ERT 1995 yılında kuruldu ve uzun süreli test yayınlarının ardından 19 Mayıs 1995 günü ise yayın gününü başlattı.

Bilmediğim bir işti televizyonculuk.

Haber yazımı bile başka çünkü.

Bir de kuruluş süreci var ki.

Kadro yapacaksınız da nasıl?

Bilgisine ve becerilerine inandığım arkadaşlardan bir ekip oluşturup işbaşı yaptığımızda, 40-50 metre karelik alanda, 1, 2, 3 nolu stüdyolar kurdu arkadaşlarımız.

Müthişti.

Ereğli’de ilk kez 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını canlı yayımladık. Bu yayın alandan ilk canlı yayındır. Ardından 19 Mayıs’ta Erdemir stadından Göztepe’ye ve oradan da stüdyoya yayını aktararak uzaktan canlı yayın da yaptık.

Bu başarıların ardındaki tek güç ise, arkadaşlık ve ekip olmaktı.

Oldu bitti.

*

O dönemde, Erdemir’de Türk-İş’e bağlı Türk Metal ve DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının yetki mücadelesi vardı. Bir hayli sert geçen mücadelede, ERT’deki yayınlarımız bazı çevrelerde büyük rahatsızlık yaratırken şu söylendi.

“Eyüp Bektaş komünistleri topladı.”

Şaşırdım. Ben komünist hiç olmadım. Olmam için 10 fırın daha ekmek yemem gerekirdi. 12 Eylül öncesinden bu yana “Ecevitçi” biriydim ve de hep öyle kaldım.

İş başka, siyasi düşünce başka.

Mesleğin etik kuralları var. O etik kuralların ana teması, haberde objektif, yorumda özgür.

Gerçekten de o kısa dönemde çalıştığımız arkadaşların siyasi yapısını hiç merak etmemiş ve bilmiyordum da. Çünkü beni ilgilendirmiyordu. Kadro kurarken tek ilkem vardı o da, “Bu işi en iyi kim yapardı.”

Bu yalanlar üzerine araştırdım ki, bizim kadroda 3 tane MHP’li, 1 DSP’li, 1 ANAP’lı, 1 CHP’li ve siyasi görüşlerini öğrenmek için merak etmediklerim vardı.

İddialar ile gerçekler arasında o kadar büyük çelişkiler vardı ki.

İşin ilginç yanı, ERT’nin sahibi de ANAP’lıydı.

*

Yakın bir zamanda belgesellerden birinde, bir kuruma iş başvurusu yapanlara şu soruluyor.

“Ne iş yaparsın?”

İş arayan söylüyor becerilerini.

Kurum yöneticileri hemen alet edevat vererek “Yap!” diyorlar.

“Ayinesi iştir kişinin söze bakılmaz” demişler ya. İş arayan söylediklerini uygulamaları ile yapabilirse, işe alınıyor.

Sormuyorlar, nerelisin, etkin kökenin ne, hangi siyasal düşünceye sahipsin, hangi okulu bitirdin diye.

Düşünsenize diploma bile sorulmuyor.

*

Liyakat denilen ilkeyi gerçek anlamda uyguladıktan sonra, iş verimi artıyor. Asalaklığa izin yok. Katılımcılık olan yerde üretim de patlama yapıyor.

Olması gereken de bu değil mi?

Devletimizin tüm kadrolarının bu anlayış çerçevesinde hizmet ürettiğini bir düşünür müsünüz?

Hayali bile hasıl heyecanlandırıyor.