Tuhaf bir dönemden geçiyor ülke. Adını koymakta zorlanıyorsunuz. Toplum adeta ortasından çatlamış. Kutuplaşmış. Sevgisizlik insanların yüreğinden taşmış, yüzlere yansıyor artık. Kimi yüzlerde hiç eksilmeyen bir kin kimilerinde derin bir acı var. Doğa güzeli coğrafyamızın üstüne bir karabasan gibi çökmüş ölüm. Siyaset dili şefkat değil korku içeriyor. Şiddet içeriyor. İktidarın yurttaşların tümüyle barışık olmaya niyeti yok anladık da muhalefete ne oluyor onu kavrayamıyoruz pek. Sorunları halka anlatarak halkla çözmeyi değil, uyumu olmayacağı baştan belli ittifaklarla muhalefetteki konumlarını pekiştirmeye çalışıyorlar. OHAL sürecinde baskılar, yasaklamalar, aydınlar, yazar çizerler sanatçılar için Türkiye’nin her gün biraz daha büyüyen, genişleyen bir cezaevine dönüştüğünden sanki bihaberdir milletvekilleri. Sessiz ve suskunlar. Tıpkı iktidarın ülkeye yaydığı korku ikliminde sindirilmiş insanlarımız gibi.
Şimdilerde iktidar ve yandaş medyası bütün iletişim araçlarını kullanarak yurttaşlara “alışkanlığı” benimsetmeye çalışıyorlar. Cumhuriyetin, demokrasinin olmadığı bir rejime alışın diyorlar. Biat etmeye alışın diyorlar. İslami koşullarda yaşamaya alışın diyorlar. Eleştirel gazeteciliği unutun. Bizim dikte ettiklerimizi yazın diyorlar. Kadınlar evde oturmaya alışmalı diyorlar. Peki bu ve buna benzer durumlara alışamasak ne olacak. Eh o zaman da acıya alışın, yoksulluğa alışın, işsizliğe alışın, cezaevlerine, sürgünlere alışın. Unuttukları bir şey var elbette. O da insanların özgürlük tutkusu. Portekiz’i Salazar 40 yıl boyunca Futbol-Fado ve Fiesta ile yönetti. Halkı uyuttum belledi. 40 yıl sonra tepetaklak gitti. Bizler gazeteciler hep yazacağız. Mesleğin evrensel kuralları içinde kamuoyuna doğruları anlatacağız. İnadına yazacağız. Hiç bir şey yapamasak da tarihe not düşmüş olacağız.
Alışageldiğimiz üzere yazıyı bir şiirle sonlayalım. Bulgar Şair Georgi Cagarov’u, Ataol Behramoğlu’nun çevirisinden okuyalım: “Sorgudan Sonra”
Boyu iki adım hücrenin, eni de…
Buzdan soğuk kıvrıldığın zaman.
Kolunu uzatırsın; duvar.
Başını kaldırırsın; tavan.
Ve engin kırlar var az ötende
derin nehirler
dağ dizileri
kanat sesleri gökte
yurdun yani 
ve alıp uzaklara
götüren yollar.
Arkadaşlar var az ötende
düşler
deniz kıyıları…
Ve sen 
Savunabildin
tüm bunları
topu topu
iki adımlık bir alanda…