Zonguldak Barosu, GMİS, TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Makine Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Harita Mühendisleri Odası, KESK, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Sağlık Emekçileri Sendikası, Tüm Belediye Emekçileri Sendikası, Tarım Orman Kamu Emekçileri Sendikası, Büro Emekçileri Sendikası, Haberleşme ve İletişim Emekçileri Sendikası, Birleşik Taşımacılık Emekçileri Sendikası, Tez Koop-İş, Belediye-İş Sendikası, Zonguldak Kültür Vakfı, Karaelmas Gazeteciler Derneği, ADD Zonguldak Şubesi, Maden Mühendisleri Derneği, TTK Memurları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Maden Teknikerleri Derneği ortak açıklama yaparak,  yönetim değişikliği sonrası "türbana özgürlük" sloganını benimseyen ZKÜ Rektörlüğüne çağrı yaparak geri adım atmasını istedi.

Zonguldak Barosu, GMİS, TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Makine Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Harita Mühendisleri Odası, KESK, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Sağlık Emekçileri Sendikası, Tüm Belediye Emekçileri Sendikası, Tarım Orman Kamu Emekçileri Sendikası, Büro Emekçileri Sendikası, Haberleşme ve İletişim Emekçileri Sendikası, Birleşik Taşımacılık Emekçileri Sendikası, Tez Koop-İş, Belediye-İş Sendikası, Zonguldak Kültür Vakfı, Karaelmas Gazeteciler Derneği, ADD Zonguldak Şubesi, Maden Mühendisleri Derneği, TTK Memurları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Maden Teknikerleri Derneği'nin oluşturduğu Zonguldak Demokrasi Platformu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada gündemde yeralan son gelişmelere de net tavır koydu. 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca kabul ve ilan edilmiş olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde, temel haklarla birlikte sosyal, ekonomik ve kültürel haklara yer verilmekte olduğu belirtilen açıklamada, "Bildirge tüm insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasını garanti altına almaktadır. Buna göre, herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi fark olmaksızın kanun karşısında eşittir" denildi.

TÜRKİYE İMZA ATTI
Herkesin, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal kö-ken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden ya-rarlanabileceği vurgulanan yazılı açıklama şu şekilde: Türkiye Bildirgeye imza atan ilk ülkelerden birisidir. Herkesin bildiği gibi bu bildiriyle, yalnızca demokratik anayasalarla tanınan temel medeni ve siyasi haklar değil, ekonomik, toplumsal, kültürel haklar da genel tanımlarla belirli hale gelmiştir. İlk grup haklar arasında, yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği gibi haklarla birlikte, keyfi tutuklama, hapis ve sürgünden korunma, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil ve kamuya açık olarak yargılanma hakkı ile düşünce, vicdan, din, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri bulunmaktadır. Sosyal güvenlik, çalışma, eğitim, toplumun kültürel yaşamına katılma haklarıyla bilimsel ilerlemenin ürünlerinden yararlanma hakkı ise, bildiriyle getirilen yeniliklerdendir. Bu haklar Bildirgenin temellerini oluşturmaktadır.
HAKLAR GÜVENCE ALTINDA
Avrupa Birliği tarafından hazırlanmakta olan Temel Haklar Sözleşmesinde de tüm bu haklar güvence altına alınmıştır. Ülkemizde az da olsa mevcut olan bu hakları tırpanlamış olan 12 Eylül Faşist Darbesi, gerici ve yobaz dönüşümün miladı olarak bilinmektedir. 70'li yılların sonlarından itibaren tüm dünyada etkisini gösteren serbest piyasa ekonomisi ve onun kurumları, 12 Eylül'ün tüm demokrat kesimleri susturarak ülkeyi dikensiz gül bahçesine çevirmesi ve hemen akabinde işbaşına gelen Özal Hükümetleri eliyle ülkemizde de kendisini göstermiş, emeğin ve emekçinin özgürlük alanı günden güne daraltılmıştır. Sistem, bir yandan olanca azgınlığıyla halkın sahip olduğu hak ve özgürlüklere saldırırken, bir yandan da halka sanal özgürlükler vaat edip, hedef saptırmıştır. Milliyetçi-muhafazakâr söylemlerle toplumu her geçen gün biraz daha geriye iten bu zihniyet, hak ve özgürlük arayışı adı altında ülkeyi ortaçağ karanlığına sürüklemektedir. Son otuz yıldır gerici odaklarca imal edilip ülke gündemine oturtulan türban olgusu, özgürlük istismarı ve inanç sömürüsünün en can alıcı noktasını oluşturmuştur. Ülkede toplumsal taleplerin öne çıktığı, emekçilerin hak ve ekmek mücadelesinin doruğa ulaştığı her dönemde, hemen "türbana özgürlük" talepleri ısıtılmakta ve toplumun tüm dikkati türbana odaklanarak, gerçek hak ve özgürlük talepleri gündemden düşürülmektedir. Yıllardır üniversitelerde öğrencilerin en temel sorunu olarak türban serbestîsi konusu öne çıkarılmakta, başta öğrenciler olmak üzere üniversitelerin yaşadığı gerçek sorunlar dikkatlerden kaçırılmaktadır.
12 Eylül'ün günümüzde süregelen en önemli kurumu olan YÖK, AKP hükümetinin uyguladığı gerici politikalar doğrultusunda üniversite yaşamını baskı altına almakta, başta öğrenciler ve akademisyenler olmak üzere, çağdaş yaşamdan olan güçler üzerinde tehdit oluşturmaktadır. Yapılan tüm araştırmalarda toplam üniversite öğrencilerinin yalnızca % 3'ü türbanı başat sorun olarak yorumlarken, ezici sayıdaki öğrenci çoğunluğu barınma, iş bulma şansı, gelecek kaygısı gibi sorunları daha kayda değer bulmaktadır.
GERİCİ MEDYA PAY SAHİBİ
Tüm bu gerçeklere karşın, öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun bu haklı talepleri siyasal yaşamda karşılık bulmazken, ülke gündemini oluşturmakta hayli becerikli olan karanlık eller, toplumu türbana odaklamak ve hedef saptırmak konusunda başarı kazanmaktadır. Siyasal yaşamda baskın olan gerici politikalar ve bu politikaların borazanlığı yapan gerici medya, bu başarıda önemli pay sahipleridir. Oysa bizler biliyoruz ki, bu ülkede türban kadın saçını örtmek için değil, topluma karşı işlenmiş suçları örtmek için imal edilmiştir. Siyaset yelpazesinin neresinde olursa olsun, çağdaş ve aydınlık gelecekten yana olanlar, özgürlük aldatmacaları ile kadınlarımızı kapatan ve toplumsal yaşamın dışına iten türbanı savunamazlar. Bugün koçbaşı olarak üniversitelerde güç deneyen türban, yarın ilk ve orta öğretimde, kamu kurumlarında kendini gösterecektir. Yakın bir gelecekte toplumun tüm katmanlarında en uç dokulara kadar nüfuz ederken, biz içinde bulunduğumuz durumu hayret ve şaşkınlık içinde izlemek zorunda kalacağız, tıpkı İran gibi, Afganistan gibi. Bugün Cumhuriyet devrimleri konusunda duyarlılık taşıyan kesimleri paranoya yaşamakla suçlayanlar, içinde bulunduğumuz coğrafyayı biraz daha dikkatli incelerlerse, yaşananların bir paranoya değil, karanlığın ayak sesleri olduğunu göreceklerdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, başörtüsü nedeniyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini tamamlayamayan Leyla Şahin'in açtığı davada son kararını vermiştir. Üniversite öğrencisi Leyla Şahin'in itirazını reddeden Büyük Daire, son ve kesin kararında, türbanın dini bir sembol olduğuna karar vermiştir. Böylece, AİHM'nin başörtüsü-türban kararında, önceliğin devletin kurallarında olduğu belirtilmektedir. Bilindiği üzere Anayasanın 90.maddesi, AİHM kararlarının iç hukuk normu olduğunu, başka bir ifadeyle kanun yerine geçtiğini belirtmektedir.
O halde, tartışma konusu olan, AİHM kararının, Yüksek Öğretim Kanunu ilgili düzenlemesini ortadan kaldırıp kaldırmadığıdır. Ortada, hukuken bir boşluk bulunmaktadır. Dolayısıyla türbanın-başörtüsünün, Üniversitelere girmesinin Anayasa değişikliği ile mümkün olduğu, mevcut durumun ise fiili bir durum olduğu söylenebilir.
"İYİ NİYET ADIMI OLARAK
DEĞERLENDİRİLEMEZ"
Bu gerçekler karşımızda dururken, yıllardır türban konusunu karşılıklı anlayışla aşmış olan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nde, yaşanan yönetim değişikliğinin hemen ardından ilk icraat olarak türban serbestîsinin sağlanması bir iyi niyet adımı olarak değerlendirilemez. Üniversitenin sorunlarına talip olup, bunları çözmek için rektör adayı olanların, rektör seçildiklerinde ilk icraat olarak "türbana özgürlük" sloganını benimsemesi, bundan sonra yaşayacaklarımızın da göstergesi olarak yorumlanabilir.
Zonguldak Demokrasi Platformu olarak, ülkemizde YÖK'ün bir oldubittisiyle yaratılan fiili duruma rağmen, bu yasa dışılığa direnen bir-iki üniversiteden biri iken, yönetim değişikliği sonrasında bu yasadışı duruma geçit veren Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğü'nü bu adımdan vazgeçmeye ve üniversitemizde Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmaya davet ediyoruz"