Hep o sözler gelir aklıma bir toplumsal acı duyduğumda.

Hep içim yanar.

Hep ağlar yüreğim.

Öyle ya; insan insanı öldürür mü?

Ölümü düşünür mü?

Ve…

Sonrasında böyle bir vahşeti gerçekleştirebilir mi?

Of! Ne yazık ki, o kadar çok kötü mü kötü örnek var ki!

Ve de din adına işlenen.

Katliamlarına akıl tutulması gerekçelerle gerçeklik kazandırmaya çalışanlara “Analara kıymayın efendiler! Desen ne anlarlar?

Anlayabilirler mi?

Ya “Çocuklara kıymayın efendiler” desen?

Of ki, ne of!

Yine bir ölüm haberi geldi işte.

Ta, adında “Yeni” olan Zelanda’dan!

Katil sözünün O’nun yaptığı katliamın karşılığı bile olmadığı olayda, cami basılıyor ve Allah’a ibadet yapmak için orada bulunanlar takır takır öldürülüyor.

Öldürdükçe hırslanıp, ölülere de ateş ediyor iç dünyasında hiçbir insan sevgisi olmayan.

Taramalısıyla tarıyor.

Öylesine soğukkanlı!

Öylesine de vahşi!

Hani bizler de kimi zaman “insan hakkı” diyerek idama falan karşı çıkıyoruz ya evrensel değerlere sahip çıkma adına.

Ama kimi olaylar var ki, orada o onurlu bir duruş olarak bildiğimiz “insan hakları evrensel bildirgesini” gözü görmüyor insanın.

Yırtıp  attım bile.

Katliam gerçekleştirenlerin ve savaş çıkarıp, toplumsal cinayetlere sebep olanların insan hakkı mı olur?

**

BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın,
tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.

         1955/Nazım Hikmet