Biliyorum, birilerinin toplumu içine çekmek istedikleri korku ikliminde, iyimser olmanın güç hatta olanaksız olduğunu. Hayata tutunmanın, çevrenize, doğaya gülücükler göndermenin kolay olmadığını. Elbette biliyorum da insanın küçük mutluluklardan elde ettiği sinerjiyi nasıl da büyüterek topluma yansıttığına da tanık olmuşluğum var. Bütün kötücül koşullara karşın umudu diri tutmayı, haksızlıklara, hak ihlallerine karşı direnmeyi, tehditlerden, baskılardan yılmamayı hep ustalarımızdan öğrendik. O ustalarımız ki insanın üstüne üstüne çöken nice kabuslara göğüs germişler, acıyı bal etmeyi bilmiş kişilerdi. Devlet baskısı, askeri ve sivil darbeler, olağanüstü haller, cezaevleri, işkenceler sürgünleri yaşamışlardı. Duruşlarından hiç ödün vermeden. Konuşarak, yazarak çizerek, yaratarak karşı durmuşlardı bağnazlığa, karanlığı aydınlatan ışık olmuşlardı halklara. Bazıları ile birlikte çalıştım, öğrencileri oldum bir bakıma, bazılarının da dostluğunu kazanma onuruna eriştim. Belleğime kazınan ortak özellikleri her birinin kitap kurdu olmalarıydı. Sigara dudaklarının kenarında bir aksesuar gibi dururdu. Yüzlerinde ise insana güven aşılayan sımsıcak bir gülüş… Onları çok özlüyorum. Ne çok yazar ne çok sanatçı, ne çok yapıtla tanıştım onlardan edindiğim bilgilerle. Derinliğine okumanın, nitelikli film seyretmenin keyfini ve de hayata hep gülümseyerek bakmayı da. Koşullar ne olursa olsun!

Dilimize çevrilen hemen tüm kitaplarını okuduğum Uruguaylı Yazar, Tarihçi, Düşün İnsanı Eduardo Galeano da sözünü ettiğim ustalarımdan biridir. Karşılaşmasam, konuşma fırsatı bulamamış olsam da yazdıklarıyla yeni ufuklar açtı önümde. Minnettarım. Yazımı Galeano Usta’nın “Zamanın Ağızları” adlı kitabından seçtiğim bir alıntı ile sonlamak istiyorum “Horoz”. Dilimize aktaran Bülent Kale:

“HOROZ

Moron’un meşhur horozu bir arma değildi, yeni günün bir sembolü de değildi.

Söylenenlere göre, o yargıçtı ya da vergi toplayıcısıydı ya da kralın temsilcisiydi. Soyadı Horoz’du ve köye ayak basar basmaz:

-Bu horozun öttüğü yerde ötekiler susar, demişti.

Hem dalkavukluk yapar, hem hor görürdü; yukarı yalar, aşağı tükürürdü.

Suskunlar yıllar boyu sustular, sonunda bir gün işkence yapılan sarayı basıp, işkenceciyi yakalayıp, elbiselerini çıkarıp, sokaklarda taşlayarak, çırılçıplak koşturdular.

Söylenenlere göre, bu, beş yüz yıl önce Moron de Frontera’da oldu, ama şehri ziyaret eden herhangi biri bu tüyleri yolunmuş horozu bronzdan yontulmuş haliyle hâlâ kaçarken görebilir. Bu, dikkatli olmanız için bir uyarıdır: Dikkat et, senin de başın iktidarla ya da iktidar kırıntısıyla dönebilir ve sonunda, en iyi ihtimalle Moron horozu gibi dımdızlak, gıdaklayarak kalabilirsin.”