Bilgisayarın önüne oturduğumda “Ne yazmalıyım” diye düşündüğüm bir dönemden geçiyorum. Sıkıntım konu bulmak değil. Yaşadığımız topraklarda konudan çok ne var. İyi de eğer okura çıplak gerçeklerden söz açacaksam, insana dair bir şeyler söyleyeceksem -ki genelde yazmamın amacı budur- o zaman bir düşünme payını okur da hoş görmeli. Kaldı ki öküzün altında buzağı arayan bir topluluğumuz ve siyasi erkimiz var. Tek partili dönemden günümüz ileri demokrasisine(!) dek uzayan; içinde hapisler, ölümler, yasaklar, şiddet, cezalandırma barındıran acılı ve sancılı bir geçmişimiz var. Yazsanız bir türlü, konuşsanız bir türlü. Teknolojileri yeterli olsa hani nerdeyse düşüncelerimizi okuyarak suçlayacaklar insanları. Peki, düşünmenin,düşünmeyi ifade etmenin, anayasal haklarını savunmanın, gazeteciliğin, özgür fikirli gazeteciliğin, mizahın, sanatçılığın suç sayıldığı ülkemde belki de ne yazmaktan çok kime yazacağımı düşünmeliyim. Öyle ya bir kesimi okumayan, düşünmeyen, çevresinde olan biteni sorgulamayan, eline tutuşturulan anlamını bilmediği metinlere göre ezberledikleriyle konuşan toplumumuzun insanları, yazdıklarımı ne okur ne de tartışır. Demek ki yazma eylemine devam edebilmem için yazıya başlamadan kısa düşünme paylarına gereksinim var.
İstanbul’da gidiş geliş yolculuğunu vapurla yapan biri olarak şanslı sayıyorum kendimi. Denizin mavisine dalarak seyahat etmenin keyfi bir yana bir de vapur arkadaşlığının tadına doyulmaz sohbetlerini de göz ardı etmemeli. Sanattan, politikadan, felsefeden ve çokça da eski İstanbul’dan konuşuruz. Bizim 1960 kuşağı arkadaşlarla bir araya geldiğimizde daha çok, hiç değilse bir bölümünü özgürce yaşayabildiğimiz günlere döneriz. Yeşile, çiçeğe, ağaca  gönül veren kızlı erkekli gençlerin masum isyanlarını bile zorbalıkla, şiddetle bastıran  güvenlik güçlerine ilişkin görüntülerden söz açıldığında ise bütün yolculuk keyfimiz kaçar. Yeniden politikaya döneriz. Samuel Beckett’in ‘Godot’su bu defa olsun bir sürpriz yapıp gelecek mi? Bekleyip göreceğiz.
Yunanlı büyük Şair Yannis Ritsos sevdiğim, dizelerine sık sık başvurduğum özel biridir benim için. Ritsos’tan  bir şiirle  sonlayacağım yazıyı. Prof. Dr. Cevat Çapan’ın çevirisinden okuyalım : “Kendine  Yeterlik”
 
Sırtına aldı güneşi bu sabah
akordeonu omuzunda bir delikanlı gibi
Atina tepelerine tırmanan.
 
Geride kaldı geçirdiğimiz gece, zevkleri
ve o zevklerin korkusu. O bitmek umudu olmayan
Hüzün de geride kaldı.
 
Çamlar, güneş, pencereler – işte oradalar.
Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki?
Haa evet, biri oturmak, biride bacaklarını uzatmak için