklanmasına çevrilmiştir. Zamanlaması oldukça manidar olan bu tutuklama kamuoyunun dikkatini böylesine sıkıntılı ve sancılı bir dönemde darbecilik suçlaması ile özgürlükleri ellerinden alınan komutanların durumuna çekmiştir.

İktidarın, kendisine karşı bir tehdit olarak algıladığı kurumlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin var olma gerekçesini somutlaştıran kurumlardır. Bu tehdit algılaması ile var olan temel kurumların dönüştürülmesi amaçlanmış, neredeyse muhalif olan her kişi ya da kurum, iktidarın faaliyetlerinden rahatsız olma ve hesap sorabilme özgürlüğünü kaybetmiştir.

Bugün temel sorun olarak karşımıza çıkarılan sivilleşme kavramı bir başka suni gündemin ortaya çıkmasına da sebep olmaktadır. Darbe süreçlerinden en fazla zarar gören Atatürkçülerin herhangi bir askeri darbeye taraftar olamayacağı bu kadar açıkken, gündemdeki tartışmalar halen Atatürkçülük=Darbecilik formülü ile izah edilmek istenmektedir.

Bunun sözcülüğünü yapan eski akademisyenlerin birikimlerinden hangi noktalarda faydalanılmak istendiği de ortadadır. Asker ve ordu kavramları sürekli olarak darbe ve dikta kelimeleri ile yan yana kullanılırken sivil kelimesi, aynı şekilde özgürlük ve demokrasi kavramları ile yan yana kullanılmaktadır. Bu kavramların halkı yanıltmak için kasıtlı olarak, farklı içeriklerle kullanıldığını artık biliyoruz. Bugün sivil otoritenin nasıl bir sıkıyönetim uygulayabildiğine tüm Türkiye şahit olmaktadır. Silahlı kuvvetleri ve onun gücünü tamamen etkisiz kılmak isteyen bu sivil yönetimin, askeri diktatörlükleri aratmayan bu uygulamalarını artık görüyoruz.

Sorun sivilleşmek değil özgürleşmektir. Sivilleşmenin özgürleşmek anlamına gelmediğini en derinden hissettiğimiz bugünlerde, darbe ve diktatörlüğün yalnızca silahlı kuvvetlerle ilgili olmadığını görüyoruz.

Siyasallaşan hukuk düzeninin hedef aldığı tüm Cumhuriyet kurumlarının sonuna kadar savunulması yurttaşlık görevidir.

Halkımızı göreve davet ediyoruz.