Önce Sertan Yalçın, sonra Cahide Can ve ardından da İzzet Pehlivan aradı telefonla.
Her üçü de, “ölüm!” haberi verdi.
Dediler ki, Vedat Can veda etti.
Veda !
Ne kadar soğuk!
 
6 Kasım 2018 Salı günü sabah saatlerinde veda etmiş bize Vedat Can sessiz ve sedasız.
Biliyordum uzun süreden bu yana rahatsız olduğunu ve özel bir klinikte yattığını.
Rahatsızlığının asıl sebebi ne biliyor musunuz?
Meslek!
Yaşamı boyunca boyalarla iç içe yaşamıştı çünkü.
O boyalar ile resimler yapmıştı.
Yaptığı resimler, ülkemiz ve dünyanın bir çok ülkesindeki sergilerde yer almıştı.
O Ressam Vedat Can’dı.
Ünlüydü.
Ünlü olmasına ünlüydü de, tanıyanlar çok iyi bilirler ki, tam bir beyefendiydi.
Gönül kibir yoktu ki.
Hamuru temizdi.
Tertemiz!
 
Vedat Can’ın ölüm haberi gerçekten de  içimi  çok yaktı.
Dört yıl önce bizim eve geldiğinde, rahatsızlığından dolayı sadece su içebilmişti.
Torunum Ekin’in çizdiklerini gösterdiğimizde, O’na bir çok tavsiyeler bulunurken, mesajları velilereydi.
Demişti ki, “çocuğun resmine müdahale etmeyin. O içinden geçenleri özgürce çizsin.”
Hiç unutmam bu sözlerini.
Dahası, bu sözlerinin videosu da var arşivimde.
Çok düşündüm yayımlamayı.
Ama bir türlü yapmadım bu “Velilere ders!” haberini.
Evet şimdi yapmalıyım bu haberi.
Yayımlamalıyım ki, çocuklarının yeteneklerine müdahale ederek bilgiçlik taslayanlar olmasın.
Çocuklar/çocuklarımız özgür olsun.
Özgürce düşünsünler,
Kararlarını da özgürce versinler.
 
Vedat Can sadece bir isim değildir.
Sadece Kdz. Ereğli Atatürk Kültür Merkezi’ndeki salonun birinin adı da değildir.
Vedat Can farklılıktır.
Sanattır.
Kültürdür.
Sevgi ve saygının tanıma şansı bulanlar için unutulmaz bir örneğidir.
Evrendir.
Kelebektir.
 
İşte o yaşamını renklerin dansına adayan ‘Can gibi Can kelebek’ geride çok hoş bir sada bıraktı ve gitti.
Işık içinde uyu Vedat Bey.
Işıklar!