Bölgemiz kanser soluyor.

Siz sanıyor musunuz ki, Bülent Ecevit Üniversitesi’nin (BEÜ) Araştırma Hastanesi’ne kanser bölümüne yapılan yatırım boşuna.

Hayır!

Zonguldak ve çevresinin en büyük kanser araştırma merkezi boyuna BEÜ’de değil.

Herkes her şeyi biliyor.

Biliyor ve bu nedenle Zonguldak’a kanser bacaları peşpeşe dikilmek isteniyor.

Nasıl olsa maden ocaklarında 5 binin üzerinde şehit veren 10 binlerce de gazisi olan Zonguldaklının sesi çıkmaz.

Bir de yıllardır soluyor zaten zehiri.

Çatalağzı orada.

Yetmedi, yenileri geldi ki hem de kılıf olarak “Biz Zonguldak kömürünü yakarak ernerji üreteceğiz” diye açık açık yalan da söylediler.

Oysa Zonguldak’ın tüm kömürünü verseniz bile o kanser bacalarının dibini tutamaz.

Gemi gemi kömür getirip yakıyorlar bacalarında ve bu bölgenin tümünü birden kansere mahkum ediyorlar.

Ve devamını da sürdürmek istiyorlar.

Ah ah…

Zonguldak’a yapılan haksızlıklar bir başka vilayete yapılsaydı neler olurdu ki?

Düşünmesi bile ürkütücü.

 

**

 

Neyse son yıllarda bölgemizde çevre konusundaki duyarlılık bir hayli arttı da yenilerine “hayır” diyen bir halk var, sivil toplum kuruluşları var, çevreciler var.

Çevreciler her platformda dik duruyor.

Rantçıların devletin güvenlik kuvvetlerine emir verdirerek halkın üzerine saldırdığı bir dönemde Zonguldak’tan yükselen “istemezük” sesleri artarak devam ederken, yenilenebilir enerjiler gündeme öyle bir girdi ki, azıcık aklı fikri olan “sahi bizim güneşimiz de vak, rüzgarımızda, neden kömürlü santraller kuruluyor?” sorusuna yanıt arıyor.

En önemli kazanım işte bu.

Hiç kimse enerjiye karşı değil.

Önemli olan temiz enerji.

Öldürmeyen.

Ekonomik.

Ve geleceğimizi yok etmeyen.

 

Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finans edilen ve Avrupa Birliği Sivil Toplum Diyaloğu’nun III.programı kapsamında Almanya’da düzenlenen “Çevre İçin Medya ve İletişim Ağı”başlığı altında yapılan projeye katılma davetine evet diyerek 4 Ekim günü düştüm yollara. 17 kişilik gazeteci ve çevreci aktivist ile birlikte 5 Ekim günü 11.45’de İstanbul Atatürk Havaalanı’nda Türk Havayolları uçağıyla Muenster Havaalanına 3 saatlik uçuşla indik. Adını ilk kez duyduğum bu  kent, Almanya’nın kuzeyinde ve Honnover’in daha batısında. Bizi VİP bir otobüs bekliyormuş. Otobüsle Detmold’a geldik ve Best Western Hoteline yerleştik. Yaklaşık 1,5 saat süren otobüs yolculuğu boyunca bir tek yüksek binaya rastlamadık. Daha önce iki kez geldiğim Almanya’yı bu kez çevreye daha çok dikkat eden gözlemlediğimde, yeşilin ne kadar önemli olduğunu, gürültüden etkilenmemesi amacıyla çevredeki yerleşim alanlarının duvarlarla kapatıldığın öğrendim.  Bina çatılarının dik ve çoğunlukla güneş panelleriyle kaplandığını konuştuk arkadaşlarla.

 

Çalıştay’a Trabzon’dan katılan Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu “Almanya doğal park” dedi.

Ne de iyi dedi.

Evet öyle.

Almanya doğal park.

Her yer yeşil.

Göl ve göletler yeşil ile sevişiyor sanki.

 

Bio enerji ve güneş enerjisine dönük bu çalıştay da benim merakın elbette kömürle çalışan termik santralleri olacak.

Almanya’da bu konudaki sorularıma yanıt arayacağım.

Gelişmiş ülkeler çimento fabrikalarını geri kalmış ülkelere gönderip “siz üretin biz sizden ithal ederiz” diye geri kalmış teknolojilerini kakaladığında, çevrelerini korumanın planlarını yaptılar.

Ya şimdi.

Bu kömürle çalışan termik santral furyasının sebebi ne?

Soracağız, öğreneceğiz ve paylaşacağız elbette.

 

Almanya’dan sevgiler.

 

Not: Bu dönemde arayan telefonlara yanıt veremediğim gibi aramada yapamıyorum. Malum maliyet işleri. Hoşgörün lütfen.