Var…var…var…!

Bir yerlerde bozukluk var!

Çünkü…

Hep kötü ve hep kara.

Hep çirkin olaylar yaşıyoruz.

Şöyle arada bir küçük de olsa güzel bir haber duyduğumuz veya gördüğümüz var ise içimiz bir hoş oluyor.

Çocuklar gibi seviniyoruz.

Neden?

*

İyi haberlere olan özlemimiz o kadar büyük ki, 10 yaşındaki Atakan’ı hemen medya maymununa çeviriveriyoruz.

Hani derler ya:

“Görmemişin çocuğu olmuş, severken çükünü koparmış” diye.

Vallahi de billahi de öyle.

Sebep!

Kötülük ve kötü olaylar öylesine içimizi karartıyor, güven duygularımızı hırpalıyor ki, sevinmesini bile beceremiyoruz.

Allah Allah!

*

Haber şu:

“Yardım derneği kurup 22 kentte engelli, kanser hastaları ve yaşlılar için topladıkları 10 milyon lirayı zimmetlerine geçirdikleri iddiasıyla gözaltına alınan 49 şüpheliden üçü tutuklandı.”

Hadi bakalım kolay gelsin..

*

İnanın bu tür kötü haberler, insanın gerçek anlamda yardıma gereksinimi olanlara da elini uzatmayı engelliyor.

Bilmiyorsun ki!

Ne kadar doğru?

Ya bizim duygularımızı sömürüyorlar ise?

Hah işte bam teli bu nokta.

“Kandırılma duygusu” bir öne çıktığında, insanın ayağı geri geri gidiyor.

“Hayır!” demeyi kendimize ayıp olarak empoze ederken, bu yalan üzerine kurulmuş sektörü beslemek ise ağır geliyor.

“Vermem daha iyi” demenin de çok zor mu zor olduğu vicdan dünyasında, insan git-geller yaşıyor.

*

Günümüzde engeliler adına basılan dergiler, gazeteler, düzenlenen tiyatroların yüzde 99’u gerçek değil.

Aldatmaca.

Telefon ile bu tezgahın içinde olanlara “bizim bölgemizde böyle bir derneğimiz var. Bildik tanıdık insanlar. İyi de işler yapıyorlar. Biz kendi kaynaklarımızı kendi yöremizde kullanmayı düşünüyoruz” diye yanıt verdiğimiz de ahizenin öteki ucundaki bozuluyor.

Ne yapalım?

Kandırılarak “keriz” yerine konulmamak için “hayır” demenin yolu bu.