Babam Mustafa Bektaş Kandilli’deki  EKİ Armutçuk  Müessesesi’nde Maden Şefiydi. 1976 Haziran ayında 25 yılı doldurunca, uzatmaları oynamadan hemen emekliliğini isteyip, baba toprağı  Başveren Cuma (Ormanlı) Sinitli Köyü’ne taşındı.

2012 yılının 22 Temmuz’unda vefat ettikten yıllar sonra,  Babamla birlikte çalışan maden çavuşlarından olan  Ekrem Erlant’a  Hükümet Konağı önünde rastlamıştım.  Ekrem Çavuş  “Baban nasıl?” diye sormuştu.   Yıllar önce vefat ettiğini  söylediğimde, Ekrem Çavuş’un yere çöküp  hüngür hüngür ağlayışı hiç gözlerimin önünden gitmez!

Madencilik farklı bir meslek.

Yaşamayan bilmez, en acısı da anlayamaz!

Keşke bilinse ve anlaşılabilse.

Yeryüzünün yüzlerce metre altında ekmek parası çıkarırken, ölümle dans ederler madenciler.

Olmak veya olmamaya dayalı saatler, günler, aylar ve yıllarda neler yaşanmıştı kim bilir.

Zaten ocağa inerken kuyunun başında da “Selametle” diye boşuna yazmaz ki!

Babam ile birlikte omuz omuza çalışan maden çavuşlarından biri de Ramazan Yoludoğru’ydu.

Ramazan çavuş ne zaman görüşsek (yıllardır hiç görüşememiştik)  ”şefim nasıl?” diye sorardı.

Emekli olduktan sonra Alaplı’ya yerleşen Ramazan Çavuş’un ölüm haberini alınca, “Mutlaka bu cenazeye gitmeli ve babamın da hakkını helal etmeliyim” dedim.

Cumartesi günü Ereğli’de öğle namazındaki iki cenaze törenine katıldıktan sonra, ikindiden sonra namazı kılınacak olan Ramazan Çavuş için Alaplı’ya gittiğim de, yine her zaman olduğu gibi Kandillililer ile buluştuk.

Çok uzun yıllar sonra Lütfi Pehlivan’ı görmek ne de hoş oldu.

Dostluk farklı bir duygu.

Ama bir de “Kandilli’de yaşanan dostluk” inanılmaz bir olaydır.

Tarif etmek ise çok zordur!

Hani bir söz var “Anlatılmaz yaşanır” diye.

Aynen öyle!

Lütfi Pehlivan ile söyleştik bir süre.

Dedim ki, “Kilo mu verdin?”

 “Sekiz kilo verdim” dedi.

Sekiz kilo ve Lütfi Pehlivan!

Sekizi verince  kilosu 140 düşmüş!

Lütfi Pehlivan anlattı. Bir gün  Nizamettin Akkaya ile Alaplı’ya gelmişler birlikte. Akkaya her zamanki siyasi nezaketi ve girişimciliği ile çevresinde bir sevgi çemberi oluşturmuş.

Merhum Akkaya’yı bilenler bilir.

Ağzından bal damlar.

Cümleleri öylesine şık bir şekilde ve bağlantılı kurar ki, O’nun konuşmasını nefes almadan dinlerdi  partilileri ve dostları.

Vatandaşın biri Nizamettin Akkaya’ya olan hayranlığı ile sormuş:

“Nizamettin Bey, sizin tahsiliniz ne?”

Akkaya , her zamanki lafazanlığı ile yanıtı vermiş.

“Halk üniversitesinde okuyorum.”

Devam etmiş:

“Bizi eğiten ve okutan halktır. Biz tüm gücümüzü halktan alırız. Bu nedenle de halk partiliyiz.”

Anılarımızın içinde  ne de çok şeyler saklı.

Unutulmaz!

Unuttuklarımızı veya bilmediklerimizi duyduğumuzda paylaşıyorum sizlerle.

Tarihe not düşme adına tabi ki!

Cenaze namazında cami hocası sordu Ramazan Yoludoğru’na olan helalliğimizi.

“Helal olsun!” dedim.

Der iken “Babamın da hakkı helal olsun!” diye özellikle söyledim.

Helal olsun Ramazan Çavuş helal!