Roma döneminden kalma su kemerlerini görmek için gitmiştik Balı Mahallesine. Adını çokça duyan dostlarımı götürmüş ve yol üzerinde de Muhtar Hüseyin Yılmaz ile karşılaşınca, daha önceki kaymakamdan yediği fırçayı da hatırlayarak “Ne olacak bu su kemerlerinin hali. Bir başka kentte bu kemerleri korumak ve kollamak için herkes seferber olur” diye damarına basıverdim.

Hüseyin Yılmaz valla sesi titreyerek konuşabildi.

Koskoca muhtar ama…

O eski kaymakamdan yediği fırça geliverdi aklıma.

“Aman!” dedi.

“Aman o eski durumu biliyorsun. Şimdi yeni bir fırça daha yemeyeyim. Olayı dile getirelim ama kimseye de bir şey demeyelim.” Gibi uyarısını yaptıktan sonra birkaç şey söyledi.

Konunun içinde olduktan sonra bir iki cümle yetiyor zaten.

Öyle de oldu.

Haberini “Kaymakamdan fırça da yedi” başlığıyla verdim.

Bir kez daha yazdık ki, Ereğli’nin tarihinde önemli bir yer tutan su kemerleri koruma altına alınsın.

Ne yazık ki  “İnşallah” demekten başka bir şey de gelmiyor insanın aklına.

İyi örnek yok ki.

İşte Kandilli’deki varagel.

Yıllardır konuşuluyor.

İnşallah.

Bir de yeni gündeme geldi Uzun Mehmet Eğitim Köyü meselesi var.

Buna da inşallah.

Bir tek eksiğimiz maşallah kaldı.

Bir gün… “Hayırlı olsun maşalleh” da deriz belki.

Ama ne zaman.

*

Balı Mahallesi’nde merhume annemin kardeşliği Lütfiye Abla ile karşılaşınca o anımızı fotoğrafla ölümsüzleştirdik,

Bu fotoğrafı aşağıdaki yazı ile sosyal medyada paylaştım:

“Keşkek, Balı ve Kemer köylerinde tarım işi ile uğraşanlar, Ereğli-Kandilli arasındaki çuf çuf tren ile Kandilli'ye gelirler ve Ereğli Kömürleri İşletmesi'nin lojmanlarında oturanların pazar ihtiyaçlarını karşılarlardı. Kazandıkları ile de Kandilli'deki EKİ'nin ekonomasından alış veriş yaparak evlerinin ihtiyaçlarını karşılarlardı. Kandilli'ye geldiklerinde en sıkıntılı iş tren istasyonu ile Uzun Mehmet ve Yayla (Tepe) Mahalleleri arasındaki o yokuşlu yoldu. Sırtlarında çit, ellerinde sepet ile o yolları yıllarca aşanlardan biridir Lütfiye Abla. Annem Nazife ile birbirlerini "kardeşlik" kabul etmişlerdi. O kardeşlikleri annem vefat edinceye kadar hiç bozulmadı. Balı Mahallesi'ndeki Roma döneminden kalma su kemerlerine giderken gördüm Lütfiye Abla'yı. 80 yaşındaki Lütfiye Abla "Hakkınızı helal edin oğlum, ben ettim" dedi. Helal Olsun annemin kardeşliği Lütfiye Anne; Lütfiye Abla...Helal olsun!”

Kandillililer anılarına yolculuk yaptı Lütfiye Abla’yı görünce.

Kim bilmez Lütfiye Abla’yı ki?

O gülen yüzü ile Kandilli’de kapısını çalmadığıi EKİ lojmanı yoktur.

Anılar.

Lütfiye Abla’nın söylediği bir söz var o buluşmamızda.

Bir daha tekrarlayayım:

"Hakkınızı helal edin oğlum, ben ettim."

Ne kadar önemli bir söz!

Çocukluğumu bilen Lütfiye Abla’ya “Helal olsun” dedim.

Şu salgın döneminde her gün ölüm haberi alıyoruz.

Kimler yok ki.

Salgın kasıp kavururken, cenazelerine bile katılamıyoruz.

Evet evet.

Şimdi helalleşme zamanı.

Herkes  birbirinden helallik alsın.

Yarının ne olacağı belli değil ki!