Temmuz sıcağında yazı yazmak zor olmasına zor da yine de okurla buluşmayı kaçırmayayım diye bilgisayarın başına geçiyorum. Yazıp söylediklerimiz bir şeye yarıyor mu derseniz, en azından okuma zahmetinde bulunanlarla bir tür fikir alışverişi yapmış oluyoruz, dertleşiyoruz. Bunun mutluluğu, okuru bilmem ama bana yetiyor. Ülkemizin acılarla yoğrulmuş toprağında hangi köşesine baksan yüreği kabarmaz mı insanın. İşte diyorum ki, sorunlarımızı yazarak, çizerek, konuşarak dile getirdikçe belki de ülkenin üzerine çöken suskunluk bulutlarını dağıtıveririz. Kim bilir ülkenin geleceğine sevinç, kardeşlik, eşitlik, dayanışma tohumlarını da ekmiş oluruz bir bakıma. Şarkılı, türkülü masmavi bir geleceğe ne denli ihtiyacımız var bir düşünün. Böyle bir geleceğe ulaşabilmek için kanımca her uğraş kutsaldır. Korkmadan, ürkmeden düşündüğünü ifade etmek, kendini özgür hissedebilmek insanlık için, tüm canlılar için gelecek günler adına mücadele etmek insani bir görev.

Önümüz bayram. Hayvanların katledildiği bir günün bayram olarak nitelenmesi öteden beri şaşırtır beni. Ürkütür, hatta öfkelendirir de. Yalnız hayvanların değil, insanların da kurban edildiği insanlık tarihinin o acımasız, ilkel çok tanrılı günlerini de anımsatır. Hoş artık bayramlar genellikle toplumları dini yönüyle pek ilgilendirmiyor. Bayramlar, olsa olsa ailelerin bir arada yaptıkları tatil programlarının bir uygulaması olarak çıkıyor ortaya. İki yıldan beri pandemi yüzünden tatil yapamamış insanlarımızı düşündükçe doğrusu böyle bir tatili hak etmiyor değiller. Ancak ülkemde yoksulların, emekçilerin, dar gelirlilerin tatil yapabilme olanaklarının olmadığını da gözden uzak tutmamalı. Hem zaten emek insanlarının uzun süredir iktidarlar nezdinde kıymetiharbiyesi yok.

Zaman zaman Aziz Nesin’i çok özlüyorum. Her yönüyle ilginç bir toplumun fotoğrafını en iyi, o usta mizah yazarımız çekebilirdi. İçinde öfkenin, cinayetlerin, yasa dışı ilişkilerin, uyuşturucunun, abuk sabuk sevdaların, bolca yalan soslu söylemlerin yer aldığı bir toplumu Aziz Nesin’den başka kim kaleme alır, dramatize edebilirdi ki. Artık toplumumuza gülmeyi, şarkı söylemeyi, dans etmeyi, görsel sanatları da yasaklamak isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Varsın yasaklasınlar. Biz gençlerimizle, çocuklarımızla, kadın erkek topluluklarımızla şarkılarımızı söylemeye devam edeceğiz. “Grup Yorum”un on binlerce kişinin coşarak bir ağızdan söylediği türkülerini şimdi halktan saklamak istiyorlar. Bunu beceremeyeceklerini bildikleri halde yasak sözcüğüne bağlı olmaktan kurtaramıyorlar kendilerini. Grup Yorum’u susturabilirsiniz ama yerine yenileri çıkacak. Türkülerimiz ülkenin her yerinde ses vermeye devam edecek.

Edip Cansever’in “Dirlik Düzenlik” kitabını karıştırıyordum dün gece. Ansızın ağzımdan “Bu adam baştan aşağı şair yahu” sözcükleri çıkıverdi. Bu yazıya “Karşıtlık” şiirini seçtim. Umarım beğenirsiniz. İyi ki aramızda yaşadın, iyi ki seni tanıdık Edip Cansever…

KARŞITLIK

AÇIK konuşalım ayıp değil
Donumuz dizimize düştü
Bu iş fizikle mantıkla kapanmaz
Elâlem yoksulluğumuzu gördü

Biri çıktı durumu açıkladı size
Siz de bir başkasına anlattınız
Şunları dediniz utanmak aklınızdan bile geçmedi
Herifler beyim düpedüz hürriyete aşeriyor
Ama bir düşünün hele bir iyice düşünün
Beni severseniz eve gidince de düşünün
Yoksulluk nerde donsuzluk nerde
Hele yoksulluk dediğin şurda dursun
Önce bir alışsınlar bakalım hürriyete
Hele bir kapasınlar açıklarını
Biraz olsun konuşmayı becersinler sonra

Bu laflar daha da uzayıp giderdi ya
Benim bir önsezim vardır
Şıp diye durduruverdim herifi
Be adam dedim senden hürriyeti soran kim
Donum yokluğuna yok ama
Ben de bal gibi hürriyeti severim
Sen de seversin öteki de sever
Yani ağaç sevmez mi fıstık çiçeği sevmez mi
Kumru sevmez mi hokkabaz kuşu sevmez mi hürriyeti
Bu tavuk yeşili ağaç
Bu camgöbeği nehir
Hürriyetle adama benzedi
Şu dağ çilekleri yaban elmaları
Basma çiçeğinden güzelse
Hürriyetle büyüdüğünden