En iyisi, artık yemek tarifleri ve yeme-içme haberleri yayınlamak…

Oğuz Güven, gazeteci… Cumhuriyet gazetesi web sayfası yayın yönetmeni. Tutuklandı, Silivri cezaevinde!

10 Mayıs’ta bir trafik kazasında yaşamını yitiren Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper’in ölüm haberinin Cumhuriyet gazetesi web sitesinde yayınlanmasından sonra tutuklanan Oğuz Güven, başlığın ve tweetin yanlışlıkla atıldığını ve 55 saniye sonra kaldırıldığını Savcılıkta ifade ediyor. Buna rağmen 15 Temmuz 2017 günü Sulh Ceza Hâkimliği tarafından FETÖ terör örgütü propagandası yapmaktan tutuklanıyor.

 

Tutuklama kararına göre, “…atılan tweet ile bir anlamda fetö soruşturma dosyalarında görev yapan savcılara akıbet gösterildiği, bu savcıların sonlarının ne şekilde olacağına ilişkin gönderme yapıldığı, bir anlamda başlarına ileride geleceklerin tweetle seçilen kamyon biçti ibaresi ile vurgu yapıldığı, haberin sansasyonel vurgu yapmasından çok fetö hakkında iddianame hazırlayanların ileride başlarına ne gelecekleri şekilde toplumda algı oluşması için kamyon biçti ifadesinin seçildiği,” ( Sedat Ergin, Hürriyet.20.05.2017).

 

Bu nedenlerle TMK 7/2 maddesindeki; terör örgütünün cebir veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapmak ve “bu amaca ilişkin toplumda algı oluşturma unsurları bakımından” suçun yasal unsurlarının oluştuğuna dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle gazeteci Oğuz Güven tutuklandı… İstediğiniz kadar şaşırmakta serbestsiniz ama olan bu ve gazeteci hapiste! Varsayılan “niyet” suç unsuru ve tutuklama gerekçesi oluverdi…

 

Ne yapılabilir? Hani hukuk ve yargı yoluyla itiraz hakkı var ya; işte var olduğu varsayılan bu hak kullanıldı. Gazeteci Oğuz Güven avukatları tarafından “tutuklama” kararına itiraz edildi.

 

Cumhuriyet gazetesi ve gazeteci Oğuz Güven vekilleri Av. Tora Pekin ve Av. Abbas Yalçın tutukluluk kararına itirazlarında böyle bir sonucu şöyle yorumladılar:

 

“ Müvekkil Oğuz GÜVEN İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (…)Sorgu sayılı, hukuka aykırı ve gerçeklikle bağdaşmayan ve tamamen kendi hayal güçleriyle yarattıkları niyet okumaya dayalı soruşturmasında şüpheli yapılmıştır. Gazetecilik suç değildir. Haberi suçlamak gazeteciliği suçlamaktır. Gazeteciler üzerinde yargı yoluyla baskı yaratılması hukukla açıklanamayacak kadar hukuka ve demokrasiye aykırıdır. Gazeteci Oğuz Güven’in hukuku hiçe sayan gözaltı kararı ile özgürlüğünden yoksun bırakılmasının ve tutuklanmasının nedeni hukuki değil, siyasaldır.

 

Hakkında verilen tutuklama kararının gerekçesi haklılığımızı doğrulamaktadır. Öyle ki; Savcılık tarafından bir dakikada tutulması olanaksız olan “tutanak” üzerine, 1 dakikadan daha az yayında kalan bir cümlede kullanılan bir kelime için verilmiş “tutuklama” kararı ne kanuna, ne hukuka uygundur. Karar, “söz konusu tweet ile FETÖ soruşturması dosyalarında görev yapan savcıların akıbetinin bu olacağının gösterildiği” varsayımına dayalıdır. Gerekçede açıklanan “biçti” kelimesinin ne anlama geldiği hakkındaki sübjektif yorumlarla, iddianame hazırlayanların ileride başına ne geleceği şeklinde toplumda algı oluşturması için bu ibarenin özellikle “seçildiği” yorumu izahı kabil olmayan ve olmayan bir niyetin “okunması” yoluyla mutlaka ve mutlaka “tutuklama” kararı vermenin sonucudur. Asıl bu karar gazeteciler üzerinde algı yaratılarak “niyetlerin” okunması suretiyle caydırıcılık yaratmanın ve basın özgürlüğünü yok etmenin niyetidir.”

 

Gazetecinin tutukluluğuna itiraz eden avukatlar umutsuz ve sanki itirazın sonucunu baştan belli olduğu inancındalar.  Avukatlar itiraz etmek için itiraz etmişler ve şöyle diyorlar:

“Mevcut başvuru yollarını tüketmek için itiraz ediyoruz. İtiraz dilekçemiz üzerine tutuklama kararına yaptığımız itirazımızın büyük bir olasılıkla reddedileceği kanaatindeyiz. Çünkü giderek oluşan yaygın kanıya göre; sulh ceza yargıçları tutuklama mahkemelerine dönüşmüştür. Sulh Ceza Yargıçlarının verdiği kararlara yapılan itirazları inceleme yolu olarak kabul edilen bir başka Sulh Ceza Yargıcına başvuruda bulunmanın etkin ve etkili bir yargısal başvuru yolu olmadığı düşüncesindeyiz. Yanıldığımızı kanıtlamak yargının işidir. Hukuk ve varsa adalet ve kalmışsa vicdan hukukun üstünlüğü için vardır.”

Ama yitirilmeyen umut ve hukuka güvenmek işte! Umarım haksız çıkarlar ve yanılırlar ve karara itirazları bir sonuç verir, gazeteci Oğuz Güven hapisten çıkar!

19 Mayıs 2017 tarihinde SÖZ Gazetesi hakkındaki “soruşturmanın” başlatılmasına ne demeli!  “FETÖ/PDY” silahlı terör örgütlerinin örgütsel amaçları doğrultusunda örgüte üye olmadan yardım etmek ve bunların propagandasını yapmak gibi bir suçlama SÖZ Gazetesine hiç yakıştırılamaz ve çamur atsan izi kalmaz.

Basın özgürlüğü bu ülkede ne kadar var ise yargıya güven sanki o kadar varmış gibi yaşamanın yarattığı yılgınlığın aşılması için umut her zaman vardır ve hukukun üstünlüğüne olan inanç en iyi çarenin başında gelen güçtür.  Umutları, ifade ve basın özgürlüğünü değirmen taşları arasında sürekli öğüten bir ülkede yaşamak ve hala hukukun üstünlüğüne inanmak zordur. Ama inanarak yaşamak zoru başarmanın en büyük yardımcısıdır. Sosyal, laik ve demokratik hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve cumhuriyetin kazanımlarına inanarak yaşamaktır işimiz, gücümüz!  

Acaba artık gazeteler ve radyolar yemek tarifleri, televizyonlar da artık sürekli yeme-içme programları mı yayınlamalı? Belki böylece basın özgürlüğü ve herkesin ifade özgürlüğü sağlanmış olur! Kimsenin sorunu kalmaz, siyasetçiler rahat eder, demokrasi geri gelir ve devlet basın özgürlüğünü korumak konusunda elinden geleni yapar! Gazeteler örneğin SÖZ gazetesinin fevkalade iyi başardığı bir protesto biçimi olarak “boş sayfalarla” çıkmaz! Herkes yaşasın basın özgürlüğü diye bayram yapar! Sağlıklı yemek sayesinde insanlar daha sağlıklı beslendikleri için kimse kimseye kızmaz. İnsanların yargıya güveni geri gelir! Bir trafik kazası haberinin başlığından dolayı gazeteciler tutuklanmaz. Basın özgürlüğü geri gelir ve hapisteki tüm gazeteciler çıkar ve hapishaneler demokrasinin “utanç müzelerine” dönüştürülebilir, belki!

Bundan böyle artık yemek tarifi yazılıp yayınlanırsa daha iyi mi olur?

Öyle olsun, imambayıldı yemeği tarifi ile başlayalım…  

Patlıcanları yıkayıp alacalı soyun. Ayçiçek yağını iyice ısıtıp patlıcanları yumuşayıncaya kadar kızartın. Kâğıt havlu üzerine alıp yağlarının süzülmesini sağlayın. Soğanları halka doğrayın. Sarımsak ve biberleri ince doğrayın. 2 yemek kaşığı zeytinyağında soteleyin. Üzerine kabukları soyup küp doğradığınız domatesleri ilave edin. Hafif koyulaşıncaya kadar kavurun. Tuz, karabiber ve doğranmış maydanozu ilave edip ocağı kapatın. Patlıcanları fırın tepsisine dizin. Ortalarını kaşık yardımıyla çizgi şeklinde açın. İçine malzemeyi paylaştırın (Daha geniş bilgi için Bakınız Türk Mutfağı, sayfa 168. 2013 ve lezzet.com.tr). 

İmambayıldı tarifini yayınlamak kolay ama tarif içinde; soyun, kızartın, doğrayın, kavurun, kapatın, dizin, açın gibi kelimeleri geçiyor… Niçin imambayıldı yemeğini seçiyorsunuz? Başka tarif edecek yemek ki kalmadı?

Yoksa imambayıldı yemeğinin tarifi haberinin içinde kullandığınız kelimelerle; kanunun suç saydığı fiili işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek için bu tür yemek tarifleri mi yayınlıyorsunuz? 

En iyisi ve doğrusu; suç işlemeden kanunlara uygun yemek tarifleri haberleri yayınlamak için gazetecilerin yargıya danışmasıdır!