Cumhuriyet Gazetesi’nden bir haber:

Başlık:

“Kılıçdaroğlu’na tepki gösteren kadın, gazeteciler hakkında suç duyurusunda bulundu”

Haberin içeriği:

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çorum ziyaretinde hal-hatır sormak için yanına yaklaştığı Münevver Arıcı'nın tepkisiyle karşılaşmıştı.

Kılıçdaroğlu’na “Yürü git hadi hadi yürü, çocuklarıma dokunma” diyen ve büyük tepki çeken Münevver Arıcı, kendisine hakaret ettikleri iddiasıyla gazetemiz Yazıişleri Müdürü İpek Özbey’in de aralarında bulunduğu gazeteciler Fatih Altaylı, İsmail Saymaz ve Hakan Çelenk ile kendisini hedef gösterdiğini iddia ettiği Oda TV, Rota Haber ve Halk TV hakkında suç duyurusunda bulundu.

Arıcı’nın AKP üyesi olduğu da ortaya çıkmıştı.”

*

Kendisine oy vermeyen seçmene “koyun” tabirini yapıştıranlar, “oylarını makarnaya kömüre sattılar” diye de ötekileştirme alışkanlığından nedense vazgeçmiyorlar.

Son örnek işte bu haberdir.

Bir kadın. Kadın CHP Genel Başkanının çocuğuna dokunmasına izin vermiyor.

Ne var bunda?

Yok mu böyle bir hakkı?

Dokundurmuyor ise sessizce ve ortalığı velveleye vermeden çeker gidersin.

Hayır! Bir gürültü bir gürültü ki, kadını medya aracılığı ile boğacaklar.

Hatta bazı gazeteciler (!) kadına “rezil” bile dediler.

Ayıp ya!

Karşındaki bir anne ve çocuğuna dokunulmasını istemedi diye rezil mi oluyor?

Yapmayın!

Etmeyin!

Eylemesin!

Şu insanları itme ve beğenmeme alışkanlığınızdan vazgeçin.

Oysa…Yerel seçimler öncesinde “kucaklayıcı” bir örnek vardı.

Yerel Seçim çalışmaları yürüten CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu, Reisçi olduğunu söyleyen Mahruze Keleş’in “Sana börek, kete yaparım ama oy vermem” diyen kadına ters bir şey mi söyledi.

Kadının oy vermediğini bile bile seçimden sonra ziyaret etti ve gönlünü aldı.

Kaybetti mi?

Mahruze Keleş yine oy vermeyebilir.

Ama, O’na karşı insani tutum ve davranışı ile diğer seçmenin gönlüne girdi İmamoğlu.

Yani, kazandı.

Çorum’daki olayı büyüterek ‘iticiliğe devam’ diyenler kim?

İnanın, Klııçdaroğlu’nun gözüne girerek (yani yağcılık yaparak) önümüzdeki seçimlerde milletvekili sıralarında kendilerine yer bulmak isteyenler değil midir?

Çünkü, Türkiye’de demokrasi yoktur. Devletin kadrolarını hükümet, meclisin milletvekillerini de genel başkanlar ile genel merkezler atamaktadırlar.

Durum böyle olunca, herkes durumdan kendine vazife çıkarıp, kraldan daha çok kralcı olup tribünlere oynayarak göze girmeye çalışmaktadır.

Hiçbir insan kendine demokratik hakkını kullanarak tepki gösteren bir insana çevkirir mi?

Bu anlayıştır ki, adı ötekileştirmedir.

Bu anlayıştır ki, halkçılık ile örtüşmeyen bir davranış biçimi olarak öne çıkıp, toplumda cazibe merkezi olamamaktadır.

Ve de bu gerçekleri ifade edenler bile “düşman” gibi görülmeye devam edilmektedir.

Başarısızlığın gerçek sebebi işte budur!