Kanunla huzursuzluk yaratmak adalet ve vicdana sığmaz!
Yargıtay giderek ulaşılamaz yüksek dereceli mahkeme olma yolunda ilerliyor.
Yakında işsiz bile kalabilir. Artık içtihat dahi üretmeyebilir. Çünkü kırk katır mı kırk satır mı misali nasıl olsa mahkûmiyet kararı verilecek; acaba hangi mahkeme versin ve nasıl olsa mahkûmiyet hükmü kesinleşecek olduğuna göre cezalara göre mi mahkemesine göre mi kesinleşsin, seçin birini! 
Artık farklı cezaları, farklı mahkemelerde kesinleştirmek suretiyle adil yargılanma yapıldığına, yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna inanmamızı kimse beklemiyordur, umarım. 
Temel insan haklarını korumak üzere ceza kanunlarının kabul edildiği hakkındaki sözlere kimse inanmıyor. Aslı olmayan hikâye oldu yazılanlar. Felsefesi olmayan ceza hukuku çöktü. Ceza kanunları ilk önce başvurulan kanunlar oldu ve son çare olmaktan çıkarıldı, amaç cezalandırmaktan ibaret. Ceza kanunları artık sadece ceza vermeye yarayan kanunlar oldu. Üstüne üstlük siyasal iktidarın çok sevdiği bağımsız ve tarafsız yargı gereken otoritesini ve cezalandırma gücünü her gün her türlü kararıyla gösteriyor, cezalandırma amacını kanıtlıyor.   
Adalet ve vicdan; asık suratlı, geçimsiz, huysuz ve kimseye gülümsemiyor, kimseyi güldürmüyor…Üstelik pis pis sırıtıyor! Adalete benzeyen insanlar çoğaldı.
Kanun yoksa kanun yap, yaptığın kanun veya maddeleri iptal edilirse kanun değiştir…
Mahkeme azsa mahkeme kur, mahkemeleri çoğalt…
Hâkim, savcı sayısı az gelirse artırmanın yolunu bul, hemen mahkeme kürsüsüne çıkar…
Bol mahkûmiyet kararı versinler; farklı farklı cezalar, farklı farklı mahkemelerde kesinleşsin.
Avukatları mahkeme salonlarından at, tutukla, cezalandır, mahkûm et, savunmayı yok say…
Herkesi içeri tık, bol bol adaletten bahset, vicdanları kanat, ama aldırma nutuk at.
Cezaevleri dolarsa, az gelirse eğer; tarlaları kamulaştır, hapishane inşa et…
Mümkün olduğunca insan haklarından bahset, bahset, bahset ve hemen ardından ihlal et...
İşte adalet, işte demokrasi, işte çoğulculuk.
İşte adalet işlerine bakanların inşa ettiği ve pek övündüğü ileri demokrasinin imalatı yeni yargı sistemi…
Örneklerinden birini yaşadık ve gördük. Kanun maddesi hatalıydı, hemen düzeltildi.
2014 yılında Ceza Muhakemesi Kanunu 286 ıncı maddesinin 2 inci fıkrasının (d) bendine göre; “ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü Bölge Adliye Mahkemesi (istinaf) kararlarına karşı” temyiz yoluna başvurulamazdı.  Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 27.12.2018 tarih 2018/71 Esas, 2018/118 Karar sayılı kararıyla iptal edilmişti (RG 15.2.2018 tarih /30687 sayı). AYM ilk kez verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz yolunun kapalı olmasının adil yargılanma hakkını sınırladığına karar verdi ama maddenin tümünü iptal etti.
Kanun koyucu elini çabuk tuttu…15 Şubat 2019’da iptal edilen CMK’nun bu maddesini 28 Şubat 2019’da yani onüç günde Anayasa Mahkemesi kararına göre değiştirdi. CMK 286’ncı maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (d) bendi TBMM de yapılan 20 Şubat 2019 tarihli Birleşimde; madde metni üzerinde esasına dair herhangi bir tartışma yapılmadan yeniden düzenlendi.  
20 Şubat 2019 kabul tarihli ve 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 28 Şubat 2019 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. CMK 286/2-d maddesinin yeni şekli şöyle:
“d) İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272’nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
Yani; artık sadece “ilk defa bölge adliye mahkemesince verilen” ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi (istinaf) kararları temyize tabidir.  
Ancak “İlk derece Mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları” (CMK 286/2-a) ile “ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları” (CMK 286/2-b) temyiz edilemiyor.
Bölge Adliye Mahkemeleri duruşma açabiliyor, yeni delil toplayabiliyor… Verdiği kararlar ilk derece mahkemesi kararından bağımsız ve müstakil bir mahkeme kararı olarak ortaya çıkıyor. Kararlarına karşı olağan hukuki başvuru hakkının olmaması hak arama özgürlüğünü kısıtlar ve ihlal eder. Aralarında yapılan “mahkeme” ayırımı ile eşitsizlik yaratılmamalıdır.  
Çünkü daha işin başında; gerek birbiriyle eşit statüde bulunan sanıklar ve gerekse farklı cezalar almış sanıklar bakımından ilk derece mahkemesi kararıyla 5 yıl veya iki yıl veya daha az ceza almış olduklarında hüküm kesinleşecek, temyiz hakları yok ve bu sanıklar açısından yasa yolunun kapalı tutulması kişinin hak arama özgürlüğüne ve Anayasanın 36. maddesine açıkça aykırıdır. 
Ama eğer ilk defa Bölge Adliye Mahkemesi tarafından iki yıl hapis cezası verilirse temyiz hakkı olacak…Eğer BAM (istinaf) ilk defa karar verirse temyiz var, ilk derece mahkemesi iki yıl hapis cezası kararı verirse temyiz yok…
Yargı Bölge Adliye Mahkemelerini meğer ne kadar çok seviyormuş. Tek boyutlu ayrıcalıklarla yargı denetimini sağlamak adına (!) eğer ilk defa kendisi iki yıl ceza verirse temyize tabi olabilecek, ama ilk derece mahkemeleri beş yıl ve örneğin iki yıl hapis verirse temyiz yolu kapatılacak…
           Bölge Adliye Mahkemelerinin ilk derece mahkemelerinden ne farkı var?
Cezalar arasında yaratılan eşitsizlikten kaynaklanan temyiz hakkı sınırlandırmasına bir de mahkemeler arasında bir farklılık yaratarak ortaya çıkarılan yeni bir eşitsizlikle mi eşitlik sağlanmış oluyor acaba?
Tam aksine tuhaf bir durum ortaya çıktı ve madde değişikliği Anayasaya aykırı…
Yargıtay denetim görevini yapan son temyiz merciidir. Yargıtay’a ulaşmanın önünü kapatan cezalar arasındaki ve Mahkemeler arasında oluşturulan böyle bir eşitsizlik huzursuzluk yaratır.
Temyiz edilebilen dosyada karar onanmadan hüküm kesinleşmediğine göre aynı suçu işleyen sanıklardan iki sanıktan biri beş üyeli daha teminatlı Yargıtay Ceza Dairesinden yargılanma hakkına sahip olacak buna karşılık aynı suçu işleyen diğer sanığa bu hakkın tanınması adaletsizlik sayılmayacak mı?
 
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ilk defa verildiği için iki yıllık hapis cezasının temyize tabi olması ile ilk derece mahkemesinin verdiği beş yılın altındaki cezaların temyize tabi olmaması Anayasa 10. maddesinde düzenlenen eşitlik hakkının açık ihlali olmuyor mu?
Anayasa Mahkemesinin 2017/48 Esas ve 2017/129 Karar ve 27.12.2017 tarihli kararında birleştirilerek hükme bağlanmış bir iptal başvurusunun reddine dair kararda, aynı zamanda yetki yönünden AYM tarafından ret kararı verilen İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesinin iptal başvurusu olan 2017/116 Esas ve 2017/99 Karar sayılı başvurusunda yer alan gerekçeleri alıntılayarak bitirelim: “İki dereceli yargılanma hakkında; delil toplayarak mahkûmiyet kararı verme ARTI DENETİM MERCİİ SAĞLANMASI şeklinde ikili bir ayrım söz konusudur. Bölge adliye mahkemesinin yeni ilave delillerle vereceği kararın bir denetim kararı olmaktan ziyade hukuki kerameti kendinde menkul yeni bir mahkûmiyet kararı ve mahkeme kararı olma niteliği vardır. Bölge adliye mahkemelerinin delil toplayarak verdiği mahkûmiyet kararlarının nitelik olarak ilk derece mahkemesi kararlarıyla karşılaştırmalı olarak hukuksal değerlendirmede; Bölge Adliye Mahkemesinin duruşma açarak yeni delil toplayarak delil taktiriyle birlikte uygulanması gereken hukuk kurallarının da taktiri kararın bileşiminde yer aldığından niteliksel olarak Bölge Adliye Mahkemesinin kararının yeni bir mahkûmiyet kararı ve ilk derece mahkemesi kararından farkı olmayacaktır. Beş yıl ve daha az süreli hapis cezalarında yukarıda belirtilen (AİHS) ek 7 nolu protokolün ikinci maddesin de belirtilen iki dereceli yargılanma hakkının adil yargılanmanın unsuru olması dolayısıyla insan hakkı ihlaline yasal zemin hazırlandığı, Devletin maliyet ve iş yükü gerekçeleriyle aynı suçu işleyen kimi sanıklara temyiz hakkını tanımaması insan hakları ihlalidir.” (AYM kararındaki 2017/116 esas sayılı davadaki Mahkeme itiraz gerekçelerinden) 


Yeni kanun değişikliği; Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti, 5. maddesindeki devletin temel amaç ve görevleri, 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ve 36. maddesindeki hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı düzenlemelerine açıkça aykırıdır.   
Kanunla huzursuzluk yaratılmaz!  

Temyiz hakkı ayırım gözetilmeksiniz herkes için sağlanmalıdır.
Kanunlarla insan haklarının ihlaline yasal zemin hazırlamak; insan haklarının ihlalidir.